Parmak uçlarıyla dünyayı büyülüyen kadın

Doğudan batıya kadar gittiği her yere güzellikler katan ve kendisine “ben bir dünya vatandaşıyım” diyen, müzik yoluyla adaletsizliklerle savaşan, tutku dolu, alçakgönüllü profesyonel bir kemancı Leyal Shaker.

CHİRSTİAN WAKED
Beyrut-  Leyal Shaker yedi yaşına kadar Parist’te yaşar, ailesinin yeniden ülkesi Lübnan’a dönme kararıyla birlikte Beyrut’a taşınır. Doğu’nun kültüründen de uzak büyüyen Leyal yeniden hayata başlar, anadilini öğrenir ve kemanla olan serüveni başlar. Leyal ile müziğe olan tutkusunu, hayallerini ve gelecek planlarını konuştuk.   
Öncelikle Leyal’ın Paris’ten Lübnan’a olan yolculuğu nasıl geçti, Beyrut’ta hayata yeniden başlamanın zorlukları nelerdi ve ne zaman keman çalmaya başladın? 
Yedi yaşındayken ailemin Lübnan’a dönme kararıyla birlikte Beyrut’a yerleştik. Fransa’da da kendimi hep bir yabancı gibi hissettim, Lübnan’a yeniden döndüğümde de aynı duyguları yaşadım. Kolay adapte olamadım tabii. Ailemin bu konuda gösterdiği sabır, anlayış ve destekleri beni yeniden köklerime bağladı. Önüme çıkan tüm zorlukları onların da desteğiyle aştım. Okula başladım, yeniden dil öğrendim. Okuldan sonra Arapça’yı iyi öğrenebilmek için evde de dil derslerine çalıştım. Kaçırdığım her şeyi yavaş yavaş öğrenmeyi esas aldım. Bir yıl içinde Arapça’yı öğrendim. Sonunda edebiyat ve şiire tutkum gelişti ve Arapça diline aşık oldum. Ardından keman ve piyano dersleri almaya başladım. Öğretmenlerimin çoğu Rus, Ermeni ve Doğu Avrupalıydı. Konservatuara gittim. Benim için konservatuar yılları tüm kültürle kaynaştığım, dış dünyaya açılan bir pencere gibiydi. 
Bir enstürman çalarken veya bir beste yaparken en çok hangisi düşüncelerinizi ifade ediyor? 
Performans ve yazarlık bir zincirin halkları gibi. Birbirinden koparamıyorsun. Her iki yöntem arasında da aslında çok bir fark göremiyorum. Kompozisyon bir yazma eylemi ise performans da bir komposizyon eylemidir. Birbirini mükkemel bir şekilde tamamlıyor. Ben icra ederken, yaşadıklarımdan, düşündüklerimden ve hissettiklerimden bağımsız olamıyorum. 
İlk konserinizi verirken neler hissettiniz? Yine son konsereniz ile ilk konseriniz arasında sizde oluşan değişimler nelerdi? 
Benim için belleğe giden bir yolculuk gibiydi. İlk konserimde Hayde’nin keman konçertosunu çaldım. Çok gençtim o zaman ama hayatımın unutulmaz anlarından biriydi. Arap Gençlik Filarmoni Orkestrası ile turneye çıktım. Mendelssohn ve Schumann'ın eserlerini bir Alman’ya turnesinde çaldık. O zaman 16 yaşımdaydım. Orkestranın sesini yakından deneyimledim ve bu süre zarfında bunu hayatımın geri kalanında yapmak istediğimi fark ettim. Son konserimde yaşadığım duyguları tarif edebilir miyim bilemiyorum, ama son birkaç yılda verdiğim konserlerden bahsedebilirim. Perspektif ve niyetlerde kesinlikle doğal bir değişim var ve bu zamanla oluşuyor. 
