Asiye Yalçın: Biriktirdiğim hikayeler Hemşince…

Asiye Yalçın, kaybolmaya yüz tutmuş dillerden Hemşince dilinde, çocukluğundan beri notlar alıyor. Aile büyüklerinden, çevresinde duyduğu, kültürlerine özgü hikâyeleri yazarak bir kutuda saklıyor. Ölmek üzere olan Hemşinceyi yaşatmak adına bu kutudaki notlarını şimdilerde öykülere dönüşüyor.

ZEYNEP PEHLİVAN
İzmir- Asiye Yalçın, Artvin’in Hopa İlçesi’nde doğuyor. Üniversite için İzmir’e geliyor ve Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden mezun oluyor. Kendi mesleğini yapamıyor ancak özel bir şirkette, idari personel olarak çalışıyor. Yaklaşık 10 yıldır İzmir’de kardeşiyle beraber yaşıyor. Hopa’dan sonra daha sosyal bir yaşamı ve oturmuş arkadaşlık ilişkileri olduğu için de İzmir’de kalıyorlar. Asiye bir süredir memleketinden uzakta, kendine bir yaşam kursa da anadili olan Hemşinceyi unutmamak adına çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalara aslında farkında olmadan, kendi için aldığı notlar sayesinde başlıyor. Asiye, aile büyüklerinden, çevresinden duyduğu hikayeleri Hemşince olarak not ettiğinden bu yazdıklarını kurgulayıp öyküye dönüştürüyor. Unutulmaya yüz tutmuş Hemşince dilini yaşatmak adına yazdığı bu öyküler, Hemşince yayın yapan “Gor” Dergisi’nde yayımlanıyor. Asiye bu farkındalığa ulaşmaktan oldukça memnun olduğunu ve bunun devamını getirmek için dilini geliştirerek anadilinde öykü üretmeye devam edeceği için çok heyecanlı olduğunu söylüyor. 
Anlatılan hikâyeleri Hemşince not aldı
Asiye’nin yazma serüveni çocukluğundan beri anadilinde aldığı notlar sayesinde başlıyor. Bu notları bir sonuca varsın diye değil büyüklerinden duyduğu veya çevresinde yaşanan olayları unutmamak adına alıyor önceleri. Sonra başkalarına anlatmaya başlıyor. Ardından yalnız kaldığı zamanlarda da anadilinde aldığı notları öyküleştirmeye karar veriyor. 
“Bizim memlekette dedem ve babaannemle ile yaşamış olmamın da çok büyük avantajı var. Onların bizim yaşadığımız bölgede çocukların gelişimi üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Ben de dedem ve ninemle büyüdüm ve Hemşince konuşma dilini onlardan öğrendim. Hep hikâyeler anlatırlardı, o zamanlar çocuk olduğum için çok farkında değildim ama şimdi ne kadar değerli olduğunun farkına vardım. Ben onlardan duyduğum her şeyi not alıyordum. Bunları çok da bilinçli olmasa da hatırlamak için o zamanlardan beri yazıyorum. Bir yerde birilerine anlatırım, onların anılarını konuşuruz diye yazmıştım. Sonra notları okudum tekrardan, insanlara da anlatmaya başladım. Derken o anıların üzerine bir şeyler eklemeye başladım; olayları birbirine bağlamaya başladım. Bir baktım ki biraz da teknik düzenlemeler de yapınca ben öykü yazmaya başlamışım. Öykü yazacağım diye başlamadım aslında süreç biraz oraya götürdü diyebilirim. “
“Hissiyat, kültür, yaşanmışlık; aslında hepsi dil ile bağlantılıdır”
Asiye, aldığı Hemşince notları özel eşyalarını sakladığı kutuda saklıyor. Önceleri durumun ayrımına varamasa da, ona anlatılan hikayeler başka bir dile çevrildiğinde anlamını yitirdiğini fark ediyor. Başka şekilde, başka bir dilde bu hikayeleri anlatılamayacağına, Hemşince olursa anlamlı olacağına karar veriyor.
