Semra Güzel’in tutuklanmasından büyük fotoğrafa bakmak: İşkence sokakta!
Semra Güzel’in gözaltına alınmasıyla başlayan süreç sokağa taşan işkencenin boyutunu gösterirken direkt Kürt halkına mesaj veriyor.
SARYA DENİZ/MEDİNE MAMEDOĞLU
Haber Merkezi- “Gereği de yerine getirildi. Dikkat ederseniz kapasitemiz gün geçtikçe güçleniyor." bu sözleri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, HDP Milletvekili Semra Güzel’in tutuklanmasının hemen ardından söyledi. Herkesin tepkisini çeken ve işkence olarak tanımlanan gözaltı ve işkence görüntüleri devlet tarafından böyle savunuldu. Semra Güzel’in saçlarından çekilerek başının bastırılması, ters kelepçeyle gözaltına alınması Türkiye’de elbette ilk değil esasen bundan daha fazlası da yaşandı. Ancak seçilmiş bir vekile yapılan bu muamele Kürt kadınlara mücadele için de yer alan tüm kadınlara net bir mesajdı.
Sokaklar işkence alanı
Daha bir hafta önce 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle İstanbul’da beyaz tülbentleri ile sadece barış taleplerini dile getirmek için toplanan kadınlar polisler tarafından önce ablukaya alındı ardından darp edilerek haklarında gözaltı işlemi yapıldı. Yaşlarını almış anneler yerlerde sürüklendi. Uzun süre gözaltı aracında bekletildiler. Yakın tarihlerle gidelim; 5 Eylül’de Sincan Cezaevi’nde infazı yakılan tutuklular için cezaevi önünde yapılmak istenen açıklamaya polis saldırdı. Polislerin kadın avukata şiddeti kameralara yansıdı. Ve bunlara benzer onlarca kayıt altına alınmış örnek. Saçlarından sürüklenenler, tehdit edilerek parmak sallananlar, eylem sırasında taciz edilenler, çıplak aramaya maruz kalanlar… liste uzayıp gidiyor.
Çıplak arama ve tecavüz tehdidi
“İşkenceye sıfır tolerans” söylemi ile yıllar önce şeffaf karakolları savunan AKP iktidarı bugün işkenceyi hiç çekinmeden “şeffaf” bir şekilde herkesin gözleri önünde yapıyor. Türkiye’de adı konulmamış savaş en ufak bir hak arayışında direkt kadınları hedef alıyor. Kadın bedenleri üzerinden iktidar baskı kurmaya çalışıyor. Türkiye İnsan Hakları Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre 2021 yılında kadınların yapmak istediği 22 barışçıl toplantıya polis tarafından müdahale edildi. 8 toplantı ve etkinlik engellendi. Yine 2021 yılında tam 191 kişi gözaltına alındı; bu müdahaleler sırasında en az 4 kişi yaralandı. Gözaltına alınanlardan bazıları çıplak aramaya maruz kalırken, tecavüz tehdidi alanlar da oldu. Yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, ifade özgürlüğü, çalışma hakkı gibi pek çok alanda hak ihlalleri yaşandı.
Binlerce kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı
İnsan Hakları Derneği “özellikle son yıllarda yasa, kural ve norm denetiminden kaçınma, keyfilik, bilinçli ihmal gibi sebeplerle usul güvencelerinin ihlal edilmesi, gözaltı sürelerinin uzunluğu, izleme ve önleme mekanizmalarının işlevsiz kılınması ya da bağımsız izleme ve önlemenin hiç olmaması vb. nedenlerle resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarında ciddi bir artış görülmektedir” tespiti yapıyor. Sadece 2020 yılında TİHV’e işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı gerekçesiyle 605 kişi başvurdu. Türkiye’de doğrudan işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı için TİHV’e başvuran 562 kişiden 283’ü (% 50) emniyet müdürlükleri, 73’ü (% 13) ise polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldıklarını ifade ettiler. Öte yandan 134 (% 34) kişi de kolluk güçlerinin gözaltı ve nakil araçlarında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı kayıt altına alındı. 2021 yılına gelindiğinde CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun 2021 Yılı Hak İhlalleri Raporu’na göre 2 bin 964 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi, 3 bin 145 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı.
Sorumluluklar hiçe sayılıyor
İstanbul Protokolü 22 yıldır işkence ile mücadelede kılavuzluk ediyor. Tam da bu nedenle İstanbul Protokolü’nün hatırlatan Semra Güzel’i muayene eden doktor hastanede şikayetine rağmen kendisine “İstanbul Protokolü burada geçmez” denildiğini ve muayene edilmediğini anlatıyor. Türkiye işkence ve kötü muameleye karşı etkin mücadeleye katkı sağlama amacı ile kullanılan ve kısa süre önce güncellenen protokolü görmezden gelerek işkencesini sokaktan başlayarak neredeyse tüm aşamalarda sürdürüyor. Üstelik protokol tüm bu aşamalardaki yetkilileri de kapsıyor. Esasen sokakta başlayan saçların çekilip başın eğilmesi ve ters kelepçeyle başlayan süreç, sorgulama aşaması ile devam ettiriliyor.
