Bir isyan tufanı: Üveyş Öcalan

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, annesi Üveyş Öcalan’ın yaşamını yitirişinin üzerinden 30 yıl geçti. Üveyş Öcalan, başkaldırısıyla Kürt kadın özgürlük mücadelesine de ilham oldu.

Haber Merkezi- Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, binlerce yıllık erkek egemenliğin boyunduruğu altındaki kadınlığı ve köleliği çözümlerken ve kadınların özgürleşme yol, yöntemlerini değerlendirirken hep annesi Üveyş Öcalan’dan ilham almış ve onun isyancı, bildiği doğrulardan vazgeçmeyen, mücadeleci kişiliğinden bahsetmiştir.

Abdullah Öcalan annesinin ‘kavgacı’ oluşunu vurgular ve şunları söyler;

“Anamın büyük mücadeleci olduğunu biliyorum. Kavga etmeyi bana erken yaşta öğretti. Hala etkilerini taşıyorum. Anam bana şöyle bir duygu kazandırdı. Bana sığınarak, hep benden destek alarak, yardım görerek, öyle ağlayıp sızlayarak yaşayamazsın, mutlaka bir cevabın olacak. Çok ilkel de olsa, bu bir öç alma veya bir yetişme duygusu gibi oluyor. Annem tam bir isyan tufanıydı. Kimseye boyun eğmezdi. Kadın-erkek fark etmezdi, üstüne yürür, hesabını sorardı.”

Üveyş Öcalan, Riha’nın (Urfa) Xelfetî (Halfeti) ilçesine bağlı Amara (Ömerli) köyünde Kürt bir baba ve Türkmen bir annenin çocuğu olarak 26 Kasım 1918 tarihinde dünyaya gelir. Çocuk yaşlarında komşu köylerinden tanımadığı birisi ile evlendirilir. Evli olduğu erkek, bir kadını katleder ve o dönemin gerici feodal baskılara karşı durarak mahkemede evli olduğu erkek aleyhine ifade verir. Bu olayların ardından köyüne geri döner ve Ömer Öcalan ile evlenir. Nevde, Binnaz, Havva, Eyne, Fatma, Abdullah, Mehmet, Osman ve Ali isimlerinde 5’i kız 4’ür erkek olmak üzere 9 çocuk dünyaya getirmiştir. Nevde ve Binnaz’ı 4-5 aylıkken geçirdikleri hastalık nedeniyle kaybeder ardından da oğlu Ali’yi 12 yaşında yitirir.

İyi evlat olma…

Üveyş Öcalan’ın eşi Ömer Öcalan da 17 Kasım 1975 yılında yaşamını yitirir. Ankara Üniversitesi’nde okuyan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan babasının vefatını iki ay sonra öğrenir ve 3 gün köyde kalır. Bu Üveyş Öcalan’ın oğlunu son görüşü olur.  Annesinin “Bana elbiselik kumaş al” sözlerine değinen Abdullah Öcalan değerlendirmelerinde “Biraz para kazanmama rağmen anama şöyle bir hediye alayım diye düşünmedim. Belki o bunu yadırgamıştır ama bana göre evlatlık farklı olmalıydı. Onların istedikleri gibi bir evlat olmamakla birlikte, bende başka türlü iyi bir evlat olma arayışı vardı. Ona layık bir evlat olma bana göre Kürdistan için savaşma, düşünme ve değer yaratmaydı. Bütün çelişki ve çatışmalarına rağmen yine de iyi bir ana evladı olmak böyle mümkündür.” diye konuşmuştur.

