Bir kadın Dengbêjin sesini duyurma hikayesi
Acıyla yoğrulan bir hayat bir kadının sesinde nasıl hayat bulur bilir misiniz? Dengbej Meryem Tuncer, hayatın içinden dengbejliğe giden yolunu anlattı.
NİMET ÖLMEZ
Van-Kürt toplumunun ortak hafızası ve vicdanı olarak tanımlanan dengbêjlik sanatında erkekler ön planda olsa da, yaşadığı döneme damgasını vurmuş önemli oranda kadın dengbêj bulunur. Tarihsel miras içinde Kürt kadınları, kendi acı ve kederlerini, aşklarını, özlemlerini seslerinin naifliğiyle insanlık tarihine ortak etmek için dengbejlik kültürünü sürdürmüş. Yine aynı kadın dengbêjler yıllarca kadın sesinin ayıp olmadığını, erkekler gibi divana çıkarak anlatılan hikayeleri seslendirebileceklerini kanıtlamak için büyük bir yol kat etti. Acının peşini hiç bırakmadığı ve belki de bundan dolayı kendine dengbej değil “dert söyleyen” olarak nitelendiren Meryem Tuncer, bu halkanın kararlı üyelerinden biri.
“Dengbejliğin değeri anlaşılmalı”
Van’da Dengbej Gazin’in kuruculuğunu üstlendiği ve kentte bir ilki oluşturan Dengbej Kadın Evi’nde ilk defa duygularını içli bir sese dönüştüren dengbejlik kültürünü yüksek sesle seslendiren Dengbej Meryem, yaşamında göçün eksik olmadığını anlatıyor. Babasının köye gelen askerlerce uğradığı işkencenin izlerinden, yıllar sonra cezaevine düşen annesine, dağ eteklerinde yaşadığı köyde hiç bitmeyen mevsimine ve en son Rojava’da katledilen siyasetçi Hevrîn Xelef’e kadar uzanan onlarca dengbeji yazıp okumuş. Kentteki hangi etkinlikte olursa olsun Dengbej Meryem, yöresel kıyafetleri, başındaki renkli şalı ve hep gülen gözleriyle dikkat çekiyor. Kürtçe konuşmayı dengbejliğin bir parçası sayan ve bunu hiç ihmal etmeyen Meryem, tıpkı 22 Ağustos 2018’de yaşamını yitiren Dengbej Gazin gibi değerinin sonradan anlaşılmasını istemiyor. “Gençlerin bizim kültürümüzü yaşatmasını istiyorum” diyor ve ekliyor, “Değerimiz ancak böyle anlaşılır.”
“Yitirdiklerime yazdım”
Göçle başlayan yaşam mücadelesini sanata dönüştüren kadınlardan biri olarak karşımıza çıkan Meryem’in Şırnak’a bağlı bir köyden başlayarak süren göç çilesi önce Cizre daha sonra Adana ve son olarak Wan’da son buluyor. Özellikle küçük yaşta kaybettiği babası, kız kardeşi ve sürgünde geçen yıllarda köyüne duyduğu özlemini “Ez dengbêj nînim ez dert bejim” (Ben dengbêj değilim, dert söyleyenim) sözleriyle özetleyen Meryem, her Kürt dengbêj kadını gibi zorluklar karşısında hiç bitmeyen sanat tutkusunu Ayşe Şan, Meryem Xan ve yol arkadaşı hocası olan Dengbêj Gazin gibi kadınları düşünerek diri tutuyor.
14 yaşında babasının amcaoğluyla evlendirilen Meryem Tuncer, özgürlük mücadelesinde kaybettiği ve hala bir mezarı bile bulunmayan Sultan isimli kız kardeşi, erken yaşta ölen babası ve sürgündeyken Adana’da tutuklanan annesi için onlarca stran yaptı. Meryem, “Çocukken köyümüzde yakın akrabamız olan bir Dengbêj Salih vardı. O, uzun kış gecelerinde herkesi etrafına toplar ve söylerdi. Ben de onu dinlemeye gitmek için anneme yalvarırdım. Dinledikçe içimdeki dengbêjliği görürdüm. Böyle böyle başladı. Her bir iç çekişimde stran söylerdim, etrafımda kim varsa sesime kulak kesilirdi.”
Ayşe Şan’ı dinleyerek büyüdü
Meryem Tuncer, “O zamanlar internet, televizyon veya radyo yoktu, her şey masallar, klamlar ve dengbeji üzerine sanat olurdu. Sadece bir teybimiz vardı ve ben de Ayşe Şan’ın stranlarını dinlerdim. Babam ne zaman kapatmamı istese teybi alır amcamlara gider orda gizli saklı dinlemeye devam ediyordum. Eskiden bir kız çocuğunun dengbeji öğrenip söylemesi ayıp hatta günahtı” diye anlatıyor yaşadıklarını.
