LGBTİ+ görünürlüğü üzerine bir kısa film: “Homur Homur”

Nergis Karadağ ve Simay Çalışkan, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nde lisans eğitimi sırasında tanışıyorlar. İkisi de kadın çalışmaları, queer kuram ve bu konuların medyaya yansımasını araştırmaya ilgi duyuyor. Bunun üzerine “Homur Homur” isimli ilk kısa belgesel animasyon filmlerini LGBTİ+ görünürlüğü konusu üzerine çekiyorlar. Mizahi bir dili benimsemiş oldukları filmlerinde “Homofobiniz yerin dibine batsın!” sloganını da ironik bir şekilde irdeliyorlar.

 

Zeynep Pehlivan

İzmir- Nergis Karadağ, Çanakkale’nin küçük bir köyünde doğuyor. Evleri köyün de dışında bir zeytinliğin içinde olduğundan kırlarda koşan, mutlu bir çocuk olarak büyüyor. Köyde Nergis’in dedesine ait, Salim Mutlu Harp Hatıraları Koleksiyonu Müzesi bulunuyor. Müze fikri, aslında dedesinin tarlalardan veya köy civarından Çanakkale Savaşı’ndan kalan parçaları kendisine ait bakkalda toplamasıyla başlıyor. Önceleri dedesi bu eserleri bakkalın bir bölümünde sergiliyor. Nergis ilkokula giderken bu müzenin girişinde kartpostal ve hediyelik eşyalar satıyor. Hatta müzeyi gezmek isteyenlere rehberlik yapıyor. Bu sayede çok fazla insanla konuşma, tanışma fırsatı oluyor. Lise döneminde tiyatro ile de ilgileniyor ancak oynadıkları oyunları kaydetmek her zaman daha fazla ilgisini çekiyor. Okulu eve uzak olduğundan yurtta kalıyor ve bu süreçte edindiği yarı profesyonel fotoğraf makinesi ile kaldıkları yurtta arkadaşları ile beraber video klipler, basit öyküler içeren videolar çekmeye o dönemlerde başlıyor. Bugün üzerinde çalıştığı birçok öykü ya da senaryoyu yazarken geçmişinden besleniyor.

Simay Çalışkan ise üniversiteye başlamadan önce pek sosyal biri değil.  Ders çalışmak dışında vaktinin çoğunu kısa öyküler, şiirler yazarak ve film izleyerek geçiriyor. Lise yıllarında film izleyip kurgusal kitaplar okuyor ve aynı zamanda senaryo yazmaya da bu yıllarda başlıyor. Sinemaya olan ilgisi ise ilkokul yıllarına dayanıyor. Arkadaşlarıyla teneffüs aralarında daha önceden filmlerde izledikleri karakterleri ve öyküleri değiştirerek, farklı şekillerde yazarak oyunlar oynuyorlar. Sinema okumaya ve yönetmen olmaya dair isteği o zamanlarda başlıyor. Animasyon filmler hayatının her zaman bir parçası ve izlemekten en çok keyif aldığı film türlerinden; ancak animasyon film üretmeye yönelik isteği üniversite yıllarında ortaya çıkıyor.

Nergis ve Simay’ın yolları Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nde  lisans eğitimi sırasında kesişiyor. İkisinin de sinemaya olan ilgisinin yanı sıra ortak ilgi alanı olan “LGBTİ+, Kadın ve toplumsal cinsiyet” konuları üzerine okumalar yapıyorlar. Öyle ki Simay, Ege Üniversite’sinde Kadın Çalışmaları Bölümü’nde yüksek lisans yapıyor. Nergis ise yine sinema alanında yüksek lisansa Ege Üniversitesi’nde devam ediyor. Bu süreçte animasyon tekniğiyle çektikleri “Homur Homur” isimli LGBTİ+ görünürlüğü konusunu işledikleri film ortaya çıkıyor.

