Esaretle özgürlük arasında kendini yeniden bulma çabası!

Sokağa çıkma yasakları döneminde yüzlerce insanın yaşamını yitirmesiyle matem ve hüzüne bürünen Botan'ın sevdalılar şehri Cizre, haksızlığın, kötülüğün, iki yüzlülüğün, fitne ve fesadın temsili Beko ile doğruluğun, iyiliğin ve haklılığın temsili Mem û Zîn'in esaretle özgürlük, geçmişle gelecek arasındaki mücadelesiyle kendini yeniden bulma çabasında.

 

PINAR URAL
Şırnak-Sırtını Gabar ve Cudi’ye vermiş Cizre, Dicle ve Fırat arasındaki bereketli topraklarda Botan olarak adlandırılan bölgede kurulmuş.  Hud Suresi 44. ayetine dayanarak, Hz. Nuh’un Gemisi'nin tufan sonrasında bu topraklarda yani Cudi Dağı’nda durduğuna inanılır. Medeniyetlerin beşiği Botan'ın sevdalılar şehri Cizre, savaşla barış arasında, geçmişle gelecek arasında, esaretle özgürlük arasında, efsaneyle gerçek arasında kendini yeniden bulmaya çalışıyor.
M.Ö. 4 binli yıllarda Guti'ler tarafından inşa edilmiş olan içinde bir saray, zindan ve surların bulunduğu Kürtlerin tarihinde büyük öneme sahip Bırca Belek Kalesi ve harabeleri ve Nuh'un Gemisi şeklinde yapıldığı iddia edilen surların kalıntısı Cizre'nin sahip olduğu kültürel zenginlikler arasında. Yok olmayla yüz yüze bırakılan 6 bin yıllık bir tarihe sahip bu Surlar, kentin ortasında geçen Dicle Nehri’nin kenarındaki kaleden başlayıp, Asri Mezarlığa kadar uzanan yaklaşık 3 kilometre uzunluğunda. Med, Pers, Roma, Sasani, Abbasi ve Mervani gibi birçok medeniyete ev sahipliği yaptı.
İlk olarak M.S. 298 yılında Mezopotamya’ya sefer düzenleyen Romalı tarihçiler tarafından “Bezabde (Cizre’nin İslamiyet’ten önceki adı) surları Zabdikenanın önemli merkezi” olarak kaynaklara geçen Surlar’da Medresa Sor (Kırmızı Medrese) dışında 8 burç bulunuyor. Burçlardan 5 tanesi güneyde 2’si kuzeyde biri ise doğu surlarının üstünde kurulu. Surlar, görkemli süslemeler ve beyaz kireç taşlarının yanı sıra kara bazalt taşlarıyla da dikkat çekiyor. Dış cepheler yontma taş ve düzgün kesme bazalt bloklardan yapılı olan surların yüksekliği genel itibariyle 14-15 metre.  Daha önce Surlar’da yer alan kapıların birçoğu ise, yıllar içinde farklı devletler tarafından yıkıldı. Deşt kapısı ve DeriyêTorê bunlardan ikisi. 
İmkansız aşkın destanı Mem û Zîn 
1690'da kaleme alınan dillere destan Mem u Zîn'in aşk hikâyesi de bu topraklarda hayat buldu. Kürt halkının ulusal destanlarından biridir Mem û Zîn. Cizre hükümdarlarından Emir Abdal'ın (Abdullah) oğlu Emir Zeynuddin zamanında hicri 854, miladi 1450/1451 yılında yaşanmıştır. 17. yüzyılda yaşamış Kürt edebiyatçı, şair, tarihçi ve İslam alimi Êhmedî Xanî, Mem ve Zîn’in ölümünden 240 yıl sonra Cizre’ye gelmiş ve eserini 1690 yılında yazmıştır. Dönemin yaşantısını, sosyal durumunu ve kültürünü büyük bir ustalıkla işleyen Êhmedî Xanî,  kötülüğü, ikiyüzlülüğü, fitne ve fesatlığı Beko’da, doğruluğu, iyiliği, suçsuzluğu ve çaresizliği de Mem ve Zîn’in şahıslarında toplamıştır. İyiler ve kötüler, haklılar ve haksızların karşı karşıya geldiği, Kürt edebiyatının birçok özelliğini içinde besleyen aşk, kahramanlık, savaş, tarih, edebiyat ve sosyal yaşamın destansı bir şekilde anlatımıdır. Kürt örf ve ananelerinin, yaşam şekillerinin vurgulandığı destanda, aşk örgüsü de hem erkek hem de kadın cephesinden kaleme alınmıştır. Destan, Mem ve Zîn’in Kürt halkının diriliş bayramı olarak kabul ettiği Newroz günü başlayan aşklarını konu alır.  Aşkları çok büyüktür ancak araya giren hain Beko’nun oyunları yüzünden kavuşamazlar. Mem, Zîn’in abisi Mir Zeynuddin tarafından atıldığı zindanda zehirlenirken,  Zîn de, ona kavuşmanın tek yolunun ölüm olduğunu düşünüp kendini Dicle Nehri’nin sularına bırakır. 
Cizreli kadınların bitmeyen yası
Bu acıklı aşk olayına tümüyle üzülen Cizre halkı, Mem'in  ölümüyle bir yasa, matem için karalara bürünürler. Hatta daha önce siyah çarşaf yokken o günden itibaren siyah çarşaf giyme adeti başlar. Bundan dolayıdır ki Cizre’de giyilen çarşaf  başka. Dini gerekçelerle ya da erkekler kadınları görmesin diye giyilmez. 15-17 yaş üzeri kadınların çoğunun sadece sokağa çıkarken giydiği çarşaflarla Zîn’in yası nesilden nesile sürdürülür. Ancak bu öyle bir yastır ki Zîn şahsında, feodaliteye karşı çıkışın sembolü, kadının "kendi kendine var olma" mücadelesine dönüşür.
Aşk için dua edenlerin mekânı
Bu dünyada kavuşamayan aşıkların mezarları yan yana konulur aradaki hasretlik bitsin diye. Ancak Beko mezarda da yalnız bırakmaz Mem ile Zîn’i. Mem’in en yakın arkadaşı Tacdin tarafından hilelerine karşı öldürülen Beko da aşıkların baş ucuna defnedilir. Efsaneye göre, her baharda Mem ile Zîn’in mezarından çıkan güllerin kavuşmasını da Beko’nun mezarından yükselen diken engeller. İki aşığın mezarları yüz yıllar önce bir türbe ve ziyaret alanına dönüşür. Özellikle aşk acısı çekenler ve sevdiğine kavuşmak isteyenlerin uğrak mekânlarından biri olur. Her Perşembe genç, yaşlı yüzlerce kişi, aşıkların türbesine giderek aşk için dualar edip dilek tutar. Ancak bugüne kadar türbeleri restore edilmemiş ve bakılmamıştır. Kültür Bakanlığı, Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından Mirebdal Camii korunma ve tescile alınmış olduğundan bu caminin bir bölümünü teşkil eden Mem û Zîn kısmı da böylece korunmaya alınmaktadır.