Şırnak’ta bulunan köylerinden Cizre’ye oradan Adana’ya göç ettiklerini anlatan Tuncer, en son Van’a taşınmak zorunda kaldıklarını dile getirdi. Yaşamında göçlerin hiç eksik olmadığını özellikle belirten Meryem Tuncer, eşiyle birlikte çalışarak hem ev işleri yaptığını hem de hayvan baktığını söyledi. Kız çocuklarını okutmak için verdiği mücadeleye de değinen Dengbej Meryem, yaşadıklarını şu sözlerle özetliyor: “Eşim ölünce hayatım başa döndü. Tek başıma 5 çocuk bakmak zorunda kaldım ve bunun için her bahar yaz döneminde bütün çevre köylerin dağlarını gezer Siyabo, Kerenk, Mend sayısız ot toplar getirip satardım. 7 yıl boyunca dağlardan topladığım şifalı otlarla yaz kış çocuklarıma baktım. Büyük oğlum bir fırında işe giderdi, günlük 5 ekmek karşılığında. Bazen o ekmek yetmezdi bize ben yine arada başka işler yapar eksik kalan ekmeğin parasını toparlardım. Anneliği de mücadele etmeyi de hep annemden öğrendim. Cezaevindeyken bile bana ‘kızım bu mücadeleyi bırakma ben ölsem de sen bırakma’ diyordu. Ben hep bunu düşünerek Kürt kadınlarının sürdürdüğü mücadele içinde yer aldım.”
“Sesimi bir örtü altında duyurdum”
Dengbêjliğe Gazin sayesinde başladığını hayatında baskı zincirlerini kırmada onun büyük etkisi olduğunu anlatan Meryem Tuncer şöyle konuştu:
“Gazin benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. Onu buradan bir kez daha rahmetle anmak istiyorum. 2008 yılında tanıştık. Van’da kurulan bir barış çadırını ziyaret ettik, yanımdaki kadın benim sesimin güzelliğinden Gazin’e bahsedince o da hemen benimle ilgilendi. Gidip Dengêj evine kayıt olmamı istedi. Ben ısrarla erkeklerin ve toplum içinde stran söyleyemeyeceğimi söyledim. O da orada sahneye çıkarak ‘Burada sesi çok güzel olan bir kadın var. Onun bize bir dengbêji söylemesini istiyorum’ dedi. Gelip yanıma ısrar etti. Hatta o kendi şalıyla önümü örterek ‘hade söyle seni kimse görmüyor’ dedi. Ve ben ilk defa bir şal altında insanların içinde sesimi duyurabildim. Ben de annem için yazdığım dengbêji parçasını söyledim. Herkes alkışladı. Ben utandım, korktum ne yapacağımı bilemedim. Daha sonra eşimin abisiyle Gazin’in kurduğu kadın Dengbêj evine gidip, kayıt yaptırdım. Gazin orada eşimin abisine baya konuştu onu kısmen ikna edip gönderdi. Böyle böyle derken Gazin sayesinde önümdeki zinciri koparıp attık.”
“Acılarımızı sanata dönüştürüyoruz”
Toplumdaki baskıların kadınlar üzerinde hala devam ettiğini söyleyen Meryem Tuncer, Kürtler arasında binlerce dengbêj kadının gizli kaldığını ifade etti. Kadınların içindeki hazinelerin ancak özgür bir ortamda ortaya çıkabileceğini söyleyen Tuncer, “Kendine ve sesine güvenen her kadının bu kültüre sahip çıkması lazım. Sesimizin kuytularda, odaların içinde yok olup gitmemesi gerekiyor. Tıpkı Gazin’in elimden tuttuğu gibi biz kadınlar birbirimizin önünü açmalıyız. Yaşadığım acıları dengêji olarak stranlara dönüştürmeseydim ölebilirdim. Biz içimizdeki acıları sanata dönüştüren kadınlarız” şeklinde konuştu.
Bütün ailenin, mahallenin onu çocukları ve kadın kimliğiyle sanat için verdiği çabasıyla tanıdığını söyleyen Meryem Tuncer, Kürt kültürünün sonu olmayan bir okyanus olduğunu herkesin bu değerlere sahip çıkması gerektiğine işaret etti. Tuncer, “ Ne zaman yüreğimi acıtan bir ölüm, ayrılık veya toplumsal büyük bir olay olsa ben bir klam yazarım. Söylediğim, yazdığım her klamın sözleri aklımdadır, benim arşivim yüreğimin derinliklerinde saklı. Fistanlarımızı, renklerimizi, dilimizi ve hikayelerimizi o metropollere kendimizle götürdük. Kadınlar seslerine duygularına kilit vurmamalı, dengbejliğin kökleri kadınların hayatlarında saklıdır” dedi.