Werîşe Muradî’ye verilen idam cezası tüm kadınlara mesajdır- ANALİZ

Kadına yönelik şiddetle mücadele bireysel bir mesele değil, toplumsal ve kültürel bir olgudur ve mücadele edilmesi için toplu bir çaba gerektirir. Kadınlar arasında küresel iş birliği artırılmalı ve Kadın Konfederalizmi kurulmalıdır.

NUBAHAR MUSTAFA

Ortadoğu toplumlarında kadınlar, temel haklarına sahip olma ve onurlu bir yaşam sürme yolunda benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıyalar. Kadınlar, işgal ve savaşlar gibi karmaşık ve çok yönlü şiddet biçimleriyle karşı karşıya kalmaktadır; bu da kadınların yaşamlarını ciddi şekilde etkilemektedir. Kadınlar, cinsel saldırı ve tecavüz gibi travmalara uğramakta, zorla göç ettirilen kadınlar büyük zorluklarla karşılaşmakta, ayrıca "namus" adına öldürülmekte ve eğitim, iş ve siyasal katılım gibi temel haklardan mahrum bırakılmaktadır. Bunun yanı sıra, psikolojik şiddet de yaşanmaktadır; tehditler ve hakaretler, kadınların uzun süreli psikolojik ve fiziksel etkilerle karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır. Bazı ülkelerde, infaz cezası, baskı ve şiddet aracı olarak kullanılmaktadır.

Bu bağlamda, İran'da kadın aktivistlere yönelik idam cezalarının verilmesi artmış durumda. Son olarak, aktivistler Werîşe Muradî ve Pexşan Azizi tutuklanmış ve her biri için idam cezası verilmiştir. Bu trajik olay, bölgedeki kadınların karşılaştığı zorlukları gözler önüne seriyor ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nde bu meseleye dikkat çekmek her zamankinden daha önemli.

Kadın hakları savunucusu Werîşe Muradî, 2023 yılının Ağustos ayında İran istihbarat güçleri tarafından tutuklanmış ve İran hapishanelerinde işkenceye tabi tutulmuştu. Bununla birlikte, 10 Ekim 2024 tarihinde yaşadığı işkenceyi protesto etmek amacıyla açlık grevine başlamıştı. İran yönetimi, onun sağlık durumuna kayıtsız kalarak, 10 Kasım 2024 tarihinde, "İran'a karşı düşman bir örgütün üyesi olmak" suçlamasıyla Werîşe Muradî’ye idam cezası verdi. Ayrıca, Evin Cezaevi yetkilileri, Werîşe Muradî’nin sağlık durumu kötüleştiğinde onu hastaneye sevk etmeyi reddetmişti.

İran, 1979'daki İslam Devrimi sonrasında teokratik bir yönetim benimsemiş ve bu yönetim, başta kadınların hakları olmak üzere, bireysel özgürlükleri ciddi şekilde kısıtladı. Kadınların hakları, ülkedeki en tartışmalı konulardan biri haline geldi. 2022 Eylül'ünde Jina Êmînî’nin (Mahsa) "ahlak polisi" tarafından öldürülmesinin ardından başlayan "jin jiyan azadî" direnişi sonrası hükümet artırdığı tutuklama ve idam cezaları ile halkı bastırmaya çalıştı. Uluslararası Af Örgütü'ne göre, 2023 yılında İran’da 853 idam gerçekleştirilmiş ve bunlardan en az 22'si kadındır. Ayrıca, bazı kaynaklar, İran yönetiminin son ayaklanmalarda 20 binin üzerinde kadını tutukladığını raporladı. Tutuklanan kadınlar hakkında açılan davalarda şeffaf ve bağımsız, adil bir yargılamadan yoksun olarak süreç yürütüldü.

Kadınların fikir ve özgürlük mücadelesi boğulmak isteniyor

İran'ın uyguladığı baskıcı politikalar, halkın talepleri doğrultusunda çözüm üretmek yerine, kadınlara karşı uygulanan nefret söylemi ve baskıyı artırmaktadır. İran hükümeti, “zorunlu başörtüsü” ne karşı eylem yapan kadınlara "psikolojik tedavi" planlarını açıklamış, bununla da kadınların fikir ve özgürlüklerini boğma amacını taşımaktadır.

Werîşe Muradî, zulme karşı direnişin simgesi haline geldi. Kadınların hakları için mücadele eden ve değişim talep eden sesleri susturmaya çalışan baskı sistemine karşı direniş göstermiştir. İdam cezası, sadece bireysel bir ceza değil, tüm kadınlara yönelik bir tehdit mesajıdır aynı zamanda. Bu tür cezalar, insan haklarının ihlali olup, uluslararası toplum tarafından büyük bir öfkeyle karşılanmaktadır.

İran'daki kadınlara verilen idam cezaları, Orta Çağ Avrupa’sında cadı avlarında kadınların yakılmasına ve taşlanarak öldürülmesine benzemektedir. Bu tür cezalar, sistemin kadının sahip olduğu farklı bilgi ve yeteneklerinden duyduğu korkuyu yansıtmaktadır. Kadınların özgürlük mücadelesi, tarihsel olarak ataerkil, askeri ve dini yapıların zayıflatılmasına yönelik bir tehdit oluşturmuştur.

Ortadoğu'daki şiddet

Şiddet yalnızca İran ile sınırlı kalmayıp, Ortadoğu'nun birçok ülkesinde farklı biçimlerde de olsa ciddi olarak arttı. Savaş, tecavüz, katliam ve şiddet, bölgedeki kadınların yaşamını zorlaştırmakta ve toplumların gelişimi için büyük engeller oluşturmaktadır. Savaşların son bulması, toplumsal sorunların çözülmesi için kadının özgürlüğü esastır.

Kadına yönelik şiddet, bireysel bir mesele değil, toplumsal bir mesele olduğundan çözümü için de toplumun tüm kesimlerinin bir araya gelmesi gerekmektedir. Kadınların karşılaştığı şiddet, sadece fiziksel değil, hukuki ve kültürel engelleri de içermektedir. Birçok Ortadoğu ülkesinde kadınlar, hukuk karşısında, iş yerlerinde ayrımcılığa uğramakta, aynı zamanda temel eğitim ve siyasi katılım haklarından mahrum bırakılmaktadır.

Kadına yönelik şiddetle mücadelenin önemli bir boyutu, kadınların kendi haklarını savunabilecek bilgi ve yeteneklere sahip olmaları gerektiği bilincidir. Ayrıca, kadınların kendi organizasyonlarını kurmaları ve güçlerini birleştirerek, seslerini duyurmaları büyük önem taşımaktadır. Bu noktada, kadınların küresel çapta birbirleriyle dayanışma içinde olmaları ve karşılaştıkları zorluklarla başa çıkabilmeleri için küresel bir Kadın Konferalizmi’nin kurulması gerekmektedir.

Sonuç olarak, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, sadece bir hatırlatma değil, aynı zamanda güçlü bir çağrıdır. Bizler, sesi çıkmayan kadınların sesi olmalı, onların hakları için mücadele etmeli ve şiddetsiz bir dünya için hep birlikte çalışmalıyız.

* Ortadoğu ve Kuzey Afrika Demokratik Kadın İttifakı (NADA) Üyesi

Çeviri: Analiz, Arapçadan Türkçeye çevrilmiştir. Analizin tamamına şuradan ulaşılabilirsiniz.