“Yaşanan katliam karşısında acımızda, öfkemizde büyüktür”
Siyasetçi Leyla Güven’in kaleminden, “…onun tıpkı dünyada ki kız kardeşleri Hypetia, Sakine, Clara ve Roza gibi erk zihniyetin hedefi haline getirmiştir. Yaşanan bütün kadın katliamları karşısında acımızda, öfkemizde çok büyüktür.”

LEYLA GÜVEN
Amed- Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı, Hakkari eski Milletvekili, Kürt kadın siyasetçi Leyla Güven geçtiğimiz günlerde Süleymaniye’de katledilen Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi, gazeteci ve araştırmacı yazar Nagihan Akarsel için bir yazı kaleme aldı. Ajansımıza gönderdiği mektupta katliamın özgür Kürt kadın kimliğine yapıldığına dikkat çeken Leyla Güven yaşanan katliamlar karşısında kadınların ne pahasına olursa olsun isyanını büyütüp kadın renginde bir yaşamı inşa edeceklerini ifade etti.
Leyla Güven’in mektubunun devamında şunlar yer aldı:
“Bazı sırlar vardır. Zamanda saklı, toprağa yazgılıdır. Güneşin ışınlarına kayıtlı karıncanın emeğine duyarlı. Taşın evrimine tutkulu, hayata yeminli sırlardır bunlar… ve bazı yüzler vardır, her çizgisinde sessizliğe gömülen acının çığlığını taşır… O yüzlerde yüz bin defa yenilenir acılar… Gözünün değdiği yer her bakışa bir acı düşer… Yüreğinin ısındığı her kadına bir ışın değer... Her ışığa bir parça gülüş yüklenir. Gülüşe acı dolu hüzmeler düşer…” diyor bilge kadın, sevgili Nagihan. Oysa bizler bilmenin ve hakikatin öldürülme sebebi olduğu eril bir dünyada yaşıyoruz. Acılara eşlik eden sırlar ve acılara direnen sırlarla dolu bir dünyada… 9 Ekim uluslararası komplonun arifesinde bütün dünya kadınları Jina Amini için alanlarda hesap sorup faşizmin kabusu olup toplumların umudu olmuşken, acı haber bu kez Başure Kürdistan’dan geldi. Gazeteci, akademisyen Nagihan Akarsel Süleymaniye’de ki evinin önünde silahlı suikast ile katledilmişti. Haber akışı içerisinde kelimeler, cümleler, ihtimaller, sahte başsağlığı mesajları peş peşe sıralanıyordu. Bu durum hepimize ne kadar da tanıdık geliyor. Eminim bütün halkımız özellikle kadınlar aynı şeyleri hissettiler. Paris’te üç Kürt kadın siyasetçi, Silopi’de üç Kürt kadın hareketi (TJA) üyesi kadınlar katledildi. Taybet Anne evinin önünde keskin nişancılar tarafından katledildi. Ve daha birçok kadın cinayeti gözümüzün önünden yıldız gibi kaydı. Sahi dünya mı küçüldü? Biz mi büyüdük? diye düşünüyorum.
Aslında cevap çok açık. Evet Kürt kadın hareketi büyüdü. Başta Jineoloji (kadın bilimi) eş başkanlık, eşit temsiliyet olmak üzere dünyada ilk denilebilecek birçok doğru ilkeye imza attı. Bu özgürlük sevdalısı, hakikat aşığı kadınlardan biri de can yoldaşımız sevgili Nagihan’dı. Yıllar önce direnişi kuşanıp yollara düştüğünde kadın mücadelesinin arı kovanına çomak sokmak misali hiç de kolay olmadığını biliyordu. Çünkü; toplumlara benimsetilen ve kadınlardan arındırılmış yalan-yanlış tarihi yeniden ele alıp, çaptırılmış bütün gerçekleri jineoloji aracılığıyla toplumla yeniden buluşturma iddiası vardır. Artık insanlar Ortaçağ’da kadınlar cadı olduğu için değil, bilge oldukları için kazanlarda yakıldığını bileceklerdi. Doğal toplum döneminde olduğu gibi demokratik, ekolojik ve kolektif bir yaşamın çağdaş versiyonunu inşa etmenin mümkün olduğunu bileceklerdi. Bu nedenle erk zihniyet bilginin sırına erişen kadınları dünyanın her yerinde ve her zaman katletmiştir.