Genç bir sanatçıysanız daima "başarabilir miyim" endişesi taşırsınız. İşin tenkiğine daha çok kafa yorarsınız. Ama şimdi aynı zamanda çok zor bir kavram da olan tefsir kavramını yeni anlamaya başlıyorum. On altıncı, on yedinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda yaşamış bir bestecinin eserini, o anda olgunluk ve anlayış için mevcut olan araçlarla yorumlamaya çalışan bir çocuk veya genci hayal edin, elbette heyecanı, telaşı vardır. Zamanla biraz daha çalışınca, işin tekniğine hakim olunca ve üzerine eklenen yaşam deneyimleriyle birlikte daha bir olgunluk kazanıyor insan. Daha sonra farklı bir özgünlük ve yorumla sanata olan yaklaşım gelişiyor. Çok yol katettiğimi söyleyebilirim. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde kendi çalışmalarımı veya besteci arkadaşlarımın çalışmalarını bestelemeye ve icra etmeye odaklandım. Diğer tüm kaygılar hala var, ancak asıl endişem söylemek istediklerimi aktarabilir miyim, sesimi ve düşüncelerimi herkese açık hale getirebilir miyim ve bunları dinleyicilere iletebilir miyim?
Doğulu bir sanatçı olarak, bazı sosyal ve politik konuları vurgulama sorumluluğunuz olduğunu düşünüyor musunuz, yoksa insanların yalnızca müziğinize odaklanmasını mı tercih ediyorsunuz? 
Yaşadığımız bu dünyada varolma hakkımız her gün sorgulanıyor. Ben şahsen doğulu sanatçıların aynı zamanda siyasetçi de olduklarını düşünüyorum. Sonuçta sanat da kimliğinin sahiplenmenin başka bir ifade biçimi. Bugün de yarın da hakkımızdır diyerek hayata ve sanata yaklaşmalıyız. Tarih daima zaferler kazananların hikayeleri yazılır gerçeğini öğretti. Ancak ben hikayeni anlatabilmek için başka alternatiflerin de olduğunu düşünüyorum. Sanat hikayeni anlatabilmenin çok iyi bir yolu. Yaratmak bir özgürlük eylemi olduğu kadar aynı zamanda bir yaşam eylemidir. İnovasyon yaptığımız sürece biz de hikayelerimiz de varolmaya devam eder. Sesimizle, sözümüzle kendi varlığımıza sahip çıkabiliriz. 
Suriyeli bir müzisyen ile evlisiniz, yine Lübnanlı ve aynı zamanda Fransız bir sanatçı olarak New York’ta yaşadınız. Tıpkı müzik gibi sadece dünyaya ait olduğunuzu mu hissediyorsunuz? 
Elbette, kulağa ne kadar hayal ürünü geldiğini biliyorum, ama gerçekten dünyaya ait olduğumu hissediyorum. Aile geçmişim nedeniyle yabancılaşma her zaman bir parçam gibiydi. Evim diyebileceğim farklı yerlerim oldu. Ama hiçbirinde kendimi tam olarak tamamlanmış ve mükemmel hissetmedim. Yabancılaşma benim için her zaman itici bir güç oldu. Bir yerde kaybolmama veya terk edilme korkusu olmadan ‘kayıtsız’ bir şekilde yaşamayı esas aldım. Bu aynı zamanda beni sürekli dolaşan biri de yaptı. Benim için müzik bu değişimler arasında değişmeyen tek şeydi. Nerede olursam olayım ve nereye gidersem gideyim tüm ülkeler bu yüzden bana çok tanıdık geldi. Orada bir parçam varmış gibi, kendi ülkem gibi hissettim. Müziğin evrensel olduğu klişesi aslında çok doğru. Tanıştığım her müzisyende bunu çok derin hissettim. Müzik ile kurduğunuz iletişim kelimeleri aşan bir güce sahip, güçlü bir bellek oluşturuyor, ilişki kuruyor. 
