“Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız ama sizin için emin değiliz”

Bugün görülen Kobanê Davası’nın ikinci duruşmasında söz alan HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, "HDP davaları laboratuvar olarak kullanılmıştır. Ama bugün bu davanın da laboratuvar olarak kullanılmasına asla ama asla izin vermeyeceğiz anca yargılayan taraf olabiliriz. Heyetiniz de siyasi iktidar figüranı olma rolünü reddetmeli” diye belirtirken, DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de, “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız ama sizin için çok da emin değiliz. Bir gün demokrasi geldiğinde aynı kararlı duruş ve başınız dik savunabileceğinize de emin değiliz” dedi.

 

Haber Merkezi - Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’nın 2’nci duruşması başladı. Duruşmaya HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden, Selahattin Demirtaş Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden Ses Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Tutuklu siyasetçilerden Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, eski milletvekili Ayla Akat Ata, Ayşe Bağcı, Bircan Yorulmaz, Sibel Akdeniz, Pervin Oduncu salonda hazır bulundu. Kandıra Cezaevi'nde bulunan Aysel Tuğluk, sağlık sorunları nedeniyle, tutuksuz yargılanan Gülten Akkaya ameliyat olduğu için duruşmaya mazeret bildirerek katılmadı. Diğer tutuklu siyasetçiler bulundukları cezaevinden, tutuksuz yargılanan siyasetçi İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder İstanbul’dan SEGBİS’le katılırken, tutuksuz yargılanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk ve eski milletvekili Altan Tan da mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı.

Gazeteciler salona alınmadı

Avukatların da hazır bulunduğu duruşma, mahkeme heyetinin geç gelmesi nedeniyle gecikmeli başladı. Kimlik tespitinin ardından avukatlara söz verildi. Avukatlar salona alınmayan gazeteciler ve milletvekili danışmanlarının salona alınmasını talep etti. Mahkeme heyeti, reddi hakim talebinin Ankara 23'üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildiğini ve itiraz yolu açık olduğundan bu duruşmada esasa ilişkin savunma yapılmayacağını söyledi. Duruşma dosyaya gelen evrakların okunmasıyla devam etti. Duruşmada ilk olarak Selahattin Demirtaş ardından Figen Yüksekdağ ve Sebahat Tuncel savunma yaptı.

“Şekilsel bir dayatma var”

 HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, söz alarak reddi hâkim talebine ilişkin gerekçelerini açıkladı. Yüksekdağ, “İlk duruşmada tartışılması gereken konuşulması ve icra edilmesi gereken şeylerdi. Öncelikle Demirtaş’ın da belirttiği tüm hususlara tamamıyla katılıyorum. Biz burada aslında en baştan itibaren şunu ifade ettik, adil yargılama davası ile karşı karşıya olmadığınız ve aslında usul tartışması da yapmanın zor olduğunu ifade ettik. Reddi hâkim isteklerimizin temel gerekçesi de budur. Eğer burada gerçek anlamda bir hakikati açığa çıkaracak isek, derdimiz öldürülen canlarımızın hesabını sormak ise, her şeyden önce gerçeğe sadık kalmak zorundayız. Şu anda bu duruşmada karşımıza bu şekilsel dayatmaya sürdürmeye çalışıyorlar. Ters dönmüş şekil üzerinden mantıklı bir açıklama yapmamız bekleniyor” dedi.

“Hakkımızda açılan dava siyasidir”

Usulü tartışırken kendilerine dayatılan çarpık gerçeği tartıştıklarını ifade eden Yüksekdağ, “Siyasi iktidar bizim hakkımızda bir siyasi dava açmıştır. Onların açısından bir yargılamadan söz edilebilir. Ama bizim açımızdan meşru değildir. Bu dava bizim açımızdan yargılanmaktan daha çok ifşa etmek ve hesap sormak anlamına gelmektedir. Sayısız mahkemeye çıktım. Bugün de şekli ters çevirmek suretiyle suçlama inadını değiştirerek, bu işe yeniden örnek olarak, önümüze konuluyor. Tüm bu dava süreçlerinde her zaman şunu savunduk. Bu bir yargılama bizim bakımızdan bir hesap vermek hareketi değil, hesap sorma ve toplumdan kaçırılan gerçekleri ifşa etme süreci, bu yargılamanın süreci de böyle olacak. Bugüne kadar toplumdan kaçırılan bir Kobanê gerçeği var. Ama Kobanê kelimesinin altı kazındığında, altında çok güçlü bir tarih yatıyor. Bundan bağımsız bir tartışma gerçeği tercüme edemez. Gerçeğin gözünün içine bakmayan bir yargılama gerçeğe saik değildir” şeklinde konuştu.

