Türk medyasının ‘isyancıları’ kadın düşmanı çeteler
Türk devletinin desteklediği HTŞ çetesi El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra’nın isim değiştirmesinden başka bir şey değil. Bugün kimi medya organlarının ‘isyancılar’ olarak haberleştirdiği çeteler işkence, katliam ve kadın düşmanı failler.
SARYA DENİZ
Haber Merkezi- Türk devletine bağlı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) çete grubu 27 Kasım 2024 tarihinde Suriye’nin Haleb kentine yönelik saldırı sonucu 8 Aralık sabah saatlerinde Suriye’nin başkenti Şam’ı ele geçirdiklerini ve Beşar Esad’ın ülkeyi terk ettiğini duyurdu.
Türk devleti ve bağlı çetelerin işgali altında olan Efrîn’den 2018 yılından bu yana binlerce kişi Şehba’ya göç etmek zorunda kaldı. O dönem açısından üç tarafı çetelerin, bir tarafı ise Şam hükümetinin kontrolünde olan Şehba’daki göçmenler bugüne kadar hem yaşam mücadelesi verdi hem de işgalci çetelerin saldırılarına karşı direniş sergilerdi. 27 Kasım’da Haleb’in işgali ile Türk devleti ve çeteleri, Şehba’yı bu kez dört taraftan tamamen çembere aldı. 2 Aralık’a gelindiğinde ise Til Rıfat ve Şehba bölgesine yönelik saldırılar da yoğunlaştı. İşgal nedeniyle, Efrîn halkı ikinci bir göçe maruz kaldı.
AKP-MHP organize ediyor
Türkiye’de ana akım ya da iktidardan yana medyada bu saldırıları haberlerinin veriliş biçimi yapılan açıklamalar ile birlikte oldukça dikkat çekici. HTŞ çetesi El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra Cephesi'nin isim değiştirmesinden ve başka bazı grupları etrafında toplamasından oluşuyor. AKP-MHP yönetimiyle de bir biçimde ilişkisinin olduğu söylenen SMO ise Suriye’deki Türkiye yanlısı grupların toplamını ifade ediyor. Ayrıca SMO’yu AKP-MHP yönetiminin organize ettiği belirtiliyor.
Çete nasıl kuruldu?
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘Kuvayı Milliye’ benzetmesi yaptığı, medyanın rejim karşıtı gruplar, muhalifler, silahlı gruplar olarak tanımladığı, HTŞ çetesi ya da El-Nusra nedir? Onlar için Haleb, İdlib neden önemli? Neden kadınlar hedefte? Bugüne kadar nasıl ve ne şekilde haberlere yansıdılar?
HTŞ çetesi 2011 yılında El Kaide'ye doğrudan bağlı olarak Nusra Cephesi adı altında kuruldu. Kuruluşunda IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi yer aldı. Bu çete Devlet Başkanı Esad'a karşı savaşan çeteler arasında en etkililerden biri olarak değerlendirildi. Özgür Suriye Ordusu’ndan cihatçı ideolojisi nedeniyle ayrılsa da bu saldırılar onları birleştirdi. 2016 yılına gelindiğinde grubun lideri Ebu Muhammed Colani, El Kaide ile saflarını açıkça ayırdı. Nusra Cephesi'ni feshetti ve bir yıl sonra benzer birkaç grupla birleşerek Heyet Tahrir eş-Şam adını alan yeni bir çete kurdu. Ebu Muhammed Colani 2017 yılından beri çetenin liderliğini yapıyor. Çete lideri son yıllarda Türk devletinin işgali altında olan İdlib’de kimi etkinliklerde görülüyordu. Son saldırılarda da Ebu Muhammed Colani ile ilgili çeteleri yönettiği fotoğraflar paylaşıldı.
Defalarca gündeme getirildi
HTŞ çeteleri Türk devletinin desteğiyle hareket ederken bundan önce de yaptıkları birçok rapora konu oldu. El Nusra çetesine destek kimi isimler tarafından defalarca gündeme getirildi. Bir dönem Sedat Peker’de bu konu hakkında açıklamalarda bulundu. Meclis gündemine getiren isimlerden biri de Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Feleknas Uca’ydı. Feleknas Uca, dönemin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a bu desteği sorarken çetelerin Êzidî kadınları kaçırması, sivillere işkence etmesi, Êzidîlerin ibadethanelerini tahrip etmeleri ve Efrin halkını topraklarından etmelerinden Türk devletinin sorumluluğuna dikkat çekiyordu.
Binlerce katliam
Uluslararası Bağımsız Araştırma Komisyonu ve Af Örgütü de dahil olmak üzere, insan hakları kuruluşları tarafından hazırlanan raporlara göre, Rojava’da, El Nusra çeteleri tarafından yüzlerce savaş suçu işlendi. Siviller işkencelere maruz kaldı. 2018’den bu yana Efrin’den yüzlerce kadın kaçırıldı. Kaçırılan kadınların akıbetleri hala belli değil.
