“Müzikle her şeyi çok daha başka hissediyorum”

Zilan Hasret Yıldız, adeta sanatın kucağına doğmuş bir defjen. Babası Kürt müziğine ve kültürüne yıllarca emek vermiş bir dengbej. Zilan çocukluğundan bu yana babasının sesi, ağabeyinin bağlaması sayesinde müzikle ve sanatla besleniyor. Müzikle tanışıklığı küçük yaşlarda olsa da hayatının merkezine yerleşmesi biraz zaman alıyor. Sami Hosseini’den def dersleri almaya başladıktan sonra Ahura Ritim Topluluğu’na dâhil olan Zilan, kendini bambaşka bir kulvarın başlangıcında buluyor. Zamanla müzik ve sanat anlayışı çeşitlenmeye başlıyor.

Zilan Hasret Yıldız, adeta sanatın kucağına doğmuş bir defjen. Babası Kürt müziğine ve kültürüne yıllarca emek vermiş bir dengbej.  Zilan çocukluğundan bu yana babasının sesi, ağabeyinin bağlaması sayesinde müzikle ve sanatla besleniyor. Müzikle tanışıklığı küçük yaşlarda olsa da hayatının merkezine yerleşmesi biraz zaman alıyor. Sami Hosseini’den def dersleri almaya başladıktan sonra Ahura Ritim Topluluğu’na dâhil olan Zilan, kendini bambaşka bir kulvarın başlangıcında buluyor. Zamanla müzik ve sanat anlayışı çeşitlenmeye başlıyor.

PERİ BAYAV

İzmir- Def, erbane, arabani, tef, dof… ismi değişse de birçok medeniyetin beşiği olan Mezepotamya’nın en eski müzik aletlerinden biri olan def tarihte edindiği yeri korumaya devam ediyor. Cenazelerden, düğünlere kadar kullanılan def ile günümüzde en çok İran’da karşılaşsak da Türkiye’de de her geçen gün ona olan ilgi artıyor.  Def, özellikle kadınlarla bütünleşen bir enstrüman. Zilan Hasret Yıldız da onunla bütünleşen kadınlardan biri. Kendisini yakın zamanda, onu hayranlıkla dinleyen yeğenimden duymuş daha tanımadan çok dilli şarkılar söyleyen; defiyle coşkuyu, eğlenceyi, hatta hüznü de doruklarda hissettiren bu kadını tanımak için oldukça heyecanlanmıştım.

Atölyelerinde ağırlıyor beni Zilan. Tatlı bir sohbete koyuluyoruz. Kendisini yakından tanımaya başlayınca enstrümanıyla ne kadar da bütünleştiğini fark ediyorum. Kendisini ifade ediş biçiminin tamamıyla o anda vücut bulduğundan bahsediyor. Enstrümanından bahsederken kendinden bir parçayı tanımlıyor adeta. Çok etkileniyorum. Heyecanla onu def çalarken dinleyeceğim anı bekliyorum.

Ahura Ritim Topluluğu, Neva Pangea, Salut de Smyrne isimli gruplarda müzik yapan Zilan, ana enstrümanı def ile birlikte geliştirme sürecinde olduğu bendir, tonbak, djembe, darbuka gibi müzik aletleri çalıyor. Yunanca, Ladino, Türkçe, Kürtçe (Kurmanci, Zazaki, Sorani, Hawrami), Ermenice, Azerice, Gürcüce, Arnavutça, Makedonca, Farsça gibi dünya halk dillerinden şarkılar söyleyen bu kadının hikâyesini gelin hep birlikte dinleyelim.

Müzik, hayatında giderek daha merkezi bir yere varıyor

1996 yılında, üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya gelen Zilan aslen Erzurum Horasanlı. Üniversiteye kadarki öğrenimini doğduğu İstanbul’da tamamlıyor. Ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Matematik Bölümü’nü kazanıp İzmir’e yerleşiyor. Süreç içerisinde müziğe olan ilgisi giderek artan Zilan müzisyenlerle ve müzik gruplarıyla ilişkilenmeye başlıyor. Müzik, hayatında giderek daha merkezi bir yere varınca da Ege Üniversitesi Konservatuvar Bölümü’ne girmeye karar veriyor. Beş yıllık matematik bölümü serüveni böylece sonlanan Zilan, Ege Üniversitesi’nde konservatuvar öğrencisi olarak eğitim hayatını sürdürmeye devam ediyor.

