Birbirlerine ilham olan anne-kız: Şeker ve Semra Tunç

Şeker Tunç, yıllarca yapmak istediği şarkıları kızının müzisyen olmasından cesaret alarak ortaya çıkarabiliyor. Kızı Semra Tunç ile anadilleri olan Zazaca’da yaptığı ilk besteleri “Vare Varena”yı seslendiriyorlar ve bu şarkıya klip çekiyorlar. Birbirlerinin üretimlerinden ilham alan anne-kız kadınların yaşadıkları sorunları yansıtan Zazaca besteler üretmeye devam etmek istiyor.

ZEYNEP PEHLİVAN

İzmir- Şeker Tunç, Muş Varto doğumlu. Çocukluğundan bu yana en sevdiği şeylerden biri şarkı söylemek. Gençlik yıllarında düğünlerde saatler boyunca şarkılar söyleyerek insanları eğlendiriyor, onlara halaylar çektiriyor. Sonraki yıllarda; evliliğiyle beraber, biraz da malum mahalle baskısı ile müzikten ve şarkılardan keskin bir şekilde uzaklaşmak durumunda kalıyor. Bu süreçte iki çocuğu oluyor ve 1985 yılında Muş’tan İzmir’e geliyorlar. Şeker, üçüncü çocuğunu da İzmir’de dünyaya getiriyor. Ne kadar uzak durmak istese de içinden öyle kolay kolay atamadığı o müzik tutkusuna bir türlü engel olamıyor. Öyle ki bu müzik tutkusu, Şeker Tunç’tan kızı Semra Tunç’a da geçiyor. Semra’nın müziğe olan ilgi ve yeteneği, Şeker’in bir anlamda eksik kalan hikâyesini de tamamlamasına yardımcı oluyor.

“Evlendikten sonra müziğe uzun bir ara verdim. O süreçte hiç şarkı söyleyemedim. Üç çocuğum oldu. Baktım ki kızım Semra da benim gibi müzik konusunda çok hevesli. Kızıma babası ile birlikte bir saz aldık. Okul çağındayken hem çalıp hem söyledi ve zamanla iyi bir müzisyen oldu. Benim de o yıllarda içimde ölmemiş bir tutku var; ama yazamıyorum, söyleyemiyorum. Kızımın da müzisyen olması ile beraber benim o müzik tutkum yeniden canlandı. Elime kâğıdı kalemi alıp yazmaya, telefonuma kayıtlar yapmaya başladım.”

Kendi şarkılarını üretiyor

Anne ve kızın müzik üzerinden kurdukları bu güçlü bağ, sahiden de insanı güçlü bir biçimde yaşama bağlayan ve motive eden sanatın; zaman, yaş, cinsiyet veya mekândan ne denli bağımsız bir olgu olduğu gerçeğini bana bir kez daha anımsatmış oldu. Şeker’in özellikle oturup anadili olan Zazaca dilinde şarkılar yazmaya başlaması, hazır şarkıları tekrar tekrar okumak yerine üretme çabası, saygıyı fazlasıyla hak ediyor.

“Önceleri Türkçe sözler yazdım. Ardından kendi anadilim Zazaca’da kendimi ifade etmek istedim. Bu şekilde yaklaşık on beş kadar şarkı yazdım. Onları ne yazık ki kaybettim; ama yılmadım. Tekrardan yazmaya, üretmeye başladım. Kızım sanatçı olduktan sonra bana da büyük bir cesaret geldi. O zamana kadar yazamıyordum. Zazaca şarkı söylemesini de çok istiyordum. Ben kendim yazmaya başlayınca, o da benim yazdıklarımı söylemeye başladı. Birkaç hatası olsa bile söylerken onu teşvik etmek için çok iyi olduğunu söyledim. Şimdi o da beni şarkı yazmam için motive ediyor. Şimdiye kadar da yirmiye yakın bestem oldu.”

“Anadilin kıymetini yurt dışında daha iyi kavradım”

Şeker’den sonra yüzümü; bu güzel hikâyenin bir diğer tarafını oluşturan Semra’ya doğru çeviriyorum. Annesinin müzik konusundaki deneyimlerini, kendi yaklaşım ve becerileriyle harmanlayan Semra, bu alanda görece biraz daha profesyonel düzeyde var olmayı başarmış bir kadın.

“Annem aslında her zaman en büyük destekçim oldu. Ben de ufak yaşlardan beri müzisyen olma yolunda ilerledim. 2012 yılında ilk albümümü yaptım. Albümümde kendi yazdığım şarkılar da vardı. Yurt dışında zaman geçirince oradaki insanların anadillerine ne kadar önem verdiklerini gördüm. Ben de kendi anadilimin değerini orada daha iyi anlamaya başladım. Kendi ülkemde bunun farkında değildim açıkçası. Hep saklanan, gizlenmesi gereken bir dil gibi yaşıyordum.”

Zazacayı şarkılarında yaşatıyorlar

Zazaca, hatırlanacağı üzere UNESCO'ya göre Türkiye’de tehlike altında olan 15 dilden biri olarak raporlanmıştı. Kırmançki ya da Zazaki gibi adlarla da anılan Zazaca’nın korunması, özellikle de sanatın yarattığı güçle beraber geleceğe taşınması oldukça kıymetli. Semra ve Şeker’in anadillerinde yazıp söyledikleri şarkıları, tam olarak bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.

“Annemle birbirimizden cesaret aldık. Annem şarkılarını Zazaca yazmaya başlayınca ben de yazabilir miyim diye düşünmeye başladım. Zazaca’nın aslında ne kadar zengin bir dil olduğunu fark ettim. Özellikle annemin yazmaya başlayıp birlikte seslendirdiğimizden beri gerçekten de çok iyi hissediyorum. Kendi anadilimle dünyadaki çeşitli müzik tarzlarını birleştirmek ve festivallere gitmek istiyorum. Her zaman anneme danıştım, ondan ilham aldım. O da benim bir şeyler yazmaya başlamamla beraber, anadilinde besteler yapmayı başardı. Birlikte çok daha fazla beste üretmek istiyoruz. Annemin tanıma şansı bulduğu ya da gördüğü kadınların yaşam hikayelerini konu alan besteler yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz.”