BM İnsan Hakları Konseyi Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu raporuna da çetelerin yaptıkları yansıyor. Özellikle tutukladıkları kadın ve erkeklere tecavüz edildiği, çeşitli işkence yöntemlerine başvurulduğu raporun ayrıntılarında yer alıyor. Tutuklananların kaçının yaşamını yitirdiği ya da akıbetleri bilinmiyor. Binlerce kişinin çeteler tarafından katledildiği ve bunların toplu mezarlara gömüldüğü belirtiliyor.
Ortaklaştıkları konu kadın düşmanlığı
Kadınlarla ilgili zaman zaman açıklama yapan El Nusra çeteleri verdikleri demeçlerde ‘kadınların beyinlerinin erkeklerden küçük’ olduğunu düşünüyor. Çeteler kimi konularda birbirlerinden ayrılsa da ortaklaştıkları bir konu var ki o da kadınlar. El Nusra dönem dönem kadınların kaçırılmasıyla da haberlere yansıyor. Alman gazeteci kadın Janina F. Suriye'de 2015 yılında El Nusra çeteleri tarafından kaçırıldı. Bild gazetesinin haberine göre haber için gittiği Suriye'de el Nusra çeteleri tarafından "bilgi vereceğiz" denilerek tuzağa düşürülerek kaçırılan Janina ancak yüklü fidye ödenerek serbest bırakıldı.
2015 yılında bir kaçırılma olayı daha basına yansıdı. Yardım görevlisi olarak gittikleri Suriye'de kaçırılan İtalyanlar Vanessa Marzullo ve Greta Ramelli'nin El Nusra'nın elinde olduğu ortaya çıktı. Çetenin dijital medyada yayınladığı videoda kadınlar, İtalya hükümetinden yardım istedi.
Dijital medyaya yansıyan olay bununla sınırlı değildi. El Nusra çeteleri İdlib’de ‘zina’ yapmakla suçlanan bir kadını herkesin gözü önünde katletti. Katledilme görüntüleri çeteler tarafından yayınlandı. Görüntülerde çeteler kararı açıklayarak kadının şeriat mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırıldığını açıklıyordu.
Medyanın çeteleri gösterme biçimi
Tüm bu gerçeklik her yönüyle kayıt altındayken Türkiye’de ana akım ve ‘kendimi muhalif olarak’ tanımlayan kimi medya organlarının çeteleri birer ‘özgürlük savaşçısı’ olarak haberleştirmesi aslında bu meselede de Kürt halkına yaklaşımlarını bir kez daha gösteriyor. Bir televizyon kanalından Til Rıfat’a giden kadın muhabir, çetelerle birlikte ana habere sunum yaparken kendilerini çetelerin ‘koruduğunu’ söyleyebiliyor. Çetelerin kadınlarla ilgili yaklaşımını sağır sultan bile duymuşken kadın muhabir anlatımında ‘Bizden geç vakitlerde kalmamızı istemiyorlar. Burada tüneller var. Her an PKK-YPG saldırısı olabilir” derken karşıdaki sunucu ise muhabirlerin çeteler tarafından korunabileceğini olmazsa orada bulunun Türk devletinin karakollarına gidebileceklerini belirtiyor. Bu haber anlayışı yaygın politikanın kodlarını gösterirken aynı zamanda medyanın toplumu nasıl yönlendirebildiği konusunu da bir kez daha gözler önüne seriyor.
Kadınları ayakta tutan inançları
Türk devleti ve onun güdümündeki bu çete özelde Efrîn’de ama genel olarak Kuzey ve Doğu Suriye başta olmak üzere tüm Suriye’de katliamlardan, tecavüzlere, işkencelerden, organ kaçakçılığına kadar birçok suç işledi. 2019’dan bu yana Türk devletinin de saldırılarıyla birlikte 500 bin sivil evlerini terk etmek zorunda kaldı. Evlerini terk edenler mülteci kamplarına yerleştirildi. Bu kamplarda kalanların çoğunluğunu kadınlar oluşturdu. Bugün yeniden göçe zorlanan insanlar yaşamını yitiren yakınlarının, kaybettikleri çocuklarının, kaçırılan kız kardeşlerinin yasıyla bir kez daha aynı saldırılarla karşı karşıya. Ancak onları ayakta tutan inandıkları ve bugüne kadar hep yanlarında olan mücadeleleri. Bu inançla yaşayan insanlar, eşit, özgür ve birlikte yaşamın nasıl kurulacağını devrimleriyle kanıtladı ve bundandır ki devrimi sahiplenmeye kararlı.