Yazar Zahra Azz’in kadınları

Yazar Zahra Azz’le kitaplarını, yeni kitap hazırlığını ve hikayelerindeki güçlü kadın karakterleri konuştuk.

HENAN  HARIT

Fas – Yayınlarında kadın ve erkek arasındaki çatışmalara değinen hikaye ve roman yazarı Zahra Azz, “Cinsiyetimi ret edemem. Cinsiyetimin acılarını ve zorluklarını görüyorum. Bu nedenle toplum gerçekliğinde kadın sorunlarını yazılarımda da temel alıyorum” diyor. Yazar Zahra Azz’le konuştuk.

Yazı dünyasına geçmenize neden olan şey nedir?

Bilimin ve kitapların kutsal olduğu normal bir ortamda büyüdüm. Bu yüzden çok şanslıydım. Akademik çalışmalarımda her zaman birinci olmaya çalıştım ve çalışıyorum. Her yıl kütüphaneme bir dizi kitap eklemeye çalışıyorum. Ayrıca yaz tatilinde kitaplar sayesinde farklı dünyaları keşfediyorum. Elimden geldiğince felsefi, bilim ve edebi kitaplar okudum ve hala okuyorum. Harfe olan aşkım buradan gelmektedir. İlk şiirlerimi ve dil öğretmenimin yazmaya devam etmem için teşvikini hatırlıyorum. Diğer bölümlerdeki öğrencilerin önünde yazı okumam için beni cesaretlendirdi. Beni tanıttığında çok gururluydu ve bu benim için unutulmaz bir anıdır. Hikaye ya da roman yazmamdaki amacım, yeni, modern ve medeni bir kolektif yaşamın inşasına katkıda bulunmak amacıyla toplumsal gerçekliğin ve bir topluluğun yaşayan hafızasının tarihinin bilgisini ortaya çıkarmaktır.

“Acısını bildiğim cinsiyetimi inkar edemem”

Yazılarınızda güçlü kadın varlıklarını görüyoruz. Kadın motivesiyle mi yazılarınızı yazıyorsunuz?

İnsan bütünlüğüne ve varoluşuna aykırı, ideolojik olarak kısıtlanmış tüm sınırları ile cinsiyet kategorilerinin dışında yazan yaratıcı bir insanım. Bu yüzden hem politik hem de ideolojik nitelikte yazılarım var. Bazı yazılarımı okuduğunuzda içine girdiğiniz duygu kadın duygularıyla yazıldığı hissiyatıdır. Gerçek şu ki, acısını bildiğim cinsiyetimi inkar edemem. Bu yüzden yazmamın temel konularından biri toplumsal alanda kadın sorununa dahil olmamdır. Belki de en zayıf halka olarak görüldüğü için kadına yönelik şiddet düzeyinin fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Metnin doğası gereği kadınların acı ve ıstırabına vurgu yapılabilir. Aynı zamanda Arap toplumlarında erkeklerden daha fazla acı çeken kadınlara saygının geri dönüşünü sağlamak içinde bu önemlidir. Bu yüzden kadınlara genel olarak kadın sorunlarına bağlılık düzeyinde ilgi duyuyorum.

Benim romanlarımda suskunluğun ve acının olduğu bir toplumun entelektüel sancılarının yükü var. Romanlarımda geriye gitme, beklentiler, acı ve biraz umut vardır.

“Toplum payına düşeni alıyor”

Hangi romanlarınızdan en çok kadın ve erkek çatışmalarını ve ataerkil kültürün egemenliğini anlatıyorsunuz, bizimle paylaşır mısınız?

Bence kadın ve erkek çatışmasının gizli bir psikolojik mücadele olduğunu anlatan “Acı Yatağı Serir El-Elem” kitabım. “Acı Yatağı Serir El-Elem” kitabında kadın ve erkek çatışmasında kadın sorununu azaltmıyor. Çünkü her iki cinsiyette toplum durumundan payına düşeni almıştır. Onlar fiziksel ve sembolik olarak birçok düzeyde yozlaşmanın ve otoriter ideolojilerin kurbanlarıdır.

“Her karakter, toplumun kimliği…”

Romanlarınızda veya hikayelerinizde ‘insanlık çiçeği’ olarak adlandırdığınız feminist karakterler kimlerdir?

Yaratıcılık için kamusal kaygıyı özel kaygıdan ayırt etmek zordur. Çünkü o çok birleşik ve hassas bir varlıktır, dolayısıyla geneli etkileyen her şey kişiliği de etkiler. Aynı zamanda yazar, yaratıcı ve sanatçıyı toplum üzerinde etki bırakan bir figür yapar. Karakterlerim kağıttan yapılmıştır. Ancak onlar et ve kemik ile doldurulmuş bir kuyudalar. Duygu ve düşünceyi veriyorsun sadece. Her karakter, toplumun kimliği ve parçasıdır. Aynı zamanda karakter, yazar için okuyucuyla konuşan ikinci bendir. Yazılarımdaki kadınlar, her gün pazarlarda, çöllerde ve şehirlerde gördüğümüz kadınların ürünleridir. Onları çocukluk dünyası ya da hayal dünyası olarak tanımlayabilirim. Ancak onlar kağıt karakterden canlanarak, insan durumuna geliyor. Bende elimden geldiği kadar onları realist ve hayalleştirmeye çalışıyorum.