“Homur Homur” yaptığınız ilk film ve LGBTİ+ görünürlüğü konusunu işliyorsunuz. Nasıl bu konuyu işlemeye karar verdiniz? Animasyon olarak filmi çekmek zor muydu? Filmin aşamalarını ve size olan geri dönüşlerini anlatabilir misin? 

Simay: LGBTİ+ görünmezliği üzerine hep konuştuğumuz ve rahatsız olduğumuz bir konuydu. Özellikle lezbiyen çiftleri “arkadaş” olarak görmeye ve yok saymaya eğilimli bir toplumda yaşıyoruz. Bu nedenle filmimizde bu konuyu işlemeyi özellikle istiyorduk. Homur Homur, yaptığımız ilk animasyon film. Dolasıyla tecrübesiz olduğumuz bir teknikle film yaptığımız için fazlaca zorluk yaşadık. İlk aklıma gelen, çekime başladığımız gün kuklaları çok hızlı hareket ettirdiğimiz için filmin takip edilemeyecek kadar hızlı olması oldu. O gün yaptığımız çekimleri silip baştan başlamamız gerekmişti. Filme dair geri dönüşleri filmi tamamladıktan sonra almaya başladık. İlk önce yakın çevremizdeki insanlara izlettik, sonrasında film festivallerinde temas kurduğumuz insanlarla film üzerine sohbetler gerçekleştirdik.

Nergis: LGBTİ+ konusu o zamanlar yönetmen arkadaşım Simay ile birlikte üzerine sıklıkla düşündüğümüz bir alandı. Aynı zamanda animasyon film yapmak gibi bir isteğimiz de gelişti. Böylelikle iki alan bir araya gelmiş oldu. Animasyon film çekmek, daha önce hiç denemediğim için elbette beni çok zorladı. Neredeyse her aşamada deneme yanılma yoluyla ve yavaş yavaş bir şeyler öğrendik. Örneğin aldığımız hamuru, iç malzemeye (strafor) direkt olarak sarıp çekime hazırlamıştık ve ertesi sabah yamulmuş kuklalarla karşılaştık. Meğer hamur straforla tepkimeye giriyormuş. Biraz zaman kaybettiren deneyimler ama bir yerde de işin eğlencesi burada gibi. Yaptığımız her yanlışı çok seviyorum.

LGBTİ görünürlüğünü işlediğiniz ve adeta “Homofobiniz yerin dibine batsın!” cümlesini yansıttığınız için olumlu veya olumsuz tepkiler aldınız mı?

Simay: Herhangi bir homofobik tepkiyle karşılaşmadık. Genelde olumlu geri dönüşler aldık. Türkiye’de LGBTİ+ alanında üretilen animasyon türünde ve mizahi içeriğe sahip pek fazla kısa film olmadığı için izleyicilerin dikkatini çektiğimizi düşünüyorum.  En fazla aldığımız tepki, zeminin çöktüğü sahne ile ilgili oldu. Bu sahnenin sonunda karakterlerden birinin eli, çökmeden kurtulmak için zemine tutunmaya çalışıyor. Neden bu eli tutup “kurtarmadığımız” ile ilgili tepki almıştık. Bu çökmenin aslında kişilerin fiziksel olarak ölümüne yol açmakla ilgili olmadığını, sadece fobik fikirlerin yıkılması ve artık görünürlüğünün olmaması gerektiğiyle ilgili olduğunu söylediğimizde açıklığa kavuşuyor sanırım.

Nergis: Benim filme dair en sevdiğim tepki “kıkırdama”. Salonda, hep birlikte izlerken izleyiciler azıcık kıkırdasın mutlu oluyorum. Çünkü homofobi bizce çok komik bir davranış. Konu LGBTİ+ olduğunda insanlar genelde acılarından yola çıkarak karamsar filmler üretiyor. Bu tabii ki de problemli bir şey değil, sonuçta filmler ile duygu ve deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Ancak biz projenin en başından beri mizahın alt edici gücünü kullanmaya çalıştık. Güldüğümüz şeyden korkmayı bırakırız ve biz homofobiye kıkırdıyoruz, gülüyoruz hatta kahkaha atıyoruz. Bu yüzden salonun bu film ile eğlenmesi benim için çok değerli bir sonuç.