“İşkencenin resmi hafızalarımızda yer alacak”
Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyesi Avukat Hatice Demir, Semra Güzel’in yaşadıklarını kolluk eliyle yapılan işkence olarak tanımlarken “Semra Güzel’e kolluk eliyle yapılan işkence ve kötü muamele aslında insanlık onuruna aykırı bir tutum ve maalesef Türkiye’de kolluğun yapmış olduğu işkence ve kötü muamelenin resmi olarak hafızalarımızda yer alacak. Semra Güzel her ne kadar dokunulmazlığı kaldırılsa da hala bir vekil. Ve çoğunluğun Kürt seçmen tarafından seçilmiş parlamentoya gönderilmiş bir vekil. Dolayısıyla Semra Güzel şahsında yapılan muamele ve verilmek istenen mesaj tüm Kürt halkına verilmek istenen bir mesaj” şeklinde konuştu.
“Yaşam alanı bırakılmadı”
“Özellikle ters kelepçe, boyun eğdirme çabası bir onur kırıcı muamelenin çok açık bir şekilde basına servis edilmesi Kürtlerin hafızasından uzun süre silinmeyecek” diyen Hatice Demir, şöyle konuştu:
“Aslında Semra Güzel’in yakalanmasına sebep olarak gösterilen görüntülerin Türkiye’de ki gerçeklikten ve Kürt meselesinden bağımsız ele alındığını düşünüyorum. Nitekim bu görüntüler basına yansıdıktan sonra Semra Güzel ile ilgili bir linç kampanyası başlatıldı ve hedef gösterildi. Dokunulmazlığı kaldırıldı ve bir yaşam alanı bırakılmadı. Oysa hem Türkiye’ye baktığımızda hem de Kürt coğrafyasına baktığımızda bir yakınlığı örgüt mensubu olmayan hiç kimse yok aslında. Toplumdaki herkesin örgüt mensubu ile bir bağlantısı var.”
“Kürtlere olağanüstü hukuk uygulanıyor”
Avukat Hatice Demir “Hiçbir eyleme bulaşmamış hiçbir suç unsurunun bulunmadığı, bir gerçekliğin resmedildiği bir hikayenin servis edildiği görüntülerden yola çıkarak yapılan bu gözaltı işlemi akabinde işkence ve kötü muamele görüntüleri Türkiye’nin mevcut Kürt meselesinin hakikatine ne kadar kulağını gözünü kapattığını da bizlere gösteriyor” saptamasında bulundu.
“Bir hukukçu olarak şunu da söylemek isterim işkence mutlak alamda kim tarafından yapılırsa yapılsın yasaktır. Ortada kolluğun ters kelepçe taktırmasını gerektirecek bir direnme görüntüsü yok. Kaldı ki Semra hanım bir vekil ve bunu yapacak birisi de değil. Ondan sonra ısrarla baş eğdirme boyun eğdirme bir mesaj içeriyor ama aynı zamanda bir suç unsuru da taşıyor. Türkiye’nin hem kendi iç hukuk mevzuatı hem de taraf olduğu uluslararası insan hakları belgeleri işkenceyi mutlak anlamda yasaklıyor. Türkiye’de aslında muhaliflerin farklı azınlık gruplarının terörle mücadele kapsamında hala yargılanıyor olması, Türkiye’de ki hukukun olağan değil olağan üstü bir hukuk olduğu ve bu olağanüstü hukuk rejiminin de Kürtlere uygulandığını gösteriyor.”
“Adalete ihtiyacımız var”
Türkiye’nin batısında sokağa çıkan bir işçi ya da kadının yargılanması ile Kürtlerin yaşadığı coğrafyada sokağa çıkan yurttaş hakkında açılan davada istenen cezanın niteliğinin aynı olmadığına dikkat çeken Hatice Demir, “Doğrudan bu yargılamalar terörle mücadele kapsamında oluyor. Ve çok yüksek cezalar veriliyor. Her ne kadar yasalar önünde herkes eşit kabul edilmiş ise de gerçek hayatta bu eşitliği yaşama geçmediğini söyleyebilirim. Bu nedenle Türkiye’de şuan da yaşadığımız krizin bir nedeni de hukuki güvencenin olmaması. Bizim normalleşebilmemiz için adalete ihtiyacımız var” şeklinde konuştu.