İki bin yıllık tarihe sahip Nemrut Dağı tahribata rağmen ayakta

Tarihi iki bin yıl öncesine dayanan içinde heykel ve kalıntıları barındıran Nemrut Dağı görenleri kendisine hayran bırakıyor. Kommagene Krallığı döneminde yapılan Helenistik yapılar tarih içerisinde gördüğü tahribata rağmen ayakta durmaya devam ediyor.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Semsur - Tarihte birçok medeniyeti içinde barındıran Adıyaman, Nemrut Dağı’nda yatan koca bir tarihe ev sahipliği yapıyor. Kentin Kahta ilçesinde 2150 metre yükseklikte bulunan dağ, Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için yaptırdığı mezarı, anıtsal heykelleri ve benzersiz manzarası ile Helenistik dönemin en görkemli kalıntılarından biri. UNESCO tarafından 1987 yılında Dünya Miras Listesine alınan tarihi yerin geçmişi iki bin yıl öncesine dayanıyor. Türkiye’nin en büyük milli parklarından biri olma özelliğini de taşıyan dağ yerli yabancı her yıl binlerce turiste de ev sahipliği yapıyor.

Ziyaretçileri Güneşi’n doğuşu ve batışını izliyor

Dağın tepesinde yer alan heykelleri görmek isteyen ziyaretçiler dağa olan ziyaretlerini güneşin doğuş ve batış saatlerine göre ayarlıyor. Sabahın erken saatlerinde uyanan ziyaretçiler, güneşin doğumunu tarihi heykeller ve bütün bölgenin ayaklar altında olduğu manzara eşliğinde karşılıyor. Alman ve Amerikan arkeologların çalışmaları öncesi bölge halkı tarafından ‘put’ denilerek zarara uğrayan heykellerin bir kısmının kafa parçaları eksik ya da kırık. Keşfin ardından içinde barındırdığı gizemli ve derin tarihin korunduğu dağ iki bin yıl öncesine dayanan çoğu sorunun cevaplarını içinde tutuyor.

Dev heykeller görenleri hayran bırakıyor

Dağın tepesine çıkmak için onlarca merdiveni çıkmak zorunda olan ziyaretçiler, halatlı güvenlikle kaplı heykelleri hayranlık içerisinde izliyor. Bulunan heykellerin isimleri ve görevleri bir tabelada yazarken heykellerin yanında bulunan insan kabartmaları ve yazılamalar görülmeye değer. Dağda anıtsal heykeller doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmış durumda. Doğu terası kutsal merkezdir ve bu nedenle en önemli heykel ve mimari kalıntılar burada bulunmaktadır. Dev heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmıştır ve 8-10 metre yüksekliktedir. Varlığı bilinmekle beraber kral mezarı, henüz keşfedilememiştir.

Batı ve Doğu uygarlıkların köprüsü

Eski çağlarda Kommagene olarak anılan bölgede I. Mithradates tarafından bağımsız bir krallık kurulmuş, krallık, onun oğlu I. Antiochos (M.Ö. 62-32) döneminde önem kazanmıştır. M.S. 72 yılında Roma’ya karşı yapılan savaşın kaybedilmesinin ardından krallığın bağımsızlığı sona ermiştir. Nemrut Dağı’nın doruğu yerleşme yeri olmayıp, Antiochos’un tümülüsü ve kutsal alanlardır. Tümülüs, Fırat Nehri geçitlerine ve ovalarına hâkim bir noktadadır. Kralın kemiklerinin ya da küllerinin ana kayaya oyulmuş odaya konulduğu, 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındaki tümülüs, küçük kaya parçalarıyla örtülerek koruma altına alınmıştır. Her ne kadar yazıtlarda kralın mezarının burada olduğu belirtiliyorsa da bugüne kadar keşfedilememiştir. Doğu ve batı teraslarında Antiochos ile tanrı ve tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri bulunmaktadır. Batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer almaktadır. Heykeller Helenistik, Pers sanatı ve Kommagene Ülkesi özgün sanatı harmanlanarak yontulmuştur. Bu anlamda Nemrut Dağı’na batı ve doğu uygarlıklarının köprüsü denebilir.

İki bin yıl keşfedilmeyi bekledi

Kommagene Krallığı’nın tarih sahnesinden silinmesiyle Nemrut Dağı’ndaki eserler yaklaşık iki bin yıl boyunca yalnızlığa terk edilmiştir. 1881 yılında yöreyi görevli olarak gezen Alman mühendis Karl Sester, Nemrut Dağı heykellerine rastlamış ve İzmir’de bulunan Alman Konsolosu’nu, Kommagene Krallığı’na ait harabeleri, tanrı heykellerinin oturtulduğu kaidelerin arkasındaki Grekçe yazıtları göremediğinden Asur harabeleri zannederek haberdar etmiştir. Karl Sester, dev heykelleri keşfetmenin heyecanıyla bu hataya düşmüştür. 1882 yılında Otto Puchstein ve Karl Sester Nemrut’ta inceleme yapmıştır. Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) Müdürü Osman Hamdi Bey 1883 yılında bir ekiple gelip Nemrut’ta çalışmıştır. 2'inci Dünya Savaşı’nın ardından Amerikan arkeolog Theresa Goell ve Alman Karl Doerner; Nemrut ve yöresinde kazı, araştırma ve inceleme yapmışlardır.