Babası Kürt müziğine ve kültürüne yıllarca emek vermiş bir dengbej

Zilan’ın müzik ile olan tanışıklığı daha çocukken başlıyor. Babası Kürt müziğine ve kültürüne yıllarca emek vermiş bir dengbej Kısmet Yıldız.  Onun sesi ve ağabeyi Şeref Yıldız’ın çaldığı bağlamanın ezgileriyle büyüyor Zilan. Onun deyimiyle “sanatın kucağına” doğuyor. Bu sayede müzik ve sanatla besleniyor. Gelin Zilan’ın ağzından dinleyelim onun müzik serüvenini:

“Çocukluğumuzdan bu yana babam bizi hep müzik kültürüyle yetiştirdi. Kürt müziğine ve kültürüne yıllarca hizmet etmiş birisi. Bizi müzikle ve anadilimizle büyütmeye çalıştı hep. Babamın bu çabasını o zamanlarda çok algılayamıyorduk. Kürtçe müzikler, dengbejler bize sıkıcı gelirdi. Off yine mi dengbej derdik. Evde sürekli Kürtçe haberler izleniliyor, Kürtçe müzikler çalıyordu. Sokakta Türkçe konuşuyorsun, farklı kültürlerden insanlarla ilişkileniyorsun eve geldiğinde ise sürekli Kürtçe Kürtçe… Bir yerden sonra kopukluk yaşamaya başlıyorsun. Evdeyken sanki yabancı bir yerdeymişsin gibi hissediyorsun. Dışarıdaki yaşam sana daha yakın geliyor. Çünkü arkadaşlarının ilgilendiği alanlar bunlar değil ama evde böyle şeyler görüyorsun. Bunun kıymetini çok sonraları anlamaya başladık. Şimdi artık bir dengbej dinlediğimde yaşadığım hisleri, duyguları daha iyi anlıyorum. O zamanlardan biriktirdiğim deneyimleri şu an yaşıyorum. Babam Kürt müziğiyle ilgileniyor. Dengbejlik yaparak hayatını müzikten kazanıyor. Ağabeyim de aynı şekilde bağlama çalıyor. Ama ben kendimi üniversiteye kadar müzik içerisine pek dahil edemedim. Farklı ideallerim vardı. Burada yeniden bir müzik hayatım oluşmaya başlayınca sorumluluk bilincim müziğe kaymaya başladı. Matematikten keyif almıyordum, okuldaki varlığımı anlamlandıramıyordum kendi açımdan. Oysa müzikle bir şekilde mutlu olabiliyorum. Zamanımı tümünü müzikle geçirmek istiyorum. Her anım müzik olsun istiyorum. Derken matematik serüvenimi bitirip hemen konservatuvara başlamak istedim. Bu süreçte babamdan öğrendiğim birçok şeyi hayatımda somutlaştırmaya başladım diyebilirim. O zamanlar anlam veremediğim birçok şey şimdi içimde ya da enstrümanımda anlam kazanmaya başladı benim için.”

Hayatı müzikle şekillenmeye başlıyor

Zilan daha sonra def eğitmeni Sami Hosseini ile tanışıyor. Ondan def dersleri almaya başlıyor ve ardından Ahura Ritim Topluluğu’na dahil oluyor. O süreçte müzik Zilan için kendini iyi hissetmek için yaptığı bir aktivite daha çok.  Ahura Ritim Topluluğu’yla belli çalışmalar yapmaya başladıktan sonra müzik onun için farklı bir boyut kazanıyor. Hayatı müzikle şekillenmeye başlıyor. Ahura Ritim Topluluğu’na dahil olduktan sonra kendini bambaşka bir kulvarın başlangıcında buluyor. Zamanla müzik ve sanat anlayışı da çeşitlenmeye başlıyor.  Müzikle ilişkilenmek hayatını bambaşka yerlere taşıyor. Bu noktaya kadar hayatında bir şeyleri hep çabalayarak, daha fazla emek sarf ederek yakalamaya çalıştığından bahsediyor Zilan. Bunun müzik alanında çok farklı ilerlediğini söylüyor. Müzik yaparken bu kadar çabalamasına gerek olmadığına, sanki her şeyin müzik yapması için adeta dizayn edildiğine değiniyor. “Böyle suyun bir yerden akışı gibi. Hiçbir engele kapılmadan akıp gidiyormuş gibi hissediyorum. Bu benim için çok keyifli, aynı zamanda şaşırtıcı. Çok şanslı birisi olduğum söylenemez ama müzik bana başka şanslar tanıdı. Ahura ile müzikte ilk adımımı atmış oldum. Oradan aldığım hazla çalışmak, müzikle daha çok ilişkilenmek bana iyi geldi” diyor.

Farklı dillerde müzik yapmaya başlıyor

Ahura’ya dahil olmadan önce bütünüyle Kürt müziği ile kültürlenmiş bir tarafı olduğundan bahseden Zilan, müziğin sanki Kürtçe müzikten ibaretmiş gibi ya da işte en fazla Anadolu türküleri, Kürtçe stranlar, dengbejler skalasının bu kadar olduğunu söylüyor. Ahura’ya dahil olduktan sonra diğer dillerde de müzik yapılabildiğini, bunun daha geliştirici olabildiğini görüyor. Farklı kültürlerin ezgilerini tanımaya başlayınca o dildeki müziğin stranlarda hissettikleriyle örtüştüğünü fark ediyor. Müziğin bu alanıyla daha fazla vakit geçirmeye başlıyor. Bunlar Zilan’ı farklı enstrümanlar çalmaya itiyor.  