“Karşımızda bir hukuk hokkabazlığı var”

Yüksekdağ, reddi hakim taleplerinin gerekçelerine ilişkin şunları söyledi: “Bu iddianamede ile karşımızda bir hukuk hokkabazlığı var. Daha önce yargılandığımız davalar evirilip, çevrilerek bir ucube şekle büründürülmüş hatta delil üretme zahmetine bile girişmeden siyasi iradenin talimatıyla açılan bir dava. İddianameyi hazırlayan savcı o kadar akla ziyan bir şekilde bu iddianameyi hazırlamıştır ki bu iddianameyi ciddiye almak mümkün değildir. Bu iddianame aslında HDP’yi tasfiye operasyonunda geldiği aşamayı biz şöyle tarif ediyoruz. Bize 6 yıldan bu yana her türlü zulmü yapıldı ama her şeye rağmen içeride tutuklu Eş Genel Başkanları ve siyasetçileri olmasına rağmen, HDP siyaseti değiştirmeye, kilit rol oynamaya devam ediyor. Artık bu rolün sona erdirilmesi gerekiyor. Bu iddianamenin kastı budur. HDP’ye yönelik tasfiye operasyonunu vücut bulmuş halidir. Bu zamana kadar bu siyasi tasfiye operasyonu çeşitli yöntemlerle yaptılar ama bugün bu aklı vicdanı siyasi anlayışı tamamıyla ortadan kaldıracak bir zihniyetle bu iddianame hazırlanmıştır.

“Meşru tüm dayanaklarını yitirdiler”

Saray’dan verilen talimat, MHP Genel merkezinde hazırlanan dava yoluyla uygulanmaya konulmaya çalışılıyor. Siyasi iktidar bu dava yoluyla bir seçim kampanyası yürütüyor. Bu zamana kadar seçim kampanyalarıyla HDP’yi siyaset dışı bırakma planları üzerinden kurdular. 2023 seçimlerine gidemeyeceklerini bundan önce halkın güvenoyu ihtiyaçları olduğunu bildikleri için güvenoyunu almak için, HDP’yi siyasi hareket kabiliyetini daraltmak, tasfiye etmek için bu iddianame hazırlanmıştır. Bu aynı zamanda siyasi iktidarın içinde düştüğü çaresizliğinin de ifadesidir. Uzun süredir yargı kararları olmadan kendini doğrulayacak dayanacak hiçbir kuvvet bulamıyor. Hakkımızda yürütülen kara propagandanın doğrulanmasına ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü onların meşruluklarını onayladıkları tek bir yer kalmadı. Meşru tüm dayanaklarını yitirdiler. Ellerindeki tek dayanak, tek kurum yargı kurumudur. İşte bu nedenle siyaset doğrudan yargı üzerinden gidiyor. Siyasi iktidarda kalma stratejisini yargı kurumu üzerinden oluşturmuştur ve kurmuştur. Hiçbir meşru dayanağının kalmadığı yerde bakidir ve bundan sonra da baki olacak bir doğrulamaya ihtiyaç duyduğunda yargıyı kullanıyor. 

“Yapısal bir sorunu tartışıyoruz”

Bu yargılamanın hukuksuzluğu üzerinde durmamızın nedeni budur. Sizin şahsınızla ilgili bir tartışma değil, tek başına yapısal bir sorunu tartışıyoruz. Bu kadar yapısal sorunun olduğu bir ortamda karşımızdaki mahkeme heyetinin bağımsız bir tavır almayacağına dair kuvvetli olağan şüphelerimiz var. Ama iddianameyi kabul aşamasındaki bir takım tutum ve davranışlarımız bu olağan soru işaretlerini de ortadan kaldırmıştır ve şu anda bağımsızlık ve tarafsızlık ile karşı karşıyayız. Bu yargılamanın gerçek anlamda bir yargılama olmadığının da göstergesidir. Siyaset kurumu şuan yargının yönetilmesi ve davaların yürütülmesi üzerinden yürütülüyor. Şuanda Türkiye’de o kadar çarpık bir tablo ile karşı karşıyayız ki neresinden tutacağımızı şaşırıyoruz. Burada yitirdiğimiz canlarımızın katili olmakla, kendi arkadaşlarımızın, halkımızın, yoldaşlarımızın katili olmakla yargılanırken diğer taraftan siyasi iktidarın bakanları, ilgililerin siyaset mafya ilişkileri ortaya çıktı. Bu öylesine oluşmuş bir durum değildir. Bu mekanizmada öyle bir adaletsizlik var ki HDP’lileri istediğiniz kadar linç edebilirsiniz onları katil ilan edebilirsiniz.“

Yüksekdağ’ın sözlerini kesen mahkeme heyeti, reddi hakim taleplerinin söylenmesini istedi. Savunmasını sürdüren Yüksekdağ, konuşmalarının reddi hakim gerekçeleri olduğunu söyledi.