Bir elbiseden daha değerli hediye verdi

Şeker hastalığı nedeniyle hastaneye kaldırılan ve önce bir ayağı kesilen Üveyş Öcalan, 11 Nisan 1993 yılında 75 yaşındayken hayatını kaybetti. Cenazesi doğduğu Amara’ya getirilen Üveyş Öcalan, binlerce kişinin katılımıyla eşi Ömer Öcalan’ın yanında toprağa verildi. Torunu Ayne Öcalan verdiği bir röportajda son anlarını şu sözler ile anlatır: “Son nefesini vermeden önce anneme ve Havva halama bakıp gülmüştü. Sordular, ‘Neden gülüyorsun?’ Nenem onlara, ‘Abdullah bana sarı, kırmızı, yeşil çiçek uzatıyor, ona gülüyorum’ demişti. Bunlar onun son sözleri oldu. Bu da gösteriyor ki, Önderliğin ona bir elbiseden daha değerli şeyler hediye ettiğini anlamıştı.”

‘Mezarımın üstüne gel’

Ayne Öcalan devamın da Üveyş Öcalan’ın Halkın Emek Partisi(HEP) kongresine katılıp etkilenmesinden şu sözler ile bahseder; “Nenem uzun süre yaşadığı tüm zorluklar için Önderliği sorumlu tutuyordu ama 1992’de Halkın Emek Partisi’nin (HEP) kongresine katıldıktan sonra görüşleri tamamen değişti. Başka yerlerde Önderliğin annesi olduğu için hep baskı görüyordu ama kongrede halkın sevgisini görmüştü. Günlerce, haftalarca bize hep kongrede yaşadıklarını anlattı. Orada Musa Anter’le görüşmüştü. Onun kongreden kısa bir süre sonra katledilmesi de nenemi çok etkiledi. Daha önce nenemin ağzından ‘Kürdistan’ sözcüğünü hiç duymamıştım. Kongreden döndükten sonraydı, annemle oturuyorlardı. Bana, ‘İçimizde en genci sensin. Bir gün Kürdistan kurulursa mezarımızın üstüne gel, üç defa Kürdistan kuruldu diye bağır’ dedi.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, annesinin yaşam mücadelesini "Üveyş ananın hayatı kendi toplumsallığını kuramamış, belirlenmiş kalıplarla örülen toplumsallığın içine de pek fazla girememiş bir kadının öyküsüdür. Kavgacılığı bir yandan haksızlıklar karşısında mücadele etmenin kavgaları olsa da bir yandan da kendi tanrıça kültürünü yaşayamayan kadının huzursuzluğunun yansımasıdır" sözleriyle anlatır.

‘Benim doğrum da arkadaşlarımla toplumsallığı ben kuracaktım’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın savunmalarında yaptığı bir belirlemede şu şekildedir;

“Anamın büyük uyarılarını, boğma denemelerini ciddiye alsaydım, yaşadığım trajedilerin yolu açılmayabilirdi, ama annem bin yılların tanrıça kültünün belki de tükenmekte olan en çözümsüz son kalıntı simgesiydi. Çocuk halimle bu simgeden korkmamak kadar sevgi ihtiyacını da pek duymamakta kendimi özgür hissetmekten çekinmedim. Fakat yaşamamın tek şartının onun namus ve onuru olduğunu, bunu korumamdan geçtiğini de bir an için de olsa unutmadım. Onurunu koruyacaktım, ama kendimce doğru bulduğum biçimde. Bu dersten sonra anam benim için artık yoktu. O tanrıça artığı ilgimden silinirken, benim için ne duyduğunu hiç sorgulama gereğini duymadım. Zalimce bir ayrılış, ama bu bir gerçekti. Kehanetleri mi, bedduaları mı desem, söyledikleri ağırlaşan trajik anlarda hep hatırlanır oldu. En değme bilgenin tespit edemeyeceği doğrulardı bunlar. Bir büyük doğrusu, ‘Arkadaşlarına çok güveniyorsun, ama çok yalnız kalacaksın’ biçimindeydi. Fakat benim doğrum da arkadaşlarımla toplumsallığı ben kuracaktım.

Yaşam öykümün kuruluşu böyle başlar. İsteseydi de anamın bana vereceği bir toplumu yoktu. Çoktan dağıtılmıştı. Onun yapmak istediği bir yaşam tutamağıydı.”