‘Zerîlerin direnişi-Güneş kavminin hikayeleri’ kitabı çıktı

IŞİD’in Şengal’de Êzidîlere yönelik saldırılarından direnerek ayakta kalmış kadınların öykülerinin anlatıldığı “Zerîlerin direnişi-Güneş kavminin hikayeleri” kitabı çıktı.

Haber Merkezi- IŞİD’in Şengal’de Êzidîlere yönelik 3 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirdiği saldırıda kaçırılan ve daha sonra kurtarılan kadınların hikayelerinin anlatıldığı “Zerîlerin direnişi -Güneş kavminin kadın hikayeleri” kitabı çıktı.

Gazeteci Rojbin Deniz tarafından kaleme alınan 310 sayfalık kitap, Newaya Jin gazetesi tarafından yayına hazırlandı. Önsözü Jineolojî Akademisi tarafından yazılan kitap, Meyman Yayınları tarafından basıldı. Kitapta, Êzdalık inancı, kültürü, Êzidî kadınların kimliği ve son fermana dair önemli bilgiler yer alıyor.

Kadınların hikayeleriyle tarihe not düşülüyor

Kitapta, Kürtlüğün ve insanlığın kök hücresi olarak kabul edilen Êzidîliğe göre, güneş ışınlarının değdiği her yerin kutsal sayıldığı ve güneşin hiç eksik olmadığı Şengal topraklarının insanlarına bu nedenle “Güneşin Çocukları” denildiği anlatılıyor. “Güneşin Çocuklarının” barbarlar tarafından hedef alınmasının nedenlerinin irdelendiği kitapta yazar Rojbîn Deniz, fermanı yaşamış, tanık olmuş kadınların hikayelerini dinleyerek tarihe kayıt düşüyor.

Acıların yanı sıra cesaret ve umut da var

Fermana dair yazılmış kitaplardan farklı olarak bu kitapta, mağdurların acılarını hissetmek kadar, egemen erkekliğe, devletlere, ihanete duyulan öfkeyi, cesareti ve umudu da bulacaksınız. Kitabın önsözünde şu ifadeler yer alıyor:

“Tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen fermanın faillerinin aklanarak, suçlarının örtbas edildiği zamanlardayız. Direnerek topraklarında kalmakta ısrar edenlerin öldürüldüğü, katliamcıdan hesap sorulmadığı bir dönemde fermanın tüm acılarını iliklerine kadar yaşamış, çığlıkları ve yakarışları kulakları sağır edene kadar acılarını haykırmış kadınların öfkesini, yaşam umudunu daha güçlü hissetmeye ihtiyacımız var.

Êzidî kadınların sırları, ilk kadın devriminin hafızası, ruhu ve anlamıdır. 3 Ağustos Fermanı'nın asıl amacı da bu bağı koparmaktı. Ortadoğu’da ikinci kadın devrimini gerçekleştirme hedefiyle mücadele ederken bu direniş hikayeleri yolumuzu gösterir. Dincilik ve milliyetçiliğin ama en fazla da cinsiyetçiliğin en çirkin yüzünü öğreniriz bu hikayelerden. Êzidî kadınların Kurdistan kadın özgürlük hareketinin etkisiyle kendilerini kırım çemberlerinden kurtarmasının yöntemlerini öğreniriz.

Bu kitaptaki hikayeler mağdur kadınların değil, direnerek ayakta kalmış kadınların öyküleridir.

Satırların arasındaki dehşet, yaşanılanların belki de onda birini anlatmakta. Anlatılması zor vahşeti yaşayan kadınların ölü bedenlerinin içinde ruhları nasıl diri kaldı? Hayatlarına çöken karanlığı yırtarak yeniden güneşe tutunmanın umudunu nereden buldular? Kör bıçaklarla kutsal saçlarını keserlerken, her bir teli tekrar toplayıp, nasıl dışa dönük örükler ördüler…? Renkli tebirig'lerini bir daha nasıl astılar? Üstlerinde paramparça edilen hem yaşamları hem kefenleri olan beyaz tog’larını yeniden nasıl giyindiler?  Ve bu acımasız karanlığın içinde ruhlarındaki inancın aydınlığını nasıl korudular… Leş kargalarına inat tel tel dökülen kınalı saçlarından nasıl kırlangıç yuvalarına dönüştüler? Kelamın, yaşananları yeterli hakikatiyle dile getirme gücü var mıydı?  Tarihi, sözün tılsımıyla hisseden ve hissettiren 'Güneş Kavmi'ni harflerin dizilişi anlatabilir miydi? Tüm bu soruların yanıtı ve kaydıdır Zerîlerin direnişi…   Zerî, Êzidîlerin kadın tanımlamalarından biridir.    

Sokakta oynarken, ninesinden geçmiş zaman öykülerini dinlerken, okul sırasında ders çalışırken, anasından Güneş’in dualarını öğrenirken ansızın kaçırılan ve zalimden kaçmaya çalışırken kızgın sıcak dağ yollarında susuzluktan nefes veren çocuk bedenlerin öyküleri var bu satırlarda… Ezdalığın tüm kadim sırlarını kendinde toplayan bilge anaların yeniden topraklarına dönüşleri, bahçelerini ekişleri, bir gün esir tutulan çocukları gelir diye kapıda bekleyişleri… Ve bir de, dağ çocuklarının Çilmêra sırtlarında kavminin çocuklarına ekmek-su yetiştirmeleri, yaşlıları sırtlarında taşıyışları ve her şeyden önemlisi onlara ihanet edenlere karşı canlarını siper edişlerinin hatırası var… Êzidî kadınları, toplumu onları sevdi, kendinden bildi... Çünkü onlar, beyazdılar, temizdiler, kutsaldılar..”