En ufak somut bir delil yok”

Usul ve çelişkileri ifade etmeye çalıştığını dile getiren Yüksekdağ, şöyle konuştu: “Türkiye şartlarında HDP’liler, demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten tüm kesimler sayısız yargılamaya, hukuksuzluğa uğrarken HDP hakkında ‘onların kanlarını akıtacağız’ diye bir çete lideri hakkında soruşturma bile açılmadı. İfade özgürlüğü olarak kabul edildi. Ama Yüksekdağ’ın ifadelerinin hiçbiri ifade özgürlüğü olarak kabul edilmiyor. İddianame o kadar ciddiyetsiz oluşturulmuş ki en ufak bir somut delil bile sunmuyorsunuz. Ama en azından iddianame oluşturulurken iddianameye bakmanız gerekiyordu en başta heyetin gerçek anlamda iddianameye baktığını da düşünmüyorum. Işık hızıyla okunmuş bir iddianamedir.  En basit örneğini vereyim. Benim ifade ettiğimi iddia edilen birtakım konuşmalar bana ait değil. Savcı ‘yüksekleri’ karıştırmış. Figen Yüksekdağ konuşması diye Kamuran Yüksek’in konuşmasın alıp koymuş dosyaya. En az 5 tane haber çıktısı açıklama iddianamenin içine konulmuş. Savcı ‘Yüksekleri’ öyle bir karıştırmış ki aklını mı karıştırmış bilemedim. Ama gerçekten ciddiyetsiz bir iddianame ile karşı karşıyayız. İlk duruşmada en ufak bir söz söyleme hakkımız bile kabul edilmeden özetin özeti çıkarılarak, iddianame kabul edildi. Şimdi bu iddianamenin pirincinin taşlarını nasıl ayıklayacağınıza dair soruların cevabını vermek durumundayız.

“Talimatı Devlet Bahçeli verdi”

Ama mahkeme heyetinin bu yönde bir çabasını göremiyorum. Ben burada ilk duruşmada kaç defa düğmenin kapatıldığını hatırlamıyor. 10 dakika mahkeme ile bağlantı kuramadık. Birinci duruşmadaki tablo öyle bir tabloydu ki orada gerçek bir yargılamanın çıkmayacağı belliydi. Bizi yargılamanın, bizden hesap sormanın talimatını Devlet Bahçeli verdi. Bunun dışında bizim dışımızda herkes konuşurken; bizi linç ederken biz bir söz söyleme hakkına sahip olamadık ilk duruşmada. Neden bu davanı 6 yıl sonra açıldığına yanıt arıyorum. Bu davanın 6 yıl önce açılmamasına, soruşturmanın genişletilmemesine iktidarda da savcı da cevap veremiyor. Bu kadar organize bir suç işleme sürecinin bazı şeylerinin geride kalmasını görmüyoruz. Özrü kabahatinden büyük bir siyasi iktidar anlayışı var. Aynı şeyleri yargı kurulları söylüyorsa zaten bırakın bu konudaki sorunu çok daha büyük bir suçun ifşasıdır. Bağırma çağırma dışında da bu yitirilen canların ölümü için bir şey yapmamışsınız. Hukuki bir saik ile baksaydılar o zamandan bu yana araştırılmış olacaktı.  6 yıl önce soruşturma önergeleri, kanun teklifleri verdik. Bunlar araştırılması gerekiyor dedik. Biz olağanca açık ve net olurken, siyasi iktidar bunu yapmadı. Siyasi iktidar bilinçli ve kasıtlı olarak, bu suçların üstüne oturuyor. Bu suçların faili olduğu gerçeğini kaçırmak için bunları yaptı.  6 yıl sonra bu davanın başlamasının esas nedeni budur.

