Ebelik: Tarihin en eski mesleği nasıl değersizleştirildi?

Tarihin en eski mesleklerinden olan ebelik, insanlığın var oluşundan bu yana süre gelir. Ancak bu kadim meslek Türkiye’de yıllar içinde güvencesiz, düşük ücretlere mahkum edildi ve görmezden gelindi.

SERPİL SAVUMLU

Haber Merkezi- Tarihin en eski mesleği sayılan ebelik kadınlara doğurganlık çağı boyunca destekleyici bakım verme sanatı olarak bilindi ve önemli bir toplumsal yere sahip oldu. Kimi zaman tedavi edici rolleri yüzünden “cadı- büyücü” olarak anıldılar ve yakıldılar. Onların tüm kültürlerde insanlığın devamı için harcadıkları çabaları yıllar içinde görünmez oldu. Ebelik mesleği nasıl doğdu? Tarih boyunca rolleri nasıl değişti? Nasıl görünmezleştirildi? Haberimizde bu sorulara odaklanarak ebeleri anlatacağız.

İnsanlığın varoluşundan beri süre gelen ebelik, toplumda tarih boyunca saygı gören bir meslek olarak yerini aldı. Kadının, ailenin ve toplumun sağlık danışmanları da olan ebeler bir insanın dünyaya gelme sürecinde en büyük yardımcı olduğu için tanrıça gibi görülerek kutsanırdı. Doğum öncesinde ve sonrasında ailenin yanında olarak, onları eğiterek bilinçlendiren ebeler sağlıklı kuşakların oluşmasına katkı sağladığı için önemli bir rol üstlenirdi. Bu meslekle ilgili bilinen ilk kaynaklar M. Ö. 5000’li yıllara dayanıyor.

Bu tarihlerle ilgili kalıntılara bakıldığında çömelmiş ıkınan kadınlara ve onlara yardım eden ebe resimlerine tanıklık ediyoruz. İncil’de de ebelikten bahsedilir. Yine Musa Peygamber’inde ebelerin kutsallığı anlatılır. Eski Yunan’da ise hipokratın bazı doğumlara yardım ettiği bu nedenle de ona “erkek babaanne” denildiği bilinirdi. Bunun dışında Kaho’ nun da MÖ 2000’li yıllarda ebelerden bahsettiği söylenir. Ayrıca Eski Mısır’da kral Pharaol’un da ebeler Pua ve Shifra’ ya emirler verdiği gözlenir. Yine Sümerler’ de Kraliçe İnanna (İ.Ö. 2300) şifa-sevgi ve doğum tanrısı olarak bilinir. Ebelik mesleği tarih boyunca anneden kıza geçen bir mesleğe dönüşmüş. Kadınlar birbirlerini usta çırak ilişkisi ile eğitmiş.

Ebelik alanında yaşanan gelişmeler; toplumda kadına verilen değere göre paralel olarak ilerliyor. Kadının ikinci sınıf insanı olarak görüldüğü Orta Çağ’da özellikle kilisenin etkisi ile acı çekerek doğum yapmanın kadına verilen bir ceza olarak görülmesi ebelik mesleğine büyük zararlar vermiş. Yine bu dönemde ‘cadı-büyücü’ gibi yaftalamalara bağlı olarak yakılanların büyük çoğunluğu kadın ve bu kadınların önemli bir kısmı da ebeler. 

Türkiye’de ebelik tarihi

Osmanlı’da “anne olmanın kutsallığı” ile birlikte, ebeye olan bakış açısı da bu yönde şekilleniyor. Osmanlı’da kadınların sağlık alanındaki ilk mesleği ebelik. Bu dönemde doğuma kadınlardan başka kimsenin dâhil edilmediği, kadının erkeklerden kaçması ve örtünmesi gerektiği düşünüldüğü için ebelik, anadan kıza ya da yetenekli ve güvendiği başka bir kadına usta-çırak şeklinde geçen görgü ve deneyime dayanan geleneksel ve kadınlara has bir meslek olarak görülmüş.

Tanzimat dönemine gelindiğinde kadınların eğitime başlaması ise ebelik sayesinde gerçekleşiyor. Türkiye’de ebelik eğitiminin tarihi 1842 yılında ilk defa “Ebelik Eğitimi Programı” kurslarıyla başladı. Cumhuriyet’in ilanından itibaren ise sağlık hizmetleri yasası ile devletin görevleri arasında kabul edildi. Yine yasa ile sağlık hizmetleri yürütme görevi Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı’na verildi. Ebelere olan ihtiyaç köylerde daha fazla olduğu gerekçesiyle Milli Eğitim Bakanlığı, Köy Enstitüleri’nde bir de ebelik dalı oluşturdu, fakat enstitülerin daha sonra kapatılmasıyla bu eğitim son buldu. 

