Hukukçu Çiğdem Sevimli: Kadınların koruma talepleri reddediliyor

İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesiyle birlikte yargıda kadına şiddet vakalarına yönelik yaklaşımların değiştiğine dikkat çeken Avukat Çiğdem Sevimli, en belirgin örneğin tedbir ve koruma taleplerine verilen ret kararlarının olduğunu ifade etti. Çiğdem Sevimli, alınan kararların şiddet gören kadınlara dezavantaj olarak yansıdığına dikkat çekti.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed - Kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bu konuda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi, 1 Temmuz itibariyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yürürlükten kaldırıldı. Sözleşmenin çekilme kararının alındığı 20 Mart’tan bu yana Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar tepkilerini bütün platformlardan dile getirdi.  Sözleşmenin resmi olarak yürürlükten kaldırıldığı 1 Temmuz sonrasında şiddete uğrayan kadınların koruma ve tedbir kararlarının sık sık reddedildiği belirtildi. Reddedilmeyen koruma kararlarının ise 7 gün gibi işlevi olmayacak şekilde verildiği öğrenildi. Sözleşmenin feshi sonrasında yargı alanında gelişen süreci ajansımıza değerlendiren Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Yöneticisi Avukat Çiğdem Sevimli, yaşanan değişimin erkekleri cezasızlık zırhına büründürdüğünü ifade etti.

“Sözleşme şiddetle mücadelede bir çerçeve çiziyor”

Sözleşmenin taraf ülkelere kadına yönelik şiddete ilişkin bir çerçeve çizdiğini belirten Çiğdem Sevimli, sözleşmenin kadına yönelik şiddet çalışmalarında durumun koşullarına göre yeni kanunlar çıkarıp yeni önlemler almayı hedeflediği bilgisini verdi. Sözleşmenin bu şekilde kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında bir çerçeve çizdiğini kaydeden Çiğdem Sevimli, bu anlamda eksik kalınan noktalarda yeni bir düzenleme çıkarılmasına olanak sağladığına yer verdi.

“Sözleşme kadınların can simidiydi”

İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesinin ardından 6284 sayılı kanunla yola devam ettiklerini ifade eden Çiğdem Sevimli, bu kanunun daha çok uygulamaya dönük olduğunu kaydetti. Bu konuda tespit ettikleri birçok sorun olduğuna değinen Çiğdem Sevimli, “Kadına yönelik şiddet özellikle durağan bir biçimde değil. Bu şiddetin artık daha görünür olmasından sonra önceki düzenlemeler biraz daha kamusal alanı koruduğu için özel alana ilişkin düzenlemeler biraz eksik kalıyordu. Sözleşme özel alandaki şiddete ilişkin yeni düzenlemeler getirilmesini öngörüyordu. Taraf devletlere de bu konuda yükümlülük veriyordu. Biz hala bu kararı tanımadığımız için sözleşme var gibi hareket ediyoruz. Bu sözleşme kadınların can simidiydi. Sözleşmeden sonra 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu” ile savunmalar yapıyoruz.  Bu kanun hala yürürlükte, ancak uygulama noktasında biz çok sıkıntılar ile karşılaşıyoruz” ifadelerine yer verdi.

“Kadınların koruma talepleri reddediliyor”

Çiğdem Sevimli, davalarda tıkandıkları noktalarda sözleşmeyi referans göstererek savunma yaptıklarını, çekilmenin ardından kendileri nezdinde yaratılan en büyük boşluğun bu olduğunu söyledi. Çiğdem Sevimli konuya dair şu ifadelere yer verdi: “Şuanda belli başlı 6284 düzenlemesine kaldık. O da çok değerli bir kanun, ancak bazı noktalarda boşluk kalabiliyor. Bu karardan sonra elimize bazı veriler geldi. Bunun raporlamasını yapamadık ama verilen koruma kararlarının çok kısa süreli olduğuna dair birçok duyum aldık. 7 gün gibi asla işlevi olmayan şekilde koruma süreleri veriliyor. Bu süreleri düşündüğümüzde bu kararların tamamen işlevsiz kararlar olduğunu görüyoruz. Koruma tedbirlerinin de direk reddedildiğine dair bize çok fazla bilgi geldi. Bazı mahkemeler direk koruma kararlarını reddediyor.”

“Mahkeme koruma kararında somut delil arıyor”

Somut bir delilin aranmamasına rağmen mahkemelerin somut delil olmadığında koruma kararlarını reddettiğine dikkat çeken Çiğdem Sevimli, alınan bu kararlarla bile İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin yargıya yansımasının net olarak görüldüğüne yer verdi. Alınan kararların şiddet gören mağdur kadınlara yansımasını anlatan Çiğdem Sevimli,  “Koruma kararı tedbirlerinin reddedilmesi bir kere baştan itibaren bir yansıma. Yine tedbir sürelerinin kısa süre olarak verilmesi sözleşmenin feshinden sonra kadınlara olan yansımadan bir diğeri” dedi.

“Alınan kararlar erkeği cezasızlık zırhına büründürüyor”

“İstanbul Sözleşmesinin evvelinde de şimdiki süreçte de koruma kararlarının uygulanışı ihlal durumunda işletilen sürecin hepsinde bir aksaklık yaşanıyordu” sözleri ile yaşananları anlatmaya devam eden Çiğdem Sevimli, şu ifadelerde bulundu:Bu aksaklıklar aynı şekilde de devam ediyor. Ama aksaklıklar ya da yargının tutumunun aslında sözleşmeden sonra çok değiştiğini bizler avukat olarak gözlemledik. Bu değişim kadın açısından dezavantaj, erkek açısından da avantajlı bir durum. Şimdi bir sürece baktığımız zaman bugün şiddet mağduru bir kadın adli bir birime ya da herhangi bir yere başvurduğunda karşıdaki erkeği her ne kadar önlemese de kadını rahatsız etmeye çalıştığı zaman toplumda ceza alacağı durumu oturmuştu. Kadınlar tedbir ve koruma için gereken başvuru yollarını da öğrenmişlerdi. Bunların yaşanması erkeği sınırlayıcı bir yerde tutuyordu. Ama koruma kararlarının verilmemesi ihlal durumunda süreçlerin yavaş işlemesi bu durumun yargı tarafından artık bir rahatlama sağladığını, erkekleri bir cezasızlık zırhına bürüdüğünü söyleyebiliriz.”

“Süreci sıkı takip ediyoruz”

Çiğdem Sevimli, son olarak yaşanan sürece dair avukatlar olarak süreci daha sıkı takip ettiklerini belirterek, “Artık resen yürüyen bir sürecin olmadığını görüyoruz. Biz 6284’e dayanarak başvurularımızı yapıyoruz. Biz bu çekilme kararını tanımıyoruz ve her alanda da sözleşmeyi dile getirmeye devam ediyoruz. Buna dayanarak hala dosyalara katılma taleplerimizi sunuyoruz. Tabi ki mahkemeler bunu yavaş yavaş gözardı etmeye başladı. 6284 kapsamında süreçleri takip ediyoruz. Biz hak temelli çalışan bir örgüt olup işin yargısal boyutunda bulunduğumuz için şimdilik bizim kendi çalışmalarımızda hedefleyip önümüze koyduğumuz süreç bu şekilde” şeklinde konuştu.