“Ahlakla değil ahlaksızlıkla karşı karşıyayız”

Heyetinizin davadan çekilmesini istememizin en önemli nedeni siyasi saiklerle bu davanın açılmasıdır. Bağımsız bir mekanizma ve bağımsız bir kurumsal yapı Türkiye’de kalmamış. Bağımsız ve entegre olabilecek tek mekanizma hukuk mekanizmasıdır. Hukuk mekanizmalarının kararları tanınmıyor, hatta AYM karar verdiği zaman, AYM’den hesap soruluyor. Uluslararası yargı kurumlarıdır, AİHM kararlarıdır, bunlar çok temel yargı kurumlarıdır. Kendi içinde bağımsız ve hukuka uygun yargı kurumlarıdır. Şu an her şey gösteriyor ki Türkiye'de yargı bağımsız bir mekanizmaya sahip değildir. Bu başlı başına bir reddi hakkim gerekçesidir. FETÖ döneminden yargıya sızdırılmış bir ajandır. Bu davada çok açık bir biçimde ve inandırıcı olma kaygısı gütmeden dava hazırlanmıştır. İddianame savcısı öyle bir hale gelmiş ki aklını yitirmiş. Biz şu an bir ahlakla değil ahlaksızlıkla karşı karşıyayız. Bu bir ahlaki yitimdir. Ne kadar mesnetsiz ne kadar hukuksuz ne kadar rezaletle karşı karşıyayız.

“Milli birlik adı altında bir darbe yargılaması oluyor”

İddianamenin içeriğine bakın, mantalite çerçevesine bakın. Yassı Ada yargılanmasının 21’nci yüzyılda kopya edilmesini görüyoruz. Biliyorsunuz; Yassı Ada davasında siyasi iktidar kendini hep mağdur olarak görerek, 20 yıldır bunun ekmeğini yiyor. Yassı Ada’danın sonucunu sadece 3 siyasetçinin, başbakanı yargılaması değildir. Türkiye’nin tarihi ortadır. Hukuksuzlukların hiçbirinin yapanın yanına kalmadı. Hukuksuzlukların hiçbiri yönettiği sonuçlardan bağımsız ele alınmadı. 1924 Anayasası çiğnenmiştir, siyasetçiler yargılanmış, idam edilmiştir. Mili birlik vurgusu adı altında bir darbe yargılaması oluyor. Aynısını ikinci defa HDP davasında yapıyorlar. Bir heyetin soru sormaması bir darbe yargılamasının ilanıdır. Adnan Menderes bu yargılamadan yargılandı aynı anlayışla HDP’liler yargılanıyor. Bugün sorarsan bu memlekette darbe yok derler. Hani nerde darbeciler? Hayır kardeşim bu memlekete darbe var. Siyasetçilerin, Meclis’ten alınıp yargılandığı ceza verildiği bunun için anayasanın çiğnendiğinde darbeciler yapmış bugün AKP ve MHP saray iktidarı yapıyor.

“Halkın yargısı işlemeye devam edecek”

Siyasi iktidar bizden intikam almak istiyor. Siyasi iktidar HDP’yi kapatarak, bizi suçlu ilan ederek, kazanmak istiyor. Seçimlere böyle girmek istiyor. Yargı kurumunu da sizi de buna alet ediyor. Yıllardan beri yaklaşım budur. Yargı siyasetin figüranına dönüştürüldü. Şu an figüranda değil dublör durumunda siyasi iktidar kendisi oynamak istemediği rolü yargıya oynatıyor. Bu flimin baş rol oyuncusu benim ama sen dublörsün sen oynayacaksın diyor. Yani yapmak istemediği işleri onun bekasını güvence altına almaya zorlayan bir kurumsal yapıya dönüştürülmüştür. Bizim davamız bunun laboratuvarı gibidir. HDP davaları laboratuvar olarak kullanılmıştır ama bugün bu davanın da laboratuvar olarak kullanılmasına asla ama asla izin vermeyeceğiz. Ancak yargılayan taraf olabiliriz. Halkımız için ve hakkımız için hakikatin katledilmesi karşısındaki mücadele içinde de bundan sonraki aşamalarda da duruşumuz koruyacağız. Heyetinizin de siyasi iktidar figüranı olma rolünü reddetmelisiniz. Siyasi iktidar tarafından yapılan bu büyük kapsamlı tezgahın reddedilmesi Türkiye’nin yakın geleceği bakımından kritik bir nokta burada herhangi bir yargılama yapılmıyor. HDP Türkiye’nin geleceğinde ne kadar kritik bir yerde duruyorsa bugün sizin tavrınızda Türkiye’nin geleceği açısından kritik bir yerde duruyor. Bu nedenle siyasi iktidar oyunlarının parçası olmadığımız gibi buradaki oyuna da dahil olmayacağımız çok net belirtiyoruz. Hesap sorma kararlılığımızdan da vazgeçmeyeceğiz. Talebimiz bu davadan çekilmenizdir. Bu dava hakkında yapılması gereken en doğru şey halkın yargısına bırakmaktır. Halkın yargısı siz bunu yapsanız da yapmasanız da devam edecektir. Yargı sadece adliye binalarında olmaz, yargı halkın hafızasıdır, vicdanıdır, aklıdır. Halk kendi cenahından bu yargılamayı bu hakikat yargılamasını yapmaya devam edecek sizin de yapmanız gereken şey de sizin çekilmenizdir bende reddi hakim talebimi burada sözlü olarak yapıyorum.”

