Kadınların hukuk savaşı: İstanbul Sözleşmesi
Meclis kararının hiçe sayılması, kadınların taleplerinin görmezden gelinmesinin yanı sıra kadınlar, Erdoğan’ın her alanda tek karar merci olma hevesine karşı mücadele ediyor.
SARYA DENİZ
Haber Merkezi- Barolar, kadın örgütleri, siyasi parti temsilcileri, eğitimciler kısaca Türkiye’nin her noktasından farklı meslek ve temsildeki kadınlar son haftalarda eşi benzeri görülmemiş bir hukuk savaşı veriyor. İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede bir kararname ile Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından fesih edilmesine karşı Danıştay’da görülen davalar, kadınların aynı zamanda iktidara karşı bir varoluş mücadelesine dönüştü.
Sözleşme cemaatlerin ve AKP sözcülerinin saldırısı feshedilirken kadın hareketi bu saldırılara sokak eylemleri, kamuoyu bilgilendirmeleri, kampanyalar ile güçlü bir yanıt verdi. Bu mücadele İstanbul Sözleşmesi’nin daha iyi anlaşılması ve geniş kitleler tarafından sahiplenilmesinin de önünü açtı. Bugün bu mücadele Danıştay salonunda kıyasıya devam ediyor.
İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının iptali istemiyle açılan davanın, Danıştay 10. Dairesince esastan görüşülmesine dün de devam edildi. Duruşma sırasında yüzlerce kadın mahkemenin önünde protesto gösterisi düzenledi.
Savcı: Çekilme kararı iptal edilmeli
Davada konuşmaların ardından Danıştay Savcısı Nazlı Yanıkdemir Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin anayasaya aykırı olduğunu belirterek, "Bir işlem hangi usule uygulanarak tesis edilmişse aynı usule uyularak feshedilmelidir." görüşünü dile getirdi. Savcı, TBMM'nin uygun bulma kanunu ile yürürlüğe giren bir anlaşmanın yine TBMM'nin uygun bulma kanunu ve Cumhurbaşkanının uygun bulmasıyla yürürlükten kaldırılabileceğini ifade etti. Dosyanın iptal talebiyle ilk önce Anayasa Mahkemesine gönderilmesini isteyen savcı, aksi takdirde sözleşmeden çekilme kararının iptal edilmesini istedi.
Milletvekillerinin oyuyla yasalaştı
“İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen uluslararası “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin ilk imzacı ülkesi Türkiye olmuştu. Sözleşme 11 Mayıs 2011’de imzalandı ve bu süreç her platformda iktidar tarafından da gururla duyuruldu. İstanbul’da taraf olunan sözleşmeye ilişkin o dönemki AKP hükümeti dolayısıyla Erdoğan’ın imzasını taşıyan kanun tasarısı, TBMM’ye sunulmuştu. Sözleşme, 24 Kasım 2011’de 6251 sayılı Kanun olarak TBMM Genel Kurulu’nda yapılan açık oylamada, şimdiki iktidar cephesi AKP ve MHP’nin de desteğiyle 246 milletvekili oyu ile kabul edilerek yasalaşmıştı.
90’ıncı maddeye aykırı
İşte şimdi sadece sadece Erdoğan’ın kararı ve imzasıyla Türkiye’nin ayrılması, hukuki tartışmanın bir parçası. Erdoğan’ın bu adımının TBMM’nin yasama yetkisini gasp edip-etmediği de ele alınıyor. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan’ın kendisine, kendi kararıyla uluslararası sözleşmeler ile ilgili yetki vermiş olması, Anayasa’nın 90’ncı maddesi gibi hükümlerine aykırı olduğu belirtilerek, tepkiyle karşılanıyor.
Kadınların İstanbul Sözleşmesi için verdikleri mücadeleyi esasen sadece fesih kararı ile ilgili okumamak gerekir. Meclis kararının hiçe sayılması, kadınların taleplerinin görmezden gelinmesinin yanı sıra kadınlar Erdoğan’ın her alanda tek karar merci olma hevesine karşı mücadele ediyor.
Süreç nasıl ilerleyecek?
Danıştay Konferans Salonu'nda 28 Nisan'da gerçek ve tüzel 10 kişinin açtığı davanın duruşmasında, Danıştay savcısı çekilme kararına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin iptalini istedi.
Dairenin, 14 ve 23 Haziran'da yapacağı duruşmaların ardından, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kararını açıklaması bekleniyor.
Anayasa’nın 90. Maddesi
Türkiye Cumhuriyeti adına Yabancı Devletlerle ve Milletlerarası Kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Miller Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.