“Öyle komik ya da hüzünlü olaylar oluyordu ki onları etrafımdaki insanların anlatımıyla anlatmazsam anlamı kalmıyordu. Bunları ancak anadilimde, Hemşince yazarak anlamlı oluyordu; çünkü Türkçeleştirdiğimde basit kalıyordu yazdıklarım veya komikse komik olmuyordu. Yine hüzünlü bir olayı Türkçe yazdığımda,  Hemşince olan anlamını tam karşılamıyordu. Şimdi bile çok güzel olduğunu düşündüğüm bir cümleyi, Türkçeye çevirdiğimde yine tam manasını karşılamıyor. Hissiyat, kültür, yaşanmışlık aslında hepsi dil ile bağlantılıdır.”
Anılarını biriktirdiği kutudan anadilde öyküler çıktı
Eskiden beri aldığı notların üniversite yıllarında da devamı geliyor. Özel eşyalarını sakladığı kutusunda yazıp yazıp attığı notları babaannesinin vefat etmesi üzerine açıyor. İlk öyküsünde, bu konuyu işliyor Asiye. Anadilini yaşatmak için, bu dili öğrendiği insanın gidişini yazarak çıkıyor ilk Hemşince öyküsü; ancak dili unutulmaya yüz tuttuğu için Asiye öyküsünde yaptığı hataları düzenlemekte zorlanıyor.  Hatalarını düzeltebilmek adına, dilleri konusunda çalışmalar yapan dayısı Hikmet Akçiçek’e yazdıklarını yolluyor. Böylelikle Hemşince yayın yapan Gor Dergisi’nde ilk öyküsü yayımlanıyor. 
“Babaannemin vefatı üzerine, bende olan izlenimimi not almıştım. O kutuya baktığımda bu kâğıt elime geçti. İlk olarak onu düzenledim ve öykü formunda yazdım. Önce bir o zamanı hatırladım, sonra düzenlerken ister istemez bazı durumları kurguladığımı da fark ettim. Böylece bunları anadilimde yazmaya başladım. Tabi bizim dilimiz unutulmaya yüz tutmuş dillerden maalesef. Öykü yazarken özellikle bunun zorluğunu çektim çünkü çoğu kelimeyi unutuyorum. Zorlanınca, dayım Hikmet Akçiçek’ten yardım istedim. Ben bir şeyler karalıyorum kendimce dedim ama o gönderince çok beğendi. Kelime ve imla hatalarım çok fazlaydı. Nasıl konuşuyorsak, Latin alfabesiyle kâğıda da öyle döküyoruz. Kelimelerin yazımı konusunda Gor Dergisi’nden de yardım aldım. Hemşincede Latin alfabesine eklenen birkaç harfimiz var. Bunları öğrenmeye çalıştım. Bir yandan okumalar da yapıyordum ancak yeterli değildi. Bir eğitim almam gerektiğini düşündüm. Dayım, yazdığım o ilk öyküdeki konu ve akışı çok beğenince, beraber derleyip dergiye koymayı teklif etti. Ben çok şaşırdım ve bu kadar güzel bir şey yaptığımın farkında değildim. Sadece babaannemin ve dedemin anısını yaşatmak için böyle bir şey yapmıştım. O anılarımı biriktirdiğim kutu çok değerli olmuştu artık.”
“Ne kadar çok yazarsak, konuşursak dilimizi kaybetmeyeceğiz!”
Asiye, ilk öyküsü yayımlandıktan sonra diğer yazabileceği öykülere odaklanıyor. Yine biriktirdiği notlarına bakıyor ve iki öykü daha yazıyor. Dilini zenginleştirmek için de daha çok okuma yapıyor, daha çok çalışıyor.
