Bizim “Aze”: Aysun Timurcan

Çoğumuzun, İlkay Akkaya’nın sesiyle kulağımızda kalan “Aze” şarkısının, aslında Aysun Timurcan’a ait bir beste olduğunu biliyor muydunuz? Aysun, kendi tabiriyle yeraltından giden bir besteci ve ressam. Belki de bu yüzden “Aze” bestesi uzun süre anonim bir eser olarak bilinmiş olabilir. Aslında sadece kadınlardan oluşan Grup Dost Yürek isminde 90’lardan beri devam eden bir müzik grubu da var. Bu çok yönlü kişiliğe bir de okul öncesi eğitmenliğini ekliyor ve bir yandan da sanatsal üretimlerine yıllardır ara vermeden devam ediyor.

Çoğumuzun, İlkay Akkaya’nın sesiyle kulağımızda kalan “Aze” şarkısının, aslında Aysun Timurcan’a ait bir beste olduğunu biliyor muydunuz? Aysun, kendi tabiriyle yeraltından giden bir besteci ve ressam. Belki de bu yüzden “Aze” bestesi uzun süre anonim bir eser olarak bilinmiş olabilir.  Aslında sadece kadınlardan oluşan Grup Dost Yürek isminde 90’lardan beri devam eden bir müzik grubu da var.  Bu çok yönlü kişiliğe bir de okul öncesi eğitmenliğini ekliyor ve bir yandan da sanatsal üretimlerine yıllardır ara vermeden devam ediyor. 
RÜYA HÜSEYİNOĞLU
İzmir- Ülkemizde de dünyada da sanatla uğraşmak, çoğu zaman maddi getirisi yüksek olmayan işler arasında kabul görür.  Kabul etmek gerekir ki bu, çok da anlaşılmaz bir durum değil. Parasal bir karşılığı olmayınca sanatsal işler, aileler tarafından genellikle bir tür hobi olarak görülüyor.  Hatta sizin için binbir emekle ortaya çıkarılan üretimler, laf aralarında “sanat sepet” işleri olarak tanımlanır. Çoğu zaman tanık olduk ki bazı insanların sanata dair tutkuları, hobi gibi yavan bir kelimenin çoktan ötesine geçebiliyor.  Daha da önemlisi bu insanlar, maddi manevi bedeli ne olursa olsun kendilerini başka bir alanda var etmek istemiyorlar. Hele bir de işin içine kadın olmak girdiyse, işte o zaman sanat yapmak karşınıza çok daha zorlu yollar çıkarabiliyor. Hem kadın, hem de sanatçı oldunuz diyelim; bu noktada bir engeli daha aşmamız gerekebilir: Bu işi, popüler kültür alanları için mi yoksa salt sanat yapmak için mi yapacaksınız? Sanatı ne amaçla icra ettiğiniz, uzun mu uzun bir tartışma konusu.  Biraz sonra öyküsüne tanıklık edeceğimiz Aysun Timurcan da belki adını öyle çok duymadığımız, popüler kanallarda rastlamadığımız gerçek bir sanatçı. Üstelik bizzat yazdığı ve çoğumuzun diline pelesenk olan o meşhur şarkısı “Aze”yi,  kimbilir belki de yıllardır çoğumuz anonim bir eser olarak dinledik. Şimdilerde okul öncesi çocuklara müzik ve drama eğitimi veren Aysun’un hikâyesini biraz daha yakından bakmaya ne dersiniz?
1967’de Karadeniz Ereğli’de küçük bir kasaba doğan Aysun’un müziğe olan tutkusu, klasiktir belki ama çocukluk yıllarından başlıyor. O zamanlar müzisyen olmayı düşünmüyor; çünkü resme olan ilgisi de peşini bırakmıyor. Ailesi müzikte iyi olduğunu görünce onu müzik eğitimi alması konusunda teşvik ediyor. Çok yönlü olduğu için ne müziğin ne de resmin peşini bırakıyor. Ancak müzik tutkusu o kadar ağır basıyor ki o yıllarda rüyalarında bile mandolin çaldığını görüyor. Müzik eğitimlerine devam ederken, 1985 yılında Marmaris Festivali’nde beste yarışması kapsamında 350 eser arasından ilk 10’a giriyor. Burada bir anlamda Aysun’un hayatı şekilleniyor.