Neva Pangea müzik grubunu kuruyorlar

Zilan, 2019 yılında Cenk Arslanbuğa ile tanışıyor. Birlikte müzik yapmaya karar verince Mahzun Erdoğan’ı da dahil ederek Neva Pangea müzik grubunu kuruyorlar.  ‘Pangea’nın dünyadaki ana karaların yüzyıllar öncesinde birbirinden ayrılmamış bir bütün olduğu hali ifade ettiğini söyleyen Zilan, insanlara anlatmaya çalıştıklarının tam da bu olduğunu vurguluyor.

“Asıl derdimiz bu; çok dilli müzik yapmak. Bu coğrafyada bir kişiye bile ulaşmış olmak, farklı bir dilde müzik yaparken aynı duyguları hissettiriyor olmak bizim için büyük bir başarı. Gayemize ulaşmış oluyoruz bu şekilde”.

“Farklı dillerin müziklerinde kullanılan enstrümanlar beni başka enstrümanlar öğrenmeye yöneltiyor”

Zilan, daha sonra Neva Pangea aracılığıyla tanıştığı Murat Küçükarslan ve Serap Çiğdem Şahin’in kurduğu Salut de Smyrne grubuna dahil oluyor. İki grupta da vokal ve ritim çalışmaları yapan Zilan, Salut de Smyrne’de Sefarad parçaları çalışıyor. Çok dilli müzik yapmak Zilan’ı çok fazla besliyor. Hem vokal olarak farklı bir dil çalışmanın hem de farklı bir telaffuz öğrenmenin çok geliştirici olduğunu söylüyor.

“Her dildeki şarkının bir hikayesi var. O şarkıları seslendirirken ya da çalmaya çalışırken aslında oradaki hikayeyi yaşıyorsun. Bir şarkıyı söylemeden önce genelde hikâyesine bakarım. Ne için yazılmış? Kim için yazılmış? Aşk şarkısı mı? Efsanevi ya da destansı bir şey mi? Belki de enstrümanıma ya da sesime bunu bu kadar yansıtıyor olmamın en büyük sebeplerinden bir tanesi budur. Söyleyeceğim ya da çalacağım şeyin bir hikâyesi olmalı. Dolayısıyla çok fazla dil, çok fazla hikâye araştırıp görünce bunlar beni bir şekilde gelişime itiyor. Farklı dillerin müziklerinde kullanılan enstrümanlar beni başka enstrümanlar öğrenmeye yöneltiyor. Oradaki makamlar, ritim kalıpları, bizim coğrafyamızdaki müzik tarzından çok başka. Bu da insanı sürekli olarak gelişime açık tutuyor. Sürekli farklı yolculuklara çıkıyorsun. Oralarda dolaşmak ve oraların duygusunu tatmak çok güzel, çok keyifli.”

“Kendimi ifade ediş biçimim tamamıyla orada vücut buluyor”

Zilan’ın ana enstürmanı def olsa da öğrenim ve gelişim sürecinde olduğu djembe, darbuka, tonbak, bendir gibi enstrümanlar da çalıyor. Enstrümanın kendi içinde bir coşkunluğu olduğunu söyleyen Zilan sözlerine şöyle devam ediyor:

“Beni orada tutan en büyük şey bu. Karakterimle çok bağdaştırıyorum. Mutluluğu da coşkun, hüznü de coşkun. Def bugüne kadar birçok yerde kullanılmış bir enstrüman. Cenazelerde, alanlarda, ayinlerde…  Hüznünün de heyecanın da doruklarda yaşandığı yerlerde icra edilmiş bir enstrüman. Ben de duygularımı genelde bu şekilde yaşıyorum. Hayatım bu şekilde akıyor. Defte kendimi buluyorum. Kendimi ifade ediş biçimim tamamıyla orada vücut buluyor.”

“Bir mücadelemiz var. Bunun daha da artmasını diliyorum”

Zilan yaşamın her alanında olduğu gibi sanat alanında da kadının mücadele etmeye çalıştığı toplumsal baskılara da dikkat çekiyor. Toplum içerisinde kadınların sanattan kopuk yaşamasının, toplumda kadına yüklenen pek çok rolün etkisi olduğuna değinen Zilan, “Toplumun bizi konumlandırmak istediği bir yer var ya da kendi normallerine göre şekillendirme çabası. Toplumun ‘Kadın evde yemek yapmalı, temizlik yapmalı, çocuk bakmalı’ şeklinde dayattığı algıya karşı mücadele veriyoruz. Ama kendi içimizde öğrenilmişliklerimizle, toplumda kabul gören kadın olma çabamızla ve kendimizle de bir mücadelemiz var. Kadınlarla bu alanda özgürleşebilmek, dayanışabilmek, beraber çalışabilmek isterim. Toplumda kadınları daha fazla görmek istediğim için bunu daha çok sahipleniyorum. Şarkı söylemek isteyip de söyleyemeyen bir kadının, enstrüman çalmak isteyen ya da resim yapmak isteyen, dans etmek isteyen bir kadının çektiği çileyi sahiplenerek yaşıyorum bu duyguları. Bir mücadelemiz var. Bunun daha da artmasını diliyorum biz kadınlar için.” diyerek sözlerine son veriyor.