İstanbul Kıraathane Edebiyat Evi: Bir iyileşme yeri

Kıraathane Kitap Şenliklerinin altıncısı sona erdi. Şenliğe ev sahipliği yapan Kıraathane Edebiyat Evi’nde söyleşiler, okuma günleri, tiyatro gösterimleri, atölyeler, felsefe, dil ile ilgili programlar devam ediyor.

Z. PINAR EROL

İstanbul- İstanbul Kıraathane Edebiyat Evi’nde her yıl düzenlenen Kıraathane Kitap Şenliğini ziyaret ettik. Bu yıl altıncısı düzenlenen kitap şenliği kendisini, “Farklara, renklere, çeşitliliğe, çok sesliliğe kucak açan ve muhalefete şenliği egemen kılmak isteyen bir buluşma” olarak tarif ediyor. 

Sohbet ettiğimiz organizatörlerden Mehtap Gürbüz ile katılımcı bağımsız yayınevlerinin küçük birer masaya sığdırılmış kitap sergileri arasında dolaşarak, kitap şenliğindeki çok sesliliği ve bunun içerisinde kadın seslerinin yankılarını konuştuk.

Mehtap Gürbüz’e öncelikle 6’ncısı düzenlenen şenliği sorduk. Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nden bahseden Mehtap Gürbüz, burayı öncelikle bir “okuma yeri” olarak tarif ediyor ve ekliyor: “Okuduklarımızı konuşma yeri, birbirimizi dinleme yeri. Birlikte bakma, birlikte görme, aslında aynı şeye bakarken farklı şeyleri görme ve bu farklılığın değerini bilme yeri. İşte bunu biz kitaplarla, sergilerle, bazen müzikle, tiyatroyla yapıyoruz. Uyanma, sarsılma, iyileşme yeri diyebilirim sanıyorum.”

‘Temel hedefimiz değişmedi’

Burada İstanbullulara ücretsiz olarak söyleşiler, okuma günleri, tiyatro gösterimleri, atölyeler, felsefe, dil, tüm bunlarla ilgili programlar sunuluyor. Mehtap Gürbüz “Aslında biz tüm bu yaptığımız etkinlikleri kayda alıyoruz ve Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nin Youtube kanalında yayınlıyoruz. Dolayısıyla tüm dünyadan birçok insan bizim programlarımızı izleme şansını elde ediyor” diye de ekliyor. Kitap Şenliği ile ilgili olarak bunu bir kitap fuarı olarak adlandırmadıklarının altını çiziyor. Şenliği okumaya, yazmaya, kitaplar üzerinden konuşmaya odaklanan, etkinliklerle de bunu zenginleştirdikleri bir etkinlik olarak tanımlıyorlar. Mehtap Gürbüz şunları ekliyor: “2019 yılındaki ilk şenliğimizdeki ilk temel hedef değişmiş değil aslında. Bağımsız ve butik yayınevlerine ortak bir üretim ve dayanışma alanı açmak istedik biz. Eşitlikçi ve aynı zamanda şenlikçi, şenlikli bir ortamda yayıncıların ve yayıncılığın sorunlarını tartışmak istedik. Şehrin bu geleneksel merkezinde kitabı konuşmak ve kitabı bir anlamda kutlamak bizim için önemliydi.”

Mütevazi odalarda buluşma

Bu sene şenliğe katılan 26 bağımsız yayınevi var. Bu bağımsızlık kıstası çerçevesinde emeğe, yani kitap üretim sürecinde emeği geçen herkese, editöre, yazara, çevirmene, düzeltmene, matbaa işçisine, herkese hakkını verme çabası ile kitap üreten ve buna rağmen de bağımsız kalmayı başarabilen yayınevlerini bir araya getirmenin kendileri için önemli olduğunun altını çiziyor Mehtap Gürbüz. “Çünkü biz, siz de gördünüz, gayet mütevazı odalarda, salonlarda bir araya geliyoruz. Etkinliklerimizi de bu mütevazı küçük salonlarda yapıyoruz. Şenliğimizi hep bu çerçevede düşündük, öyle hayal ettik,” diyor.

Kadın konuşmaları adıyla buluşuyorlar

Kıraathane Kitap Şenliği çoksesliliği özel olarak vurguluyor. Mehtap Gürbüz’e bu çok seslilik içerisinde kadınların seslerinin de güçlü şekilde yansıması için neler yaptıklarını ve yeni planlarını da sorduk. Şöyle yanıtladı:

“Biz sadece kitap şenliğinde değil tüm etkinliklerimizde bunu gözetiyoruz. Örneğin kadın konuşmaları diye ayrı bir serimiz var. Ve özellikle bu ilerleyen süreçlerde biraz bilgisini vermiş olayım, önümüzdeki 12 aylık süreç içerisinde, Mezapotamya’da, Ortadoğu’daki kadın şairleri buraya davet edeceğiz. Bunun ilkini de Kasım ayında yapacağız. Her ay bir şair olmak üzere bunu planladık.