“Aslında ilk hedefim müzik değildi, resimdi. O zamana kadar akademik anlamda oraya doğru gitmeyi düşünmüştüm. Marmaris Festivali sayesinde müzik, hayatıma tamamen girmiş oldu. O festival bir anlamda kırılma noktam sayılırdı. O güne kadar yaşadığım kasabadan hiç çıkmamıştım. Orası benim için bir nevi başlangıç noktası oldu. Bu festival sayesinde Ankara’dan değerli müzisyenlerle tanıştım. 1987’de kendi bestelerimden oluşan ilk kaset çalışmam “Ayrılık” adıyla müzik severler ile buluştu.”
“Genç yaşta kaset çıkardım ama kimseye yaranamadım”
Küçük bir kasabadan, hayatında ilk kez çıkan genç bir kadın olarak dev müzik şirketleriyle anlaşmalar yapmak, gerçekten de oldukça şaşırtıcı. Aysun o yaşlarda düşlerine birden yaklaşmanın verdiği heyecana fazlasıyla kapılır. Onu kontrol etmekse etrafındaki insanlara düşer. O dönem çevresi, akrabaları onun için öylesine kaygılanır ki adeta tüm olası felaket senaryoları önüne serilir. 
“Koskoca müzik şirketleriyle anlaşmalar yapıyordum, tabi kimseye yaranamıyordum. (gülüyor) Küçücük bir kasabadan gelip “Ben kaset çıkardım” demek,” kimse için orada bir anlam ifade etmiyordu. Çok kapalı bir çevreydi. Kaldı ki Ereğli o zamanlar için çok modern olarak bilinmesine rağmen. Ben o kasabadan asi bir gitarist ve besteci olarak sivrilmiştim. Tabi çevremdeki insanlar o dönem benim için çok endişeleniyordu. Tüm bu baskılar içerisinde koca bir plak şirketiyle ben bir albüm yaptım. Halam “Gazozunun içine hap atarlar kızım, sana kötülük yaparlar” diyerek beni hep tembihliyordu. Hayatımın en büyük anlaşmasını yapmaya gittiğim plak şirketi görüşmesi öncesi beni korkutmuştu. Arabaya bindiğimizde kenarda oturdum. Bana bir şey yaparlarsa arabadan atlarım hemen diye. (yine gülüyor) Çay ikram etseler bile içmedim çünkü kulağımda hep halamın sözleri. Bu deneyimler insanı bence daha da güçlendiriyor. Bu yaşadıklarım, kendimi ifade edebildiğim eserler yazmamı sağladı. Şimdi geriye döndüğümde iyi ki de o kasabada o insanlarla yaşadım diyorum.”
Şarkılarında ve resimlerinde kadın kimliğini ön planda tutuyor
Aysun, albüm çalışması sırasında değerli müzisyenlerle tanışıyor. Bu alanda bir yandan akademik olarak 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera ve Şan Bölümü’nde eğitim alıyor. 3-4 yıl konservatuara devam ediyor; ancak ses tellerindeki bir rahatsızlıktan dolayı bırakmak zorunda kalıyor. 1990’da ise “Grup Dost Yürek”  ile müzik yolculuğuna yeniden devam ediyor. Bir yandan da çocukluk tutkusu olan resmi de hiç bırakmıyor. 
“Albüm çalışmasından sonra Esin Avşar ile tanıştım. O bana “Benim gibi yaşarsan alkışlarla yaşarsın, piyasadaki ünlü isimler gibi olursan nereye gideceğini bilemem.” demişti. “Sanat mı para mı?” demişti kısacası. Ben “sanat” dedim ve o gün bugündür önceliğim sanat oldu. Aynı zamanda resim çalışmaları yapıyorum. En baştaki tutkumu devam ettiriyorum. Genellikle kadınları resmediyorum. Şarkılarımda da kadın kimliğimi vurguladığını düşünüyorum.”