Mahkeme başkanı siyasetçilerin ilk duruşma gününü 25 Nisan Pazar Günü’ne vermesinin gerekçesini, “Masamda bulunan takvimin günleri ve ayları gösteren kısmına baktık oradan kaynaklanan bir insani hatadır. Başka bir durum aramaya gerek yok” dedi.

Sebahat Tuncel: Bir kez daha erkek yargının ne demek olduğunu gördük

Duruşma, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in savunmasıyla devam etti. Reddi hakim taleplerinden önce 26 Nisan’da görülen duruşmaya ilişkin konuşan Tuncel, yargılamada bir kez daha erkek yargının ne demek olduğunu gördüklerini belirtti. Mahkeme heyetinin kendisindeki iktidarı kötü kullandığını anlatan Tuncel, “Bizler Kürt kadın siyasetçiler olarak bu salonda buna bir kez daha maruz kaldık. Sözümüzü dinlemeden kesme, bizim üzerimizde iktidarı, teknolojinin üstünlüğünü kullanmanız herhangi bir yaklaşım değil aslında bir güç bir erkeklik göstergesidir. Mahkeme heyeti ‘benim borum öter’ dedi aslında. Bu kadar 6 milyon oy almış bir siyasi partinin yöneticilerini getirmişsiniz buraya. Dinleme zahmetine bile katlanamıyorsunuz. Savunma yapan arkadaşlarıma söz vermediniz, bizi savunmasız bıraktınız, güvencesiz bıraktınız. Herkesin kendisini güven içinde hissedebileceği sağlıklı bir ortamın yaratılması sorunu bize ait değil, size aittir.  Ama siz bunu gerçekleştirmek yerine bir güç gösterisine girdiniz. Bunun problem olduğunu düşünüyorum tabi anlıyorum çünkü bu ülke böyle yönetiliyor artık. Örneğin Erdoğan kalktı bir gece İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırıldı, bir gece Kulp’u başka bir yere bağladı. O kadar çok erkek olma durumu hücrelerine sinmiş ki devletin tüm kurumlarında bunu görüyoruz, o yüzden şaşırmadık” ifadelerini kullandı.

“Devlet şiddetiyle karşı karşıyayız”

Sincan 3 Nolu Kadın Kapalı Cezaevi girişinde kendisine “çıplak arama” dayatıldığını ve kabul etmediği için hakkında soruşturma başlatıldığını anlatan Tuncel, “Sürekli bir devlet şiddetiyle karşı karşıyayız. Bu devlet şiddeti ile karşı karşıya olduğumuzun hep altını çizmek isterim. Başlangıç sonucu belirler. Siz öyle bir başlangıç yaptınız ki buradan bir adalet beklemek mümkün değildir” dedi.

“Tek rejim adamı inşa ediliyor”