Öncesinde de bu tür etkinliklerimiz çok oldu. Bir kadın olarak ben de buna çok değer veriyorum. İstanbul Edebiyat Evi asla tek sesli tek renkli tek sözlü bir yer olmadı. Öyle bir mekan değil. Bunun için biz Diyarın Dilleri programını altı sene önce Kürtçe ve Yunanca ile başlattık. Çünkü bu coğrafyaya ait bu dilleri de daha fazla kişinin öğrenmesine vesile olmak istedik. Altı senedir Kurmançi lehçesinde atölyeler düzenliyoruz. İki senedir de Zazaca’ye başladık. Buna ilerleyen süreçlerde Arapça ve Farsça’yı da ekleyeceğiz hatta eski yazıyı da ekleyeceğiz. Belki Yunanca’ya tekrar başlayacağız.

Aslında biz çok zor dönemler yaşıyoruz. Umutsuz olmak için çok sebep var belki. Toplum olarak çok sebebimiz var. Ama edebiyat hayattır. Edebiyatı savunmak, edebiyata alan açmak ama aslında bu vesile ile hayatımızı savunmak, yaşamayı savunmak, üretmeye, paylaşmaya, konuşmaya devam etmek ve bu şekilde ayakta kalmak… Bütün bunlar Edebiyat Evinin amacı. Küçük de olsa yapabildiysek ne mutlu bize. Bunu yapmaya da devam etmek istiyoruz ve bunun için çabalayacağız.”

Standlardan yansıyan kadın sesleri

Kıraathane Kitap Şenliği’ne katılan yayınevlerinin mütevazı masalardaki standlarını gezdik ve kadınların seslerinin, sözlerinin izini sürdük. İstos Yayınları Rumların ve İstanbul’un tarihi, kültürü ve hayatına ilişkin çalışmalara katkı koymak ve on yıllarca kesintiye uğramış bir yayın geleneğini canlandırmak hedefiyle 2011’den bu yana yayın yapan bir yayınevi.  Standın en önündeki iki kitap hemen dikkatimizi çekti.

Fahişe Çika yayınevinin ilk çıkardığı kitaplardan. Tanıklıklar serisinin ilk kitabı. Yazar Thomas Korovinis kitabın önsözünde “Eftalya’yı (namı değer Çika) 1989 yılının Haziran ayında İstanbul’da, Yunan Konsolosluğunun önünde tanıdım. Orada, cüzzi miktarda parasal yardım bulmaya çalışan son trajik figürlerden biriydi. Bu çok çekmiş kadının hayat hikayesini kendi ağzından dinlediğim gibi kaydettim” diyor.  

Marika da İstos yayınlarının Tanıklıklar serisinin 11. kitabı. 1920’lerin başında İmroz’u terk edip İskenderiye’ye gitmek zorunda kalan bir ailenin öksüz kızı olan bir Rum kadının, Marika’nın biyografisi, yine bir kadın gazeteci ve yazar, Berat Günçıkan tarafından yazılmış.

Lis Yayınları’nın Diyarbekir Kitaplığı serisinden çıkmış bir ilk romanı da edindik. Songül Kartal’ın yazdığı 3+1 Kadın “Yaşamın yaratıcısı kadınların zor yaşamları ve tüm zorluklara rağmen şehri Dicle’nin, Surların, Karacadağ’ın tanıklığıyla yeniden var etme anlatısı” olarak tanıtılıyor.

Otonom yayınlarının masasında bizi masadan seçtiğimiz iki kitabı da yayına hazırlamış olan Münevver Çelik dost sohbeti ile karşıladı.  Borcun Feminist Reddi 2019’da Arjantin’de yayınlanmış. Arjantin’de yaşandığı şekliyle iktidarın borç yoluyla uyguladığı şiddeti, kolektif öznelliklerin parçalanışını, mülksüzleştirme pratiklerini, bireyselliğe hapsedilmeyi anlatırken borç yüzünden “sıfır noktasında” yaşayanların, kırılgan bedenlerin, yaşamı üretenlerin ve yeniden üretenlerin direnişini, reddini ve isyanını dile getiriyor.

Bir Olmayan O Cinsiyet ise kadının, bugüne kadar hep erkekliğin parametrelerine göre düşünülmüş cinsiyeti ve cinselliği üzerine yeni sorular soran bir kitap.

İstanbul Kürt Enstütüsü’nün masasında eski yayınlardan olan Kurmancȋ bir dil kitabının, HÎNKER’in iki yazarından birinin kadın olması dikkatimizi çekiyor.

160. Kilometre yayınevi standı bizi Türkiye’de kadına yönelik şiddetten ölen kadınların anısını yaşatmak için yapılmış bir eser olan Anıt Sayaç’a atıfla hazırlanmış bir şiir-çizim kitabıyla ve dört kadın şairden dört şiir kitabı ile karşılıyor.

Van’da yayıncılık hayatını sürdüren Peywend Yayınları’nın standına ziyaret ettiğimizde standa geçici olarak İsmail Beşikçi Vakfı’nın görevlisi bakıyor. Kıraathane Kitap Şenliği’nin öne çıkan özelliği dayanışma ve samimiyet. Stantlarında Dengbej Meryem Xan üzerine yayınladıkları MERYEMXAN yer alıyordu.   

Alef Yayınlarından edindiğimiz Kum Saati Fabrikası ise 1912 Londra’sında, yükseliş içerisindeki Süfrajet hareketin içerisinden bir roman. Kadınların oy hakkı mücadelesinin şiddetini tanımamızı ve hissetmemizi sağlayacak bir okuma.