“Aze” anonim olarak bilindi
Çoğumuzun bildiği o şarkı, yani “Aze” ise 1988’de ortaya çıkar. Şarkının yolcuğunu ise önce resmettiği Phoolan Devi’den gelir. Bu efsaneleşmiş şarkının yaratıcısından Aze’nin yolculuğunu dinleyelim: 
”Aze’yi ilk önce bir dolap kapağına resim olarak çizmiştim. Gerçek hayatta yaşamış devrimci bir kadın olan Phoolan Devi. Bir de edebiyattan “Yalnız Efe” karakterini düşünerek yazdım. Aslında halk tarafından erkek olarak bilinen Yalnız Efe kadındır. Ortak özellikleri insanlara yardım etmeleridir. Kendi inancı uğruna mücadele veren karakterlerdir. 15-16 yaşlarımda gazetede Phoolan Devi’nin haberini okumuştum. Siyasetle bir bağım da yoktu ama çok etkilenmiştim. Aze şarkısında da bu etkilendiğim kadınları yansıttım. O dönem çeşitli müzik gruplarıyla tanıştım. Kızılırmak Grubu’ndan İlkay Akkaya çok beğenmişti ve ben de şarkıyı ona verdim. 90’lı yıllara doğru da Kürt hareketinde bir kahraman, belki bir isim arayışı vardı. Aze, Kürtler için de bu anlamda ciddi bir isim ve sembol oldu. Şarkı uzun bir süre anonim olarak bilindi. Beni önceleri bu üzüyordu ama sonraları anonim bilinen eserlerin ozanların eserleri olduklarını düşündüm. Ben bir ozandım, o zaman bu beni üzmemeye, aksine sevindirmeye başladı. Ben de konserlerimde Aze’ye yer veriyorum. Aze benden çıktı artık herkesin Aze’si oldu.”
“Kendi yolunda yürümek isteyen kadınlar benim kahramanlarım”
Aysun tahmin edileceği üzere kendini bir tür “piyasa müzisyeni” olarak tanımlamıyor. Daha da önemlisi yaptıkları ve duruşu da bu beyanı ile çelişmiyor. Çok yönlü çalışmalarına İzmir’de hala devam ediyor. O hem bir besteci, hem bir ressam ve hem de başarılı bir okul öncesi eğitmeni. Yaptığı işlerde sanatsal yönü çok önemsediği için kendi tabiriyle yeraltından giden bir müzisyen olmayı tercih etmiş. Onun ilham aldığı yegane ve değişmeyen motivasyon, güçlü kadınlar diyebiliriz. Aysun yaşamına, ağırlıklı olarak çocuklar için yaptığı çalışmalardan aldığı o tarifsiz güçle devam ediyor.
“Kendi yolunda yürümek isteyen kadınlar, benim her daim kahramanlarımdır. Kendi eserleriyle, kimlikleriyle var olmak isteyen kadınlar! Onlar benim Aze’lerim, Yalnız Efe’lerim… Onlara tutkunum. Kadın yapısı içerisinde oluşan her alanda, güçlü kadınları sevdiğimi ve temsil ettiğimi hissediyorum. Farkındalık yaratan her kimlik benim kahramanımdır aslında; ama kadın olunca daha bir kahraman. Ben de kasabadan çıkıp şehre gelen bir kadınım. Şu anda çocuk koroları çalıştırıyorum. 1996’dan beri okul öncesi çocuklarla çalışıyorum. Çocukları çok önemsiyorum. Bu benim işim ve gelirimi sağladığım severek yaptığım bir iş oldu. Yalnız okul öncesi öğretmenlerinde çocuksulaşma görülebiliyor belli bir süre sonra. Çok çocuksu olmaya başladım ben de. Yetişkinlerle de çalışmalar yapıyorum. Bu ikisi arasındaki bağ, biraz hayatımda sıkıntı yaratıyor ama çocukları çok önemsediğim için bu bile beni üzmüyor. Bundan sonra da çocuklarla yapacağım sanat çalışmaları benim için en büyük motivasyon kaynağı!”