Nagihan, hevala hêja,
Konyalı bir kadın Süleymaniye’de ne arıyor? Ya da; Kürt bir kadın Konya’da ne arıyor? Sahi Konya’da Kürt mü var? Evet biz İç Anadolu Kürtleri olarak tanımlananlar bu sorularla çokça muhatap olduk. Bu nedenle yüzyıllardır yaşadığımız gizemli göçün sırrına ermeye çalıştık. Her ne kadar bizler uzun yıllar bu gerçeği bilmemiş olsak da gelinen aşamada sebebin Kürt entegre, asimile, eritme, Türkleştirme olduğunu çok net biliyoruz. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit “Kürt sorunu yok, işsizlik ve ekonomik sorun var. Eğer Kürt sorunu olsaydı İç Anadolu Kürtleri’de ayağa kalkardı” sözleri biz İç Anadolu Kürtlerinin beyninde adeta bomba gibi infilak etti. Çünkü bizim gerçekten de ekonomik sorunumuz yoktu. Aksine tam da dil, kültür ve kimlik sorunumuz vardı.
Sen sevgili Nagihan; bu sözlere tepki göstererek binlerce arkadaşınla birlikte yönünüzü göçertildiğiniz özgür alanlara verdiniz. Her zaman hasretini çektiğiniz coğrafyaya geldiğinizde adeta büyülenmiştiniz. Hepinizin aklında aynı soru vardı. Bizler neden bu kadim toprakları bırakıp Konya’ya çorak topraklara gitmiştik. Bunun nedenlerini öğrendikçe öfkeniz artıyor, isyanınız büyüyordu. Beraber yola çıktığın yoldaşların bir bir ölümsüzleştiğinde sen adeta onların yükünü de omuzlayıp yoluna devam ediyordun. Hepimiz gidenlerin ardından aynı soruyu sorduk kendimize, gitmek mi zor kalmak mı diye. Çünkü her giden yoldaşımız yüreğimizin bir parçasını kendisiyle götürüyordu. 2013 yılının 9 Ocak gününde Amed zindanındayken Heval Sakine, Fidan ve Leyla’nın acı haberi kor gibi yakmıştı yüreğimizi. Şimdi tarih 2022 4 Ekim’i bu kez de Heval Nagihan’ın şahadet haberi Elazığ zindanının duvarlarını kurşun gibi delerek geliyor bizlere. Hem de Kürt halkının uğruna bir milyon şehit verdiği ilk özgürleşen(!) Başur’e Kürdistan’da. Ülkesinin özgürlüğü için çalmadık kapı bırakmayan Mam Celal’in kenti Süleymaniye’den.
Düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar beni oysa biz dost değil öz be öz kardeşiz. Ne despot Saddam Leyla Qasım’ı idam ettiğinde ne İran’ın faşist rejimi Şîrîn Elemhuli’yi idam ettiğinde ne de TC devleti Sevê, Pakize ce Fatma’yı katlettiğinde bu etkiyi yaratmamıştı bizlerde. Çünkü iktidarlar Kürt düşmanı olduklarını dünyaya ilan etmişlerdi. Kürdün ölüsüne dirisine işkence yapma konusunda yarışıyorlardı. Ancak Başure Kürdistan Kürt yönetiminin kontrolünde bulunan dört parçada ki Kürdün kanıyla sulanan topraklardan haber gelmesi bütün halkımızı çok daha derinden etkiledi. Evet Nagihan hevalimiz bu topraklarda katledilmişti. Bu konuda biz Başur yetkililerine şu soruları soruyoruz. Neden Kürt düşmanları topraklarınızda cirit atıyor? Hangi dostça yaklaşımı gördünüz de topraklarınızı sonuna kadar açtınız bu cellatlara? Bunların yıllardır bize dayattıkları kuzeyli-güneyli yaklaşımını halkımız asla kabul etmedi. Biz Kürt halkı olarak bölge farkı gözetmeksizin bir ve beraberiz. Ama ne acıdır ki; topraklarımızda biz yandan bilimin, hakikatin, aydınlanmanın ve demokratik değerlerin gelişmesi için kadınlar ve gençler öncülüğünde destansı bir mücadele devam ederken bir yandan da çıkar ve menfaate ailesel, aşiretsel anlayışların çarpıştığı geleneksel, feodal bir tarz söz konusudur.