Son olarak da kültürüme sıkı sıkıya bağlı kaldığımı söyleyebilirim. Ama bana bir yük gibi gelen milliyetçi kavramlardan da kurtulmaya çalıştım. Bu benim en bilinçli eylemimdi diyebilirim. Kendimi özgürleştirmek hayatım boyunca esas işim oldu. Ama kısacası bir dünya vatandaşı olma duygusu, bilinçli çabam kadar bir tesadüftü de. 
"Inner Rhyme" albümünüzde Arap şiirini yeniden canlandırmak istediniz. Parça seçiminiz nasıldı ve deneyimi tekrar etmek ister misiniz? 
En heyecan verici projelerimden biridir şüphesiz. İslam öncesi şiirlerin birçok metnine, çeşitli renklere, sözlü halk formlarının yanı sıra modern serbest şiirlere de daldım. Albümün her parçası bu metinlerden birine duyulan hayranlığın sonucuydu; İbn Arabi'nin sağlam yapıları, Bedir Şakir el-Seyyab'ın kolay akışı veya Tawfiq Ziyad'ın metinlerinin imgelerinin güzelliği olsun... Henüz bu projenin nasıl devam edeceğini ya da farklı bir yöne mi gideceğini bilmiyorum ama Corona salgını öncesinde devasa bir ölçekte geziyordum ve dünya çapında paylaşmak için harika bir fırsatım oldu. Her seferinde inanılmaz derecede özeldi, çünkü bu uzun arayışın meyvelerine tekrar tekrar şahit oluyordum. Hangi ülkede konser verirsem vereyim, başlamadan önce her parçaya ilham veren orijinal şiiri okudum. 
COVID-19 bir müzisyen olarak sizi neyden alıkoydu? İnsanlığın karşı karşıya olduğu bu deneyimden ne öğrendiniz?
Çoğu müzisyen gibi, salgın beni izlerimin ortasında durdurdu. Sayısız konserler, atölye çalışmaları ve turlar iptal edildi ve hatta yaklaşan projeler hakkında gelişmekte olan sohbetler askıya alındı. Tüm insanlığın bu kadar rahatsız edici anlarda psikolojik olarak rahatlamaya ihtiyacı var. insanlara böylesi dönemlerde en iyi gelebilecek şeyin müzik, sinema ve edebiyat olduğunu düşünüyorum. Ama malesef bu dönemde en önemsiz sayılanlar sanatçılar oldu. Bunu düşünmek bile bana çok zor geliyor. Bu hem beni hem de meslektaşlarımı incitti. 
Aynı zamanda şu hususlar üzerine de düşünme fırsatı buldum; sanatın sürekliliğini nasıl yakalayabileceğimizi, bu durumdan nasıl kurtulabileceğimizi, yine ortamlarımızı değiştirmeliyi miyiz? Sanatı farklı yol ve yöntemlerle daha başka nasıl icra edebiliriz?
 Sanat, kaçınılmaz olarak, dünyayı yönlendiren tüketim ve aşırı üretim döngüsüne girmiştir; Yani bu yavaşlama acı vericiydi ama bazı açılardan hepimiz için faydalı oldu ve bize bazı şeyler hakkında düşünmek için zaman verdi. Gezegenimizi korumak için gerekli olan sağlıklı büyüme sürecinin bir parçası olabileceğimizi ve bunu yapmak için üzerimize düşeni yapmamız gerektiğini öğretti. 
Gelecek planların neler?
Şu anda bu alandaki ilk deneyimim olan Opera üzerinde çalışıyorum ve bu harika bir öğrenme evresiydi. Proje henüz başlangıç aşamasındadır, bu yüzden zamanla bu konuyu daha fazla paylaşacağım, ancak çağdaş mitler aynı anda birçok konunun itici gücüdür; sosyal ayrımcılık, çevre ve hareket özgürlüğü. Ayrıca Edward Said hakkında yazılı ve kaydedilmiş arşivlerin bazı kullanımlarını gösteren bir proje üzerinde çalışıyorum. Caz grubum "Sarafand" ın bazı yeni parçaları da önümüzdeki ilkbahar ve yaz aylarında hazır olacak.