Ebeler sağlık alanı dışına itildi

Cumhuriyet’in ardından ebelik eğitiminde ve mesleğin profesyonel bir kimlik kazanmasında iyi bir mesafe alınamadığını ve hatta bu noktada başarısız olunduğu anlaşıldı. Varılan noktada diplomalı ebeler, hekimlerin kontrolü altında mesleki bağımsızlıklarını yitirdi. Mahallî /geleneksel ebeler ise mesleğin icrası için gerekli hukuki koşulları sağlayamadıklarından sağlık sistemi dışına itildi. Hâlbuki sağlık alanında insan gücü ile ilgili büyük sorunların yaşandığı bu dönemde, mahallî/geleneksel ebelere, kadın-doğum ve yenidoğan-çocuk sağlığı konularında temel bilgilendirmeler yapılarak, sisteme dâhil etmek daha sağlıklı bir adım olabilirdi. Ebelerin nitelikli bir şekilde eğitimi, mesleğin gelişiminin ve sayılarının artırılması önündeki en büyük engellerin biri de mali yetersizlik olduğu gözlemlendi. Bu durum nüfus politikalarının önemli bir ayağını oluşturmasına rağmen,  ebeler için bütçeden gerekli olan kaynağın ayrılmadığı görüldü. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplum sağlığının yükseltilmesinde ve sürdürülmesinde ebelerin çok ciddi bir rolü ve sorumlulukları var. Öyle ki ebelerin eğitimi ve mesleki gelişimi konusunu, nüfus politikalarından bağımsız değerlendirmek olası değildi.

Mesleğin bağımsız olarak gelişmesi engellendi

Ebeler bir süre sonra bir sağlık memuru gibi çalıştırıldılar. Yeni doğanları kaydetmek, halkın genel sağlık sorunlarıyla ilgilenmek, çocuklara aşı yapmak gibi görevleri yerine getirdiler. Erkek egemen anlayışı içinde şekillenen sağlık sisteminde ebeler, erkek hekimler tarafından eğitilir ve onların kontrolü altında mesleklerini icra ederlerse ancak o zaman başarılı olabilirlerdi. Yani ebelik, gelişmek için erkek hekimlere muhtaç olan bir mesleğe dönüştürüldü. 1922 yılına kadar kadınların tıp eğitimi alması yasak olduğu için, ebeleri yetiştirecek kadın hekim de yoktu. Genel olarak değerlendirildiğinde hem bürokratlar hem de hekimler arasında yaygın olan bu düşünce, ebelik mesleğinin bağımsız olarak gelişmesini engelledi.

Ebeler pasif duruma getirildi

Türkiye’de doğum hızı, genel doğurganlık hızı, bebek ölüm hızı ve anne ölüm hızı oranları halen yüksek. Bu nedenle de ebe gereksinimi oldukça fazla. Tüm dünyada uygulanan neoliberal politikaların sonucu sağlık alanında yapılan “reformlardan” ebelerde nasibini aldı. Özellikle Türkiye’de AKP’nin sağlıkta dönüşüm programıyla ile birlikte uygulanan aile hekimliği modelinde ebeler ‘aile sağlığı elemanı’ olarak nitelendirilerek mesleki kimlikleri yok sayıldı. Görevleri ise herhangi bir sağlık çalışanının yapabileceği düzeye indirgendi.

Hak ettikleri değeri alamıyorlar

Ebelerin çalışması aile hekimi inisiyatifine bırakıldı. Öte yandan asistanların olmadığı kurumlarda ebelerin yaptırdığı doğumlar performans nedeniyle hekimlerin üzerinde görünmeye başlandı. Doğumhaneler 7/24 kesintisiz acil hizmet veren birimler olmasına rağmen nöbet ücretlerinde ebeler özellikle birim farkından yararlanamadı. Bugün ebelerin en büyük sorunları arasında ise tanımlanmış yetkileri olmasına rağmen bağımsız rollerini ve mesleki otonomiyi yeterince kullanamamaları yer alıyor. Bu durumda mesleklerinde ilerleme ve vasıfsız kalmaları durumunu yaratıyor. 100 bin kişiye düşen ebe ve hemşire sayısı OECD ülke ortalaması bin 25 iken Türkiye’de bu sayı 272. Her gebeye bir ebenin düşmesi gerekirken ülkede ebeler yardımcı sağlık personeli olarak görülüyor ve hak ettikleri değeri alamıyorlar.