“İçimdeki ölümsüzlük hissini sanatla karşılıyorum”
Duvar Ressamı Firdevs Çakıl, sanatın pek çok alanıyla ilgileniyor. Resim yapıyor, şarkı söylüyor, müzik aleti çalıyor... Her sanat dalını öğrenmeye çalışıyor. Sanatın olduğu her yerde bulunmak istiyor. Bir şey için “yapılamaz” denince, ona saçma geliyor. Yapabilmenin yollarını bulmak tutkulu bir arayış onun için. Kendisini geliştirdiği her alan, üretim alanlarını geliştiriyor, her şeye daha geniş bir yelpazeyle bakabilmesini sağlıyor.
PERİ BAYAV
İzmir - Eski çağlardan günümüze süregelen bir sanat dalı olan duvara resim yapma sanatı, duvarlar üzerine kendine has tekniklerle figürler çizilerek yapılır. Cilalı taş devrinde bile pek çok örnekleri görülmüştür. Eski çağlarda resim kağıdı olmadığı için duvara resim yapılmaktaydı. Saray ve köşk duvarlarına özenle işlenen figürler, kiliselerde dini sembolleri aktaran fresk sanatı şimdilerde tarihi mekânlara ve müzelere ev sahipliği yapmaktadır. Duvar boyama sanatı ise günümüzde fresk sanatının modernleşmiş şeklidir. Şimdilerde iskelelerin ve vinçlerin üstüne cesurca çıkıp duvar resmi yapan kadınlardan biri de Firdevs Çakıl.
Sanatın farklı dallarıyla ilgileniyor
Firdevs’le tanışıklığımız birkaç ay öncesine dayanıyor. Hemencecik kaynaşıyoruz. Enerjisi, hayata tutunma biçimi beni çok etkiliyor. Yurtlarda geçen çocukluğuna dair anlattığı hikâyeler, bir çocuğun kendini sürekli korumak zorunda kalışı, farklı koşullarda büyümüş olsak da kendi çocukluğumu anımsatıyor bana. Köyde geçen çocukluğunun ardından üniversiteyi kazanınca İzmir’de yaşamaya başlıyor. O süreçte hem okuyor hem de sokak müziği yaparak hayatını kazanmaya çalışıyor. Firdevs, sanatın farklı dallarıyla ilgileniyor. Uğraştığı alanlara dair bir eğitim almamış. Pandemiden birkaç ay önce mevcut zabıta tacizinden usanan Firdevs, pandemi kriziyle sahne de alamaz oluyor. Firdevs o dönem hayatının boşa gittiğini hissetmeye başlıyor. Hiçbir şey üretmemek onu kötü hissettiriyor.
“Ürettiğim alana daha geniş bir yelpazeyle bakabiliyorum”
Gelin Firdevs’in hem müzikle hem de resimle başlayan yolculuğunu ondan dinleyelim:
“Sanatla ilgilenmeye çalışıyorum. Biraz resim yapmaya biraz müzik yapmaya çalışıyorum. Her şeyi denemek istiyorum. Her sanat dalını öğrenmeye çalışıyorum. Hepsine burnumu sokmak istiyorum. Çünkü bir şey için “yapılamaz” denince, bana saçma geliyor. Yapabilmenin yollarını bulmayı seviyorum. Kendimi geliştirdiğim alanlar sayesinde ürettiğim alana daha geniş bir yelpazeyle bakabiliyorum. Örneğin; çimento çekmeyi öğrenip tuvallerin üstüne çimentolar girip öyle resim yapmak gibi. Amaca ve sonuca ulaşıp ulaşmaması önemli değil. Yeni şeyler denemeyi seviyorum.”
“Müzik ve resim arasında seçim yapamadım”
Firdevs, eğitim alma konusuna değiniyor ve hangisini seçeceğini bilemediğini söylüyor. Üretim alanın ilk önce resimle başladığından bahsediyor. Kalem tutmaya başladığı ilk andan itibaren resim yapmaya başlıyor. Şöyle anlatıyor: “Bir köy okulundaydım. Hoca ilk resim dersimizde tahtaya geometrik bir ev çizdi. Herkes onu çizdi. Ben biraz daha prizmatik bir ev çizdim. Biraz daha uğraştım onun için. Sonra hoca hepimizin çizdiği resmi panoya astı. Herkes bana bakıp, ‘sen yanlış yapmışsın’ dedi. Ben de ‘Olabilir’ dedim. Bilmiyorum ki. Sonra müziği keşfettim. Müzik dersimiz oldu. Köyde o zamana kadar sadece düğünlerde, televizyonda duyuyordum. Ağabeyim, lise dönemindeyken marketten çok ucuz bir gitar aldı. Akor ve sözler yazan bir dosyası vardı. Melodisini bilmiyorum ama açıyorum söylemeye çalışıyorum ağabeyim yokken. Kendimce melodiler uyduruyorum. Sözlerin hepsini ezberledim bu süreçte. Sonra ağabeyime bir gün eşlik ettim. Ağabeyim dedi ki, ‘senin ne güzel sesin varmış, gel, söyle bakalım.’ Biz de hemen şarkı söyledik. Sonra hep şarkı söyledik ağabeyimle. Sonra üniversite için İzmir’e geldiğim dönem, ilk defa Şirinyer’de bir anda çıkıp şarkı söylemeye başladım. Sonra bir grupla tanıştım onlarla söylemeye başladım.”