HDP eski Eş Genel Başkanlarının reddi hakim gerekçeleriyle durumu iyi anlattığını ifade eden Tuncel, savunmasını şöyle sürdürdü: “İki eş başkanımız durumu çok iyi ifade etti. Demirtaş ‘yalan’ dedi. Figen başkan da ‘hakikat’ dedi. Bu iki kelime aslında gerçeğimizi ifade ediyor. Neden buradayız? Kürt kadın siyasetçileri, Kürt siyasi hareketinin, demokratik sol hareketten insanları burada.  Çünkü bu kadar çeşitlilikten oluşuyoruz. Neden burada olduğumuz anlamak lazım. Çünkü 2015’te başladı. Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını anlıyorum çünkü 2015’ten bu yana rejim değişikliğine gidildi. İkinci Cumhuriyet inşa ediliyor, saray rejimi, tek adam rejimi inşa ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kurulduğu zamandan bu yana demokratikleşme yerine totaliter rejim kuruluyor. Bir yalan üzerinden iki şiddet üzerinden. Yalan onlar için bir hayat biçimi. Hitler faşizmine bakın, Mussolini’ye bakın, hepsinin yaptığı temel şey yalanı kullanmak. İkincisi şiddet uygulamak. Şiddeti kendi muhaliflerine uyguluyorlar. Kürtlerle birlikte hareket edenlere uyguluyor. 2015’ten bu yana Türkiye bir rejimin değişikliği var. Bu rejimin önündeki tek engel Kürt hareketi ve onunla beraber hareket eden güçler. Kendi önünde engel olan faşizme barikat kuran demokrasiyi, özgürlükleri, halkların kardeşliğini savunan bir yerden geliyoruz biz. O yüzden iktidarı ben anlıyorum. Çünkü iktidara ‘bizim Türkiye halklarına eşit, özgür bir yaşamı savunmamız’ engel. Çünkü bir gece İstanbul Sözleşmesini kaldırmak istiyor, Diyarbakır ilçesini kaldırıyor bir gecede bir şeyler yapıyor.

Dünya örneklerindeki yasaları ne yapacak askıya alacak. Siz bize kaç gündür CMK diyerek, baskı uyguluyorsunuz. Anarşist Çiftlik diye bir kitap var. Hayvanlar yaşam alanını ele geçiren şirketi ele geçiyorlar ve şirketin CEO’su diyor ki;  ‘benim yaptığım her şey yasal’.  ‘Beni yargılarken yasaları dikkate alın’ demiyor. Onları yargılayanlar diyor ki; ‘biz yasaları değil adaleti dikkate alırız.’ Çünkü yasaları tarih boyunca kapitalistleştiler. Şu an yasa kimi koruyor şu an bizi korumuyor, benim yasal haklarımı korumuyor. Siz anayasayı kendinize göre yorumluyorsunuz.  Aslında faşizm inşası sürecinde bütün yasalar anayasalar olmaz. 0 zaman ne olur iktidardakiler kendi yasasını oluşturur; işte Almanya'da Führer, Türkiye’de reis sözünü koyar.

“Kimden taraf bakıyorsunuz”

Bizim odanızdaki sağ köşede duran mavi klasörlere bakma durumumuz yok, bu kadar hakim olduğunuza göre de okumuşsunuzdur. Ama siz kimden taraf bakıyorsunuz? Totaliter rejimlerinde Hannah Arendt çok güzel bir şey söyledi. Totaliter rejimlerde en temel özellikler bir bireyi yurttaşlıktan çıkarmaktır.  Siz bizi yurttaşlıktan çıkarmışsınız, hukuki korumadan çıkarmışsınız, biz aslında hukuki yargılamadan yoksunuz. Bu iddianamelerin hiçbirinde ne benim ne de arkadaşlarımın hakkında bir tane lehte delil yok. Ben tutuklandığımda DBP Eş Genel başkanıydım. Aynı zamanda HDP’nin de kurucu üyesiyim.

“Gerçeğinde ortaya çıkmak gibi bir huyu var”

Hiçbir arkadaşımız lehine bir tane delil bile toplama gereği duymamışsınız. Cumhurbaşkanı size çok önemli bir görev verdi. Ya taktir edileceksiniz ya da aforoz edileceksiniz. Demokratik, hukuk devletinden yanaysanız demokratik hukuk normlarını uygulamak zorundasınız. İdare hukuka uygunluk bakımından denetler. Hukuk dışına çıktılar mı çıkmadılar mı diye denetler. Burada birçok polis var.  Polis faşist rejimlerinde vardır. Yargıdan bağımsız mafya liderinin İçişleri Bakanıyla kurduğu ilişki konuşuluyor şimdi.  Birbirlerine düştüler bunu nereden alıyorlar. Sizin iddianamedeki göreviniz Kürt siyasetçilerini, AKP, MHP’ye alternatif olacak ve Türkiye’de demokrasiyi inşa edecek bir şeyi nasıl engellemek için yalanı kullandınız. Gerçeğin de ortaya çıkmak gibi bir kötü huyu var. Ne olursa olsun ortaya çıkar. Biz işte gerçeğin sesiyiz o yüzden siz sesimizi duyulmasını isteriz. Karanlıkla beslenenler ışıktan korkarlar o yüzden bizden korkuyorlar. Bizleri konuşturmak istemiyorsunuz baskı uygulamıyorsunuz bu açıdan görevinizi iyi yapıyorsunuz.