“İlk öyküm dayımın da desteği ile Gor dergisinde yayımlanınca diğer elimde olan, biriktirdiğim anılarıma baktım. Yine orada biriktirdiklerimi kurgulayıp, olayları bağlayıp yazdım. Düzenlemeleri için dergiye yolladım. Hem yazımı hem de ifademi güçlendirmek için daha çok okuma yapmaya başladım. Bu şekilde üç adet öykü yazdım dergiye. İkinci öyküm, küçük keçimiz ile kardeşim arasındaki bağı anlattığım bir öykü oldu. Bunda bizim hayvanlar olan bağımızı anlattım. Son öykümde de bizim köyden gerçek bir kadın karakteri anlattım. Derginin bundan sonra çıkacak her sayısında da yazmayı planlıyorum çünkü kendim için yaptığım bu öykülerin aslında kaybolmakta olan bir dil için olduğu ayrımına vardım. Yazdıkça, okudukça veya anlattıkça dilin kaybolmayacağının farkına vardım. Ne kadar çok konuşur, yazışır ya da hikâye anlatırsak o zaman dilimizi kaybetmeyeceğiz!”
“Bizim dilimiz eskidiği için mi şehirde konuşamıyorduk?”
Asiye, dilini korumak için yazdığı öykülerle direniyor ancak yeni nesillerin Hemşinceyi “anlasalar da konuşamadıklarını” üzülerek belirtiyor. Bunda bunca yıl kaba, köylü, dağlı dili olarak yansıtılıp şehirde konuşulmamasının da etkilerinin yadsınamaz buluyor. Kendisi, ilkokula başladığında büyükleri “okulda Hemşince konuşmayın” deyince bir hayli şaşırmış ve çocuk yaratıcılığıyla neler düşünmüş.
“Dili yaşatma bilincine vardığımdan beri kendimi çok mutlu hissediyorum. Çocukluğumdan beri Hemşince konuştuğum için Türkçe sonraki dilimmiş gibi geliyor. Okula gitmeye başladığımızda ise büyüklerimiz, okulda Hemşince konuşmayın dedi. Türkçe de biliyoruz ama kendimizi daha iyi ifade ettiğimiz dil Hemşince tabi. Okulda konuşmayın çünkü size ‘kaba, dağlı, köylüce konuşuyor derler’ deniyordu. Okulda da çok yakın arkadaşlarımız veya akrabalarımızla denk gelirsek konuşurduk, o kadar. Neden buna engel olundu diye düşünüyordum. Eski eşyalarımızı şehirdeki evimize götürmez köye bırakırdık. Ben de çocukken okulda, şehirde dilimizi konuşamamamızı eskidiği için eski eşyalarımız gibi köye bırakıldığını düşünürdüm. Böyle gösterilince de olay dilimiz çok üzgünüm ki unutulmaya yüz tutmuş dillerden oldu. Bunun ne kadar kötü bir şey olduğunu şu anda anlıyorum. Keşke konuşsaymışız, keşke anadilimizde özel eğitim alabilseymişiz. Şu anda o güzelim anadilimizi yaşatıyor olsaymışız.”
“Anadillerinde hislerini daha iyi anlatabilirler”
Son olarak anadilini yaşatmak için Hemşince konuşan ve geneli emekçi çay işçisi, emekçi, güçlü kadınlara dili yaşatmaları için sesleniyor Asiye:
“Bizim oralarda bütün sorumluluk kadınların üzerindedir. Bu bir yerden bir yerden de sıkıntılı bir durum.  Aslında buna anaerkilde bir sistem diyebiliriz. Pratik zekâlıdır bizim oranın kadınları. Dağda, tarlada üretirken hızlı olmak gerekmesinden de kaynaklanıyor olabilir. Ben, Hemşin kadınlarının yazmalarını, konuşmalarını, dilleriyle ilgili üretimde de bulunmalarını istiyorum. Yapıyorlar da aslında. 8 Mart’ta bir şarkı yazmışlar mesela. Çay, emek, direnişten bahsettikleri şarkıyı sokakta da söylemişlerdi. Bunun gibi unutulmayacak, kaybolmayacak üretimlerin devam etmesini istiyorum çünkü o kadınlar yan yana geldiklerinde, Hemşince konuşmaya hala devam ediyorlar. Onları öyle gördüğüm zaman ben de bunları yazmamız lazım diyorum. Eli iyi kötü kalem tutan kadınlar bunları not alsın, yazın. Anlatabilen anlatsın. Daha küçük çocuklar mesela günlük tutabilirler Hemşince. Ancak anadillerinde hislerini daha iyi anlatabilirler diye düşünüyorum.”