Tunuslu feminist Selva Kikka: Abdullah Öcalan stratejik vizyona sahip bir düşünürdür
Tunuslu kadın hakları savunucusu Selva Kikka, Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu’nun özgürlüğünü gerçek demokrasi ve kadınların özgürleşmesiyle ilişkilendirdiğini belirterek, “O stratejik bir vizyona sahip bir düşünür ve siyasal filozoftur” dedi.
NAZİHA BOUSSAİD
Tunus - Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kadınlar, uzun yıllardır ataerkil zihniyet, toplumsal eşitsizlik ve siyasal dışlanmaya karşı çok yönlü bir mücadele yürütüyor. Tarih boyunca bu mücadelenin yanında yer alan bazı erkekler de kadınların özgürleşmesi ve toplumsal dönüşüm için önemli roller üstlendi.
Tunus’ta öne çıkan ve Tunusluların hafızasında yer etmiş isimlerin başında, muhafazakâr çevrelerin kendisini dışlamalarına rağmen kadın özgürlüğünü savunan Tahir Haddad geliyor. Tahir Haddad, dönemine göre kadını ikinci planda gören anlayışa karşı mücadele etmiş ve bunun ağır bedellerini de ödemiştir.
Arap edebiyatı ve kültürü alanında öğretim üyesi Celile Trater, kadın haklarını savunan erkeklerden söz etmenin genel olarak Arap-İslam tarihinde bazı isimlerle sınırlı olduğunu belirterek, “Mısır’da Tahtavi, Muhammed Abduh ve Kasım Emin’i, Tunus’ta ise otuz yıl sonra Tahir Haddad’ı anıyoruz” dedi.
Kadınlar görünmez kılındı
Üniversite öğretim üyesi, araştırmacı ve feminist aktivist Dera Mahfuz ise Tahir Haddad’ın modernleşme zincirinin bir halkası olduğunu, düşüncelerinin kadınlar ve toplum için ilerleme yolunu çizdiğini, kadınların durumunu değiştirmeye yönelik ideolojik zemini ve özellikle Kişisel Statü Yasası gibi özgürlükçü reformların altyapısını oluşturduğunu ifade etti.
Dera Mahfuz, kadının içinde bulunduğu durumdan çıkmasında rol oynayan erkeklerin de bulunduğunu vurgulayarak, bu isimlerin siyaset, eğitim, sinema, edebiyat ve spor gibi birçok alanda yer aldığını söyledi.
Dera Mahfuz, sendikal bir görev üstlendiği dönemde yükseköğretim sendikasındaki ilk kadın olduğunu, ancak öğretim üyesi olmasına ve öğrenciler önünde konuşma deneyimine rağmen dört ay boyunca konuşma yapmaya cesaret edemediğini anlattı. Erkeklerin yaşadıkları hapishane deneyimlerini kaleme aldıklarını, buna karşın aynı deneyimleri yaşayan kadınların yazmadığını belirterek, bunun tarihin erkekler tarafından yazılmasını ve kadınların tarihte görünmez kalmasını açıkladığını söyledi.
Tahir Haddad’ın yaşadığı dönemde de kadın hakları için mücadele eden kadınların bulunduğunu ancak o dönemde emeklerinin belgelenmediğini ve tanınmadığını söyleyen Dera Mahfuz, “Kadın çoğu zaman çıkarcı bir bakışla ele alınıyor; yalnızca modernleşme dalgalarında veya seçim dönemlerinde hatırlanıyor” dedi.
Arap ülkelerinde kadını destekleyen bazı isimlere de değinen Dera Mahfuz, Lübnan’da Arap Birliği dergisini çıkaran Saadeddin İbrahim’i, Mısır’da ise Kasım Emin, Rifa’a el-Tahtavi ve Saad Zaglul’u örnek gösterdi. Erkeklerin kadınların gerçek anlamda destekçisi olabilmesi için eğitime ağırlık verilmesi ve anlayışlarında köklü değişimlerin yaratılması gerektiğine dikkat çeken Dera Mahfuz, okul kitaplarında hâlâ kadın yazarların metinlerine yer verilmediğini ifade etti.
Zihniyetlerin değişmesi
Feminist aktivist olan Selva Kikka, “Olumlu erkeklik kavramının yerleşmesi gerçek eşitliği sağlayabilir; çünkü insan hakları bölünemez” dedi. Bu alandaki örneklerin çok olduğunu belirten Selva Kikka, Tunus’ta Tahir Haddad’ı, Cezayirli yazar Said Cennet’i örnek gösterdi.
Selva Kikka Ortadoğu’da ise ataerkil, gerici zihniyetlerin ve farklılıkları kabul etmeyen ulusalcı anlayışın egemenliğine karşı en çarpıcı örnek olarak Abdullah Öcalan’ı gösterdi. Abdullah Öcalan’ın, Nelson Mandela’nın avukatı tarafından “Ortadoğu’nun Mandela’sı” olarak tanımlandığını, 2016 yılında Silêmanî’de yapılan bir toplantıya katılan Filistinliler tarafından ise “Yaser Arafat’ın kardeşi” olarak nitelendirildiğini aktardı.
Selva Kikka, ilerici düşüncenin bölgede bastırılmaya çalışılmasının Abdullah Öcalan’ın kişiliğinin gölgede kalmasına yol açtığını belirterek, “Bu ilerici düşünceye sahip siyasetçiyi tanıtmak bizim görevimizdir” dedi. Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu’nun özgürlüğünü gerçek demokrasi ve kadınların özgürleşmesiyle ilişkilendiren Selva Kikka, “Stratejik bir vizyona sahip bir düşünür ve siyasal filozoftur” diye belirtti.
Bu nedenle Abdullah Öcalan’ın görüşlerinin hem gerici ataerkil zihniyetler hem de toplumsal baskı yoluyla bölgeyi kontrol etmek isteyen Batılı çıkarlar için tehdit oluşturduğunu ifade eden Selva Kikka, onun 1999’dan bu yana Türkiye’de İmralı Adası’nda tecrit altında tutulmasını da buna bağladı. Buna rağmen Abdullah Öcalan’ın, “Demokratik Ulus” ve “Demokratik Uygarlık Manifestosu” başta olmak üzere çok sayıda eser yayımladığını sözlerine ekledi.
Bu eserlerin hukuki, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda özgürlük, demokrasi, fiili eşitlik ve insan onuru temelinde ortak bir bakış açısı sunduğunu ifade eden Selva Kikka, eşbaşkanlık sisteminin ve mirasta kadın-erkek eşitliğinin bu düşüncenin pratik yansımaları olduğunu kaydetti.
Son olarak Selva Kikka, siyasetten ekonomiye, toplumdan kültüre kadar tüm alanlarda net bir stratejik vizyonun güvenliğin, barışın ve toplumsal ilerlemenin temeli olduğunu vurgulayarak, zihniyetlerin medya, eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları yoluyla değiştirilmesinin büyük önem taşıdığını ifade etti.