“Bu mahkeme IŞİD’i savunuyor”

Hak hukuk önemli değil CMK’yi da ezberlemişsiniz. Burada olmamızın temel nedenlerinden birisi Kürt meselesi. Kürt meselesi mahkeme salonlarında değil müzakere salonlarında çözülecek bir mesele. Ama Tayyip Erdoğan 2015'te müzakere masasını devirdi o dönemde rejimin inşasının başladığı dönem sayın Öcalan'a diyalog sürecinin devam ettiği toplumun büyük bir desteğinin olduğu çözüm sürecinde böyle bir dönemde AKP Dolmabahçe Mutabakatı’nı yok saydı. Sayın Öcalan üzerinde ağır tecrit koşulları devam etti.

Bu tecrit ortadan kalksın diye daha öncede açlık grevleri yapıldı ve bu ülkenin Adalet Bakanı  ‘yasalar uygulanıyor’ dedi. Bu nedenle 6 yıl sonra dosya çıktı. Dosyanın Kürt sorunuyla bir bağlantısı var. İddianameyi hiç okudunuz mu? Bu iddianame, bu mahkeme IŞİD’i savunan konuma gelmiş. Bu ülkede onlarca insanın ölümüne neden oldu. Bu savunmayla bize IŞİD’ i savunuyorsunuz. Siz bize ‘niye Kobanê halkı ile dayanıştınız, niye oradaki halkı, Kürt halkı oradaki Aleviler, Ermeniler, mücadele edenler IŞİD çetelerine karşı direniyor, insanlığı savunuyor’ diyorsunuz bize. Bu mahkemelerde biz insanlıktan, demokrasiden, özgürlüklerden yana her şeyi savunacağız. İnsanlar katledildi, kadınlara tecavüz edildi, kadınlar köle pazarlarında satıldı, insanların kafası kesildi. IŞİD’i eleştirecek tek bir cümleniz yok. Yaptığımız açıklamaları getirmişsiniz. Ve bu arkadaş görevini iyi yapmamış. Benim adıma bazı açıklamalar olmuş onu da delil olarak koymuşsunuz. Bir haber var, Sebahat Tuncel, Ayla Akat, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş hakkında hangi haber çıkıyorsa ANF’ deki. ANF olmazsa  bu iddianame de olmaz.

“Mücadele eden kadınları yargılıyorsunuz”

Ama iddianamede bütün dünyanın ayakta alkışladığı 1 Kasım Dünya Kobanê günü ilan edildi Türkiye'de 1 Kasım'da seçim yapıldı.  Bütün dünya ayakta alkışlarken, sizin mahkemeniz insanlık suçu işleyenlere karşı bir laf söylemedi. Bizim yaşadığımız şey 12. yüzyılda başlayan cadı avlarına benziyor. Biz de günümüzün cadısıyız. Bu  kadının bedeninin sömürülmesi vs. 6 milyon kadın öldürülüyor ve kadınlara cadı olduklarına dair iftiralar atmaya çalışıyorlar ve o dönem kimler birlikte çalışıyor. Cadı avının da bir mesaisi var. Ekonomisi de var. Milyonlarca kadın cadı diye yakılıyor. Siz bir şekilde yakmıyorsunuz ama yargısız infaz yapıyorsunuz. Bugünün kadınlarını, barıştan yana olan, kadın erkek eşitliğinden yana olan, bunun için mücadele eden kadınları yargılıyorsunuz. Benim burada olmamın temel nedenlerinden biri sizin yüce yorumunuz. Eşbaşkanlık konusunda çok mücadele ettik iyi ki yaptık iyi ki bu ülkede erkek egemen siyaseti değiştirdik. Soylu da eşbaşkanlığı hedef aldı kadın düşmanı bir iktidar var. Kadınların kendi ayakları üzerinde durmasını yargılıyorsunuz. 