Bizler biliyoruz ki; Başur’un direnişçi kahraman halkı da bu işgalci ve Kürt düşmanı devletlere hesap soracaktır. Bizler Kürt halkı olarak zor bir coğrafyanın insanları olduğumuzu biliyoruz. Yaşadığımız keder dahi ölümcüldür! Ülkemizin artık kan, gözyaşı, katliam ve kaos imgeleri ile anılmaması için kadın vicdanı ve adaleti ile yıkanması gerektiğini söylüyoruz.
Sevgili Nagihan ve kadınların Jineoloji’de amacı tam da bunun içindir. Kölelikten, dogmatizmden, dincilikten, dincilikten, ekolojik yaşam biçiminden, ahlaki politik toplumdan eşit, adil bir sisteme doğru yol almanın mümkün olduğunu bizlere anlatıyorlar. Çünkü Ortadoğu tarihi bir yandan da kadın tarihidir. Bu topraklara karakter kazandıranda yine kadınlardır.
Evet hiç kuşku yok ki; Jineoloji 21’nci yüzyılda atarak devam eden şiddetin ve militarizmin aslında kadın-erkek ikileminden ayrı olmadığını hepimiz görüyoruz. Kadınların bütün tahakküm biçimlerine, yok saymalara “hayır” diyerek yaşama direnişi ilk topluma nefes olduğu bu günlerde şiddet ve ölüm oranlarının artması elbette olağan ve masumane değildir. Kapitalist modernitenin keşfettiği ve çokça korktuğu üzere kadınlar birlikte sadece güçlü değil aynı zamanda yaratıcı, çoğaltıcı, paylaşımcı ve korkusuzdur.
Sevgili Nagihan,
Devrimlerin coğrafyasında “xwebûn” olabilmiş, jineoloji aracılığı ile yoldaşları ile birlikte sosyal, siyasal, kültürel ve ekolojik yani kadın özgürlükçü bir perspektif yaratmış ve kadının kurtuluşunun toplumun kurtuluşunu getireceğini gözler önüne sermiştir. Bu paradigmada onun tıpkı dünyada ki kız kardeşleri Hypetia, Sakine, Clara ve Roza gibi erk zihniyetin hedefi haline getirmiştir. Yaşanan bütün kadın katliamları karşısında acımızda, öfkemizde çok büyüktür. Biz kadınların toplumun yarısı olan ve inandığı dava uğruna mücadele edenleriz. Heval Nagihan ve Jina şahsında bütün kadın cinayetlerinin hesabını mutlaka soracağız. Erk zihniyete cevabımız jineoloji yani kadın bilimini daha da geliştirmek, bütün kadınlara ulaşmak ve egemen faşist iktidarlara hesap sorarak yolumuza devam etmektir. Kürt kadınları olarak Kürt halkının ulusal birliğini sağlamak, demokratik Ortadoğu ve sosyalist bir dünya mümkündür şiarıyla isyanımızı büyütecek ve kadın renginde bir yaşamı mutlaka ama mutlaka gerçekleştireceğiz. Buna kadınların aklı da, gücü de, cesareti de vardır.
Bizler politik kadın tutsaklar olarak Nagihan hevalimizin acılı ailesi başta olmak üzere Kürt Kadın Hareketi (TJA) ve halkımızın başı sağ olsun diyor, selam ve saygılarımızı iletiyoruz.
Xarpêt
Leyla Güven”