Bir vasiyet: Sinema
Handan Acar Pehlivan, babasının ölümünden sonra adeta sinema ile ilgilenmeyi kendisine bırakılan bir vasiyet olarak gördü. Bu ölüm onu sarsıp üzse de vasiyeti yerine getirmek için 2012 yılında, sinema kurslarına başladı. Film çekimlerinin her alanı ile ilgilenen Handan, sinemanın ve öğrenmenin peşini bırakmadı.
RÜYA HÜSEYİNOĞLU
İzmir - Handan Acar Pehlivan, televizyon karşısında babasıyla beraber film izlerken bir şekilde sinemayla bir bağ kurabileceğini ve bu “büyülü fener”in dünyasına dahil olabileceğini hissetmiş. Sinemaya dair herhangi bir bilgisi, eğitimi ya da pratiği olmamasına rağmen bu konuda bir adım atmaya cesaret edip, babasının da desteğiyle kendini bir anda kameranın arkasında bulmuş.
Handan, özellikle sinema konusunda onu cesaretlendiren babasının ölümünden sonra, yaşamına renk katan bu dünyadan bir an olsun kopmayarak arka arkaya pek çok kısa film ve belgesel üretmeyi başarıyor.
"Babamın bir vasiyeti gibi"
İzmir doğumlu olan ve Kamu Yönetimi bölümünü tamamlayan Handan, daha önce görme engelli bireylere yönelik tiyatro eğitmenliği ve dergi yayıncılığı gibi işlerle meşgul olsa da sinemayla ilgilenmeye başlaması tam olarak 2012 senesine tekabül ediyor:
“Babamla yaptığım o konuşmadan sonra filmlere daha dikkatli bir gözle bakmaya başladım. Sinemayla alakalı pek çok araştırma yapmaya başlamıştım. Tam o dönem babamı kaybettim. Babamı kaybedince sanki bir boşlukta kalmıştım. Babam sanki bana, ‘Bunu yapmalısın’ diyerek ölmüş gibiydi. Babamın bir vasiyetiydi adeta. Bu nedenle daha çok motive oldum, daha fazla kitap okudum, sinemayla ilgilenen insanlarla iletişim kurdum. Gerçek anlamda bir adım atmam, gittiğim sinema kurslarıyla oldu diyebilirim. 4 sinema, 1 senaryo ve 1 makyaj eğitmeninden uzun bir dönem içinde dersler aldım.”
Kısa filmleriyle festivallere katıldı
Handan’ın dahil olduğu sinema kursları, ona hem sosyal açıdan nefes alabileceği yeni alanlar yaratırken hem de kolektif anlamda film üretme pratiğini kazandırıyor.
“Kursa gittiğim ilk senede, ekip olarak ortak uzun metraj bir film çektik. Filmin senaryosunun bir bölümünü yazdım ve aynı zamanda oyuncu olarak da yer aldım. Çekimlerin her aşamasında işin içinde olmaya çalıştım. Bu benim için, bir anlamda kendimi görme fırsatıydı. ‘O kadar kabiliyetsiz değilmişim’ dedim. Bu eğilimimi pekiştirmek için diğer senelerde de farklı sinema kurslarına katıldım. Buralarda ekip olarak dekordan yönetmenliğe her aşamada yer alıyorsunuz. Bir noktadan sonra artık kendi filmlerimi tek başıma, bağımsız bir şekilde çekmek istediğimi fark ettim. Çektiğim kısa film ve belgeseller, Kocaeli Kısa Film Festivali, Kemeraltı Film Festivali, Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali gibi platformlarda kendine yer buldu.”
"Kadınlar kendi sorunlarını en güzel şekilde yansıtır"
Handan tek başına film yapmanın, insanın karşısına hem maddi hem de manevi anlamda pek çok zorluk çıkardığını söylüyor. Fakat tüm zorluklarına rağmen, bir gözlemin ya da duygunun başka insanlara sinema aracılığıyla aktarılmasının, kendisi için dünyanın en güzel duygusu olduğunu ifade ediyor:
“Geçmişte tiyatrodan kazandığım parayla kendi kameramı aldım. Diğer ekipmanlarımı da zaman içinde yavaş yavaş alma şansı buldum. Bir proje oluştururken, senaryo yazarken, maddi kaygıları da düşünmek zorundayım. Mekân seçimlerini, karakterleri ve hikâyeyi buna göre planlıyorum. Tek başına her şeyle ilgilenmek çok zor; ama severek yaptığım için bu zorlukları bir şekilde aşıyorsunuz. Düşünsenize, bir belgesel çekiyorsunuz ve o artık sizin gözlemlerinizin, bakış açınızın bütününü oluşturuyor. O film dünyanın bir ucunda sizi hiç tanımayan bambaşka bir insanla buluşuyor ve belki de o filmle beraber dünyası değişiyor. Bundan daha güzel ve motive edici bir duygu olamaz herhalde. Bence kadınlar, kendi sorunlarını en güzel şekilde ifade edebilir ve yansıtabilir. Kadınlara diyorum ki; bir yaranız, bir derdiniz varsa bunu sadece bir belgesel ya da bir kısa film çekerek bile tüm dünyaya gösterebilirsiniz. Dünyaya bir ses, bir ışık olabileceğinizi unutmayın!”