“Siyaset yasağı istenenlerden 260’ı kadın”

HDP’nin kapatılma davasına bakın, siyaset yasağı istenenlerden 260 tanesi kadın. Yerel yönetimlerde, kurumlarda kadınlar hiç yokken siz HDP’den bu kadar kadını siyaset dışı bırakmak istiyorsunuz. Burada da bizim kadınlara dair yaptığımız tüm çalışmalarımızı suç olarak göstermişsiniz. Demek ki gerçekten görevimizi doğru yapmışız ve sizi rahatsız etmişiz ki bizi yargılıyorsunuz. Buradan baktığımızda erkek yargı mahkemenin başladığı günden itibaren sözümüzü kesen erkeklik olgusu üzerinden gerçekleştiren bir durumla karşı karşıyayız. Adalet çıkmaz zaten, hele hele kadınlara hiç çıkmaz. Saçınız uzun kadınlarla empati kurabilirsiniz ama zihniyet aynı değil. 

“Faşizmin inşasına izin vermeyeceğiz”

Eşbaşkanlarımız daha hukuki terimlerle reddedilme talebini ifade ettiler. Ama şunu söylemek isterimi ki, Türkiye’de faşizmin inşasına izin vermeyeceğiz İsterse mahkeme salonunda, ister sokakta. Bu tip yöntemlerle bizi mücadelemizden vazgeçiremezsiniz. Kendi durduğumuz noktada mücadelemizin doğruluğuna hep inandık.  Uzun tutukluluğu uzatma hali var. İktidarın istediği bir şeyle karşı karşıyayız. Biz hep kendi durduğumuz noktada kendi ilkelerimizle mücadelemizi savunduk. Bunun da bedelini ödemek gerekirse öderiz. Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız ama sizin için çok da emin değiliz. Bir gün demokrasi geldiğinde aynı kararlı duruş ve başınız dik savunabileceğinize de emin değiliz.

“Özgürlük inancımızı sürdürüyoruz”

Bugün 18 Mayıs. Türkiye'nin siyasi tarihine baktığımızda neden bu süreçler yaşandı? Diyarbakır Zindanında 4 siyasetçinin kendini yaktığı gün. Esat Oktay’ın uygulamalarına karşı kendi bedenini ateşe verdiklerinde ateşi harlayın diyorlardı. O kadar çok zulüm var ki buna karşı bedenini ateşe vererek karşılık verdiler. İbrahim Kaypakkaya işkencede öldürüldü. O günden bugüne biz Türkiye'de ne Kürt meselesinde yol alabildik tabi ki biz aldık ama devlet açısından almadı hala inkar ret politikalarını devam ediyor bu Türkiye’yi bir yere götürmedi. Türkiye’de darbeler dinamiği devreye konuldu. Bir yerde sizin oturduğunuz yerde oturanlar da bizi yargıladı ama onları da siz yargıladınız çünkü onlar da hukuka uymadılar. Siyasi iktidarın dediğini yaptılar. Biz yine durduğumuz noktadayız. Tabi her zaman yargılanıyor olmak iyi değil ama biz mücadelenin kazanacağını, Kürt halkının özgürlüğüne kavuşacağına olan inancımızı sürdürüyoruz. Bütün bunları düşündüğümüzde görece yapmışsınız ama bu göreviniz toplumsal barışa bir şey katmıyor.

“Bizin derdiniz adil yargılama değil”

37 can öldürüldü bize saygınız yoksa onlara olsun.  Onlar yoklar artık siyasete konu yapılacak bir konu değil. Siz kendi evladınıza bakın bu mahkemenin bize karşı değilse de Türkiye halklarına karşı gerçeği açığa çıkarma sorumluluğu var. Ahlaki ve vicdani olanı toplum açığa çıkarır. Bizi hukuki olmaktan çıkardınız klasik anlamda suçluymuşuz gibi lanse etmeye çalışıyorsunuz ama bari o insanların ölümünden sorumlu olanları gerçekten bulmak zorundasınız. Siyasi iktidarın sorumlu olduğunu söyledik bir kez daha söylüyorum orada sorumlu olan iktidardır. Niye yargılanmıyor dönemin İçişleri Bakanı, niye burada değil. Sizin derdiniz adil yargılama değil sizin derdinizi AKP, MHP’yi 2023’e hazırlamak.  HDP’yi tasfiye etmek. Arkadaşlarım hakkımda tahliye talebinde bulunuyorum kendi hakkımda bulunmuyorum. Sizin yerinize gelecek olan ne kadar iktidardan bağımsız hareket edecek bu ayrı. 70’li yıllarda söylenen bir şarkının sözü var; ‘egemen sınıfın temsilcisiniz bırakın bizi halk yargılasın.’

Kobanê Davası’nın ikinci duruşmasında, avukatların taleplerine rağmen siyasetçilerin tutukluluk incelemesi yapılmadan 20 Mayıs’a kadar ara verildi.