Faslı kadınların yazı deneyimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadın yazıların kendine özgü farklılıkları ve ayrımları var. Bu doğru; ancak yine de bastırılmaktadırlar. Aynı zamanda Faslı yazarlar, kültürel alanda, şiir, hikaye, roman veya tiyatro olsun kendilerini ifade etmeye hazırlar. Bu nedenle özellikle sessizlik duvarlarını yıktığı için büyük saygı görüyorlar.

‘Feminist edebiyat’ kelimesine katılıyor musunuz?

Feminist edebiyat kavramının kadınların yaratıcılığından ve kadın sorunları da dahil olmak üzere birçok meseleyi farklı bir bakış açısıyla ele aldığını düşünüyorum. Çünkü kadın yazar her zaman kadınların sesine daha çok yer verir. Kadın sorununu ve hak ettiği statüyü tam olarak tanımlıyor. Ancak erkeklerin yazması genellikle toplumda hakim olan ataerkil görüşle sınırlıdır.

“Büyüksüz bir haksızlık yaşayan kahraman”

“Yargılamak” adındaki kısa hikayenize gelecek olursak, burada hangi deneyimlerden bahsediyorsunuz?

“Yargılamak” hikayesinin kahramanı, göçü ve yabancılaşmayı en kötü şekilde yaşamış biri. Büyük bir haksız şiddet ile karşı karşıya. Toplumda artan yabancılaşma ve umutsuzluk tezahürlerini, sosyal kurumların kötüleşen rolünü, sosyal ve ekonomik sorunlara radikal bir çözüm için gerçek bir irade eksikliğini kabul etmeliyiz. Bugün şiddeti belirleyen şey geri bir kültür olarak yayılmasıdır.

Kimi yargılamalıyız? İstenen gelişmeyi sağlayamamış ve yurttaşın onurunu koruyamamış bir politikacı mı? Ya da çocuklarını terk eden aileler ve okulları mı? Kimi yargılayacağız. Tehlikeli istikrarsızlık ve ahlaki kargaşadan kim sorumlu? Genel olarak “Yargılamak” hikayesi farkındalık yaratıyor ve hepimize soruyor.

Zahra Azz “Rüya Bitkileri Bayramı” kitabında bir rüyayı kutluyor. Kitap kadınların yaralardan ve acılardan kaçıp hayallerini gerçekleştirmek için daha özgür dünyalara kaçtığı başka bir gerçekliğe giriş mi?

Rüya benim için gerçeğin ikinci dilidir.  Yazılarım ayna teknolojisine dayalı olarak iki düzeyde özetlenebilir. Hikaye, sosyal gerçekliğin doğrudan bir yansımasıdır ve metaforik dil, metaforlar ve doğrudan içine giren şiirsel sembollerle bağlantılı bir rüya anlatı düzeyidir. Hikaye, özellikle betimleyici dil düzeyinde, anlatı ve şiiri birleştiren yaratıcı dile dayanır. “Rüya Bitkileri Bayramı” grubu ile rüya, tüm metinlerin paylaştığı anlamsal bir ortaklık olarak kalır. Çünkü anlatı metinlerinin tüm karakterleri, kalıcılık konusunda ısrar eden tüm endişelere ve fırtınalara rağmen bir rüya ile çevrilidir. Hikayeler, cehalet, az gelişmişlik, büyücülük, taciz, ayrımcılık, baskı, rüşvet, idari yolsuzluk gibi çeşitli konuların yayılmasını içeriyordu.

“Kadın ve erkek arasındaki çatışmaları biliyorum”

“Ekmeğin ve Ayın Aynası” hikayesinden biraz bahseder misiniz?

"Ekmek ve Ayın Aynası" çalışmam toplum ve tarihsel temalar aracılığıyla gerçekliği yansıtır. Yani mevcut insan temalarıyla akan gerçek bir çerçeve oluşturur. Her zaman ütopyaya ve hayallere açık bir olası dünya inşa etmeye yönelik yaratıcı çalışmasıyla özgürlük, adalet ve eşitliği kutluyor ve zafere ulaşıyor. Kadın sorununu tanıyorum. Kadın ve erkek arasındaki çatışmaları biliyorum. Kadın ve erkek çatışmasındaki değişim mücadelesi düzeyine ulaşmamış gizli bir psikolojik mücadeledir. Dolayısıyla, hayali ya da kurgusal olsun, tüm yazılarımda bunun peşinden gitmeye çalıştım.

“Hamalat Al-Watan” gelecek olursak neler söyleyebilirsiniz?

Kuşkusuz bu hikaye insan ve siyasi alanın vicdanına güçlü ve derin bir şekilde dokunuyor. Kitaptaki karakter Mai Datna kırılan kadınların bir bölümü ve biz onları görmüyoruz. Ülke kör olduğunda bütün gözleri kapanıyor.

Son olarak yeni projeleriniz var mı? Varsa bize bu projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Basılacak olan bir derleme hikaye var. Kısa öykülerden oluşan bir derlemenin yanı sıra yeni bir roman hazırlanıyor. Yeni bir tecrübe de ediniyorum. Senaryo yazıyorum. Birçok yönetmen ve eleştirmenden teşvik desteği gördüm.