Son zamanlarda neler yapıyorsunuz? Yine aynı konular üzerine ve animasyon tekniği ile devam ettiğiniz projeleriniz olacak mı? Birlikte mi devam etmeyi düşüyorsunuz?

Simay: LGBTİ+ ve toplumsal cinsiyet üzerine düşünmeyi ve üretmeyi seviyoruz. Bu nedenle yaptığımız işlerin içeriğinde ister istemez yer alıyorlar. Ben genellikle animasyon film yapmaya daha eğilimliyim ama başka türde filmler yapmayı da istiyorum.  Hem bireysel olarak hem birlikte yazmaya başladığımız projelerimiz var. Çalışmaya devam ediyoruz. Film üretmenin yanı sıra filmler ve film festivalleri üzerine çalışmayı ve eleştiriler yazmayı da seviyorum. Benim gibi bu alana ilgi duyan iki arkadaşımla beraber “Sinekip” isimli bir blog açtık. Burada takip ettiğimiz film festivallerini, festival ekipleriyle yaptığımız röportajları, izlediğimiz filmlerin eleştirilerini paylaşıyoruz.

Nergis: Ben kısa bir süre önce “Sandıktan Çıkan Kültür” isimli bir projede yer aldım. Bu proje için ekip arkadaşlarımla “Annemin Çocukluk Fotoğrafları” isimli kısa belgesel bir film ürettik. Şimdilik en son çalışmam bu film. Kadın ve LGBTİ+ çalışmaları gibi konular her zaman hayatımın içinde yer alıyor ve bu konularda üretmeye devam etmek istiyorum. Ancak bunun dışında yaşadığım köy hakkında yapmak istediğim bir belgesel çalışmam da var. Simay’la çalışmak ise çok besleyici. Şu an üzerinde çalıştığımız toplumsal cinsiyet temalı ve yüksek ihtimalle animasyon olacak bir proje yolda diyebilirim.

Sinemanın dönüştürücü gücünü de düşündüğümüz zaman, sizin gibi film çekmek isteyen kadınlara neler söyleyebilirsiniz?

Simay: Öncelikle yaptığımız işlerin ön planda olduğu, cinsiyetlerimizin yaptığımız mesleklerin önüne bir etiket olarak gelmediği bir dünyaya sahip olmayı arzuladığımı belirtmek istiyorum. Kadınlar diğer tüm cinsiyetler gibi her meslek grubunun içinde yer alıyor ve her alanda üretmeye devam ediyor. Bunun yanında dizi ve film sektöründe çalışan kadınların maruz kaldıkları cinsiyetçi davranışları, söylemleri, uğradıkları tacizleri sürekli olarak duyuyoruz. Susmayarak, dayanışarak ve birbirimizden güç alarak üretmeye ve tüm sektörlerde var olmaya devam edeceğiz.   

Nergis: Homur Homur’u yapmaya başlarken doğruyu söylemek gerekirse filmin tamamlanacağına olan inancım biraz düşüktü. Ancak süreç ilerledikçe dayanışma beni cesaretlendirdi. Filmin yapım sürecinde çok fazla olumsuzluk yaşadık. Hamurlar da yamuldu, sesler de silindi ve daha bir sürü şey... Fakat tüm bu anlar dayanışmanın en güçlü olduğu anlar. Bu yüzden ekipteki tüm insanlara bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.  Film yaparken setteki her türlü ayrımcılığa karşı olmayı ve kadın erkek fark etmeksizin dayanışmayı güçlendirmeyi önemli buluyorum.