Müzik dışarıya daha açık
Firdevs’ e göre herhangi bir sanat dalında yanlış yok. Bir estetik kaygısı, bir oran orantısı, bir kuralının olduğunu ama üstüne çok uğraşırsan yaptığın her yanlışın sanat haline getirilebileceğini söylüyor. Önemli olan eser hakkında konuştuklarındır, diyen Firdevs, bu yüzden hakkında hep konuşulacak şeyler üretmeye çalışıyor. Müzik, Firdevs’in sanat hayatında tamamlayıcı bir faktör işlevi görüyor. Çünkü resimleri bazen onun anlayamadıklarını ya da hissettiklerini tam olarak ifade edemediğini belirtiyor. Resim kim bakarsa onundur, diyor Firdevs. Ama müzikte öyle olmadığını söylüyor. ‘Sen söyledin. Çok güzel söyledin’ diyorlar. Müziğin daha dışarıya açık olduğunu vurguluyor. O dönem biraz da gelir elde edebilmek için sokak müziği yapan Firdevs, sokak müziğinin kendisini çok geliştirdiğine dikkat çekiyor.
Sanat ölümsüzlük hazzını karşılıyor
Firdevs, yarım kalmış bir resmi olmasa o hafta ölmekten çok korkuyor. En son ne yapıyordu, denince bir beste yapıyordu, bir şarkı vardı ona hazırlanıyordu, bir tablosu vardı bitirecekti, acaba değiştirir miydi? Böyle sorular bırakmak istiyor ardında. Bunun ölümsüzlük hazzını karşıladığını söylüyor ve şu şekilde aktarıyor: “Çünkü herhangi bir dini inancım yok. Ama içimizde bir ölümsüzlük hissi var. Yok, olmama hissimiz var. Ben onu sanatla karşılıyorum. Hem bir geçim kaynağı hem de müzik yapabilmek için bile para gerekiyor. Resmi, buna bir gelir kaynağı yapmaya çalıştım.”
Duvar ressamlığı kendimin düşünce alanından çıkma fırsatı veriyor
Firdevs, diklenmek gibi bir hissi olduğuna değiniyor. Çünkü ilkokuldan itibaren yurtta kalıyor. Evlerdeki gibi odanın duvarına poster asmak ya da herhangi bir yerine bir şey yazmak-çizmek gibi bir alanı olmamış hiç. Yurttaki bir anısını anlatıyor; Firdevs 4. Sınıftayken yurdun bahçesine taş desen yapıyorlar. 8. sınıflardan bir öğrenci boyuyor orayı. Resim öğretmeni belki onu da katabileceğini söylüyor. Ama sonra iptal oluyor. O öğrenci boyuyor ve Firdevs bitirene kadar onu pencereden izliyor. O gün o boyama işine katılamayışı Firdevs’in içinde kalıyor. ‘Neden ben yapmadım’ diye epey üzülüyor. İçinde kalmış olan ne varsa şimdilerde tek tek gerçekleştirmeye çalışıyor. Firdevs, sözlerine şöyle son veriyor:
“Önceleri biraz daha çekingendim. Tuvale geçtikten iki-üç yıl sonra dedim ki bu sadece böyle yapılmazsa da olur. Bir şeyler deneyebilirim. Bulduğum şeyleri yapıştırmaya başladım tuvale. Yolda yürürken anahtar buluyorum hep. Anahtar koleksiyonum vardı. Onları yapıştırmaya başladım ilk baş. Onların üstüne resim yapmaya başladım. Ağabeyimle boya badana yaptık pandemi döneminde. Oradan alçı çekme işlerini biliyorum. Tuvalin üstüne çimento koymaya başladım. Garip inşaat malzemeleri hoşuma gidiyor. Vinçler, tanklar, ağır makineler… Dedim biraz daha dışına taşabilir mi? Üç boyutlu çizmesem mesela? Ancak ne varsa koyduğun zaman taşabiliyormuş. O yüzden tuval yetmemeye başladı. Sadece kendi hazzımı karşılaması yetmiyor. Amaç beğeniyse, beğenilmeyi karşılaması gerekiyor tablonun. Resim, çizilmeye devam ettikçe bireyselleşmeye başlıyor. Tuvalde amacımı kaybede kaybede, -çok uzun süre- yarım bırakmaya başladım resimleri. Bunu neden çiziyorum şu anda? Duvarda yaşadığım bu değildi. Hem bir amaca hizmet ediyor hem de kendimin düşünce alanından çıkıyorum. Duvar ressamlığı bana biraz bu fırsatı veriyor. ‘’