Günün Portresi: Naciye Hanım
Naciye Suman ya da herkesin tanıdığı adıyla Naciye Hanım tarihe ilk Müslüman kadın fotoğrafçı olarak geçti. O hem kadınların fotoğraflarını çekti hem de onlara çekimlerle ilgili dersler verdi.
1881’de Üsküp’te dünyaya gelen Naciye Hanım, asker bir ailenin çocuğuydu. Henüz 22 yaşında Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey ile evlendi. Bu evliliğinden üç çocuk dünyaya getirdi. Balkan Savaşı’dan sonra ailesi ile birlikte İstanbul'a göç etti. İstanbul’da Beşiktaş, Yıldız’daki Saitpaşa Konağı'nda yaşadı.
Savaştan sonra da bir süre Viyana’da kaldı ve bu sırada fotoğrafçılığı öğrenen eşi İsmail Hakkı Bey, İstanbul'a geldikten sonra yaşadıkları konağın çatı katını fotoğraf stüdyosu haline getirdi. Naciye Hanım fotoğraf çekmeyi eşinden öğrendi. 1’nci Dünya Savaşı’nda eşinin cepheye gitmesinin ardından ailenin geçim sıkıntısı çekmesi üzerine 1919'da evinin çatı katında bir fotoğrafhane açtı. Buraya “Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi” ismini verdi. Bir süre sonra düğünlerden saraya uzanan bir yelpazede fotoğraflar çekmeye başladı. Kadınlar, Naciye Hanım'ın karşısında rahatlıkla yüzlerini ve omuzlarını açıp, saçlarını dökerek poz verdiler. Bu özel fotoğraflarını, cephede savaşan eşlerine, özlem dolu mektuplarıyla birlikte gönderirler.
Savaşa katılamayan eşi ile birlikte çalıştılar ve stüdyolarını Beyazıt’ta bir apartmana taşıdılar. Savaşın ardından eşinden ayrıldı. Fotoğrafçılığı tek başına sürdürdü.Soyadı Kanunu’ndan sonra oğlunun aldığı “Suman” soyadını kullandı. 23 Temmuz 1973'te hayatını kaybetti.
Naciye Hanım’ın resim arşivi günümüze ne yazık ki ulaşmamıştır. Naciye Hanım’ın fotoğraf stüdyosunun adı olan, Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi - Naciye damgasını taşıyan sadece altı tane fotoğraf, Gülderen Bölük koleksiyonunda bulunmaktadır.
Naciye Hanım’ın, kadınlara fotoğrafçılık dersi de verdiği kadın tarihi araştırmacısı Serpil Çakır ve fotoğraf tarihi araştırmacısı Seyit Ali Ak’ın çalışmalarında belirtilmiştir.
“-Birinci Dünya Savaşı başladı ve kocam cepheye gitti. Üç kızım, bir oğlum, annem, üç evlatlığımız, ninem ve evde bize hizmet eden dört, beş askeri geçindirmek mecburiyetinde idim. Savaş yıllarında, paramız tükendi ve ailemden kalma gümüş bir tepsiyi satmak zorunda kaldım. Ama önemli bir karar almama da sebep oldu. "Ben insan değil miyim, ben hayatımı kazanamaz mıyım, çocuklarıma bakamaz mıyım? İlla ki bunları satarak mı yaşayacağız" dedim ve ertesi günü bir fotoğrafhane açmaya karar verdim. Zaten çatı katındaki çamaşırlık, kocamın fotoğraf merakı yüzünden bir stüdyoya dönmüştü. Burası camlı bir bölümdü ve fotoğraf çekimi esnasında kocam, camlardaki perdeleri bir sopa yardımıyla çekerek ışığı yönlendirirdi.
-Kadınlar, fotoğrafhanemde çektirdikleri fotoğraflarını, cephede savaşan eşlerine gönderirlerdi. (Naciye Hanım)”