Trabzon’dan Türkiye’ye uzanan mücadele
“Ötekileştirmenin ve cins kırımının hüküm sürdüğü bugünlerde, kadın bilgeliğinin, yaratıcı gücünün kurtuluş yolu olduğuna inanıyoruz. Dünya düzeninin kadınların emekleri üzerine kurulduğuna, yazılan ve anlatılan tarihte kadınların varlıklarının gizlendiğine ve var olan sistemi kadın vicdanının değiştirebileceğine inanıyoruz.”
DURKET SÜREN
Trabzon- Erkek egemen anlayışın sistematikleştirdiği şiddete, kadın katliamlarına, taciz, tecavüz ve çocuk istismarına karşı kadınlar mücadele ağlarını genişleterek her alanda örgütleniyor. Varolan sorunların bir bütün olarak kadınların sorunu olduğu bilinciyle hareket eden kadın örgütleri ve kadın aktivistler bulundukları alanlarda toplumu bilinçlendirerek farkındalık yaratmaya çalışıyor. Bu örgütlenme alanlarından bir tanesi de 2008 yılında Trabzon’da kadınların yaşamın birçok alanında güçlenmelerine katkıda bulunmak için kurulan Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği. Geçen yıllarda birçok kadına ulaşan Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği, kadına yönelik şiddetin arttığı Türkiye’de; kadınların ekonomik, sosyal, kültürel, yasal, toplumsal ve politik anlamda güçlenmelerine katkıda bulunarak, genel ve yerel sorunlara ilişkin çözüm önerileri geliştirmeye çalışıyor. Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği gönüllülerinden Nilüfer Akgün’den kadınların yaşadıkları sorunları, mücadele biçimlerini ve dernek çalışmalarını dinledik.
“Görünür olur muyuz diye birleşerek kurduk”
“Biz kadınlar toplumun yarısını oluşturuyorduk ama sosyal yaşamda yoktuk, sosyal haklardan yoksunduk; sokaklarda yoktuk, mirasta yoktuk, siyasette yoktuk, karar mekanizmalarında yoktuk, toplumun yarısıydık, ama görünmüyorduk.” Diyen Nilüfer Akgün, “görünür olur muyuz” diye sorarak başladıkları derneği yine ilk kadınların gördüğüne dikkat çekiyor.
“Trabzon’da yaşayan kadınları Türkiye’de yaşayan tüm kadınlardan bağımsız olarak ele alamayız. Aynı kadınlık hallerini yaşarlar. Cebindeki üç kuruşla otobüse binip şehrin değişik yerlerine giden erkek sosyalleşirken buna karşın kadın çoluk çocuğa bakmak, ev işleri, hasta bakımı derken eşit iş bölümü olmayan ev içine hapsolurlar. Yoksulluk da yoksunluk da kadının derdidir. Yoksulluğu, kenti kullanma hakkı elinden alınan kadınlarla aynı evde yaşayan erkekler farklı biçimde yaşarlar. Sokağın çöpü, çamuru, karanlığı, kreşin, semt pazarının, varlığı/yokluğu bunların tümü kadının derdidir.”
Görünen resmin diğer yüzü
Nilüfer Akgün, Trabzon’da kadınların toplumsal alandan nasıl uzaklaştırıldıklarını dile getitiyor:
“Trabzon’da birçok semtte kadınlar gece belli bir saatten sonra korkmadan yürüyemezler. Çünkü ya sokak lambası yok ya da olanlar yanmıyor. Karadeniz’de karanlık sokakların kadınların güvenliğini tehdit ettiğini başka yerde söylerseniz alaycı bir gülümsemeyle karşılaşırsınız. Sabahın kör karanlığında, beli silahlı, bağa bahçeye inen kadınları anlatırlar. Ancak resmin bir diğer yüzü de vardır. Ezberler bizi körleştireceği gibi, şiddet ve ayrımcılığın yere göre değişen, görünmez kılınanların hayatlarını da görmekten alıkoyacaktır. Bir deniz şehri olan Trabzon’da deniz sürekli doldurularak şehirden uzaklaştırılmıştır. Şehri denizden ayıran otobanın bir kadın sorunu olduğunu görmek için kadınların kullanabildikleri kaç tane ortak kamusal mekân olduğunu bilmek gerekir. Birkaç mekândan biri sahilken, o da kadınların elinden alınmıştır. Şehrin bu yeni düzeni çocuğunu, yaşlısını, engellisini alıp deniz kenarına inen, iki laflayıp evine dönen kadınları daha aza, daha dara mahkûm etmiştir. Büyükşehir olarak şehrin içinde yürüyüş alanlarının yokluğu, var olan tek yürüyüş yoluna da ulaşmanın ne kadar zor olduğunu Beşirli dışında yaşayanlar bilir. Kadınlar için yapılan her şey kadınların hayrına olmadığı gibi cinsiyet eşitliğine de hizmet etmiyor.”
Şiddete karşı insan yaşamını değerli kılmak
Nilüfer Akgün, “Nafaka”, “Çocukların cinsel istismarları” ve en son “İstanbul Sözleşmesi”nin iptali tartışmaları ile ilgili de konuşuyor…
“Yasal olarak kadın erkek eşitliği sağlanmadan nafakanın süreye bağlanması, eşitsizliğin ürettiği yoksulluk konuşulmadan nafakanın tartışılması istenmeyen sonuçlar doğuracaktır. Kadının tüm yaşamında eşitsizlikler var iken, işgücüne katılımı eşit değilken, karar süreçlerinde yer verilmezken, eğitim-öğretim alanında eşitsizlik sürerken nafaka konusunda hala kadınlar aleyhine yasal düzenlemeler yapmak kabul edilemez bir durumdur.
Bir diğer sorun gerçekten içimizi acıtan çocukların cinsel istismarı… Çocuklara cinsel istismar suçlarında mağdur ve failin evlenmesi halinde, cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını öngören yasal düzenleme bir kez daha TBMM gündemine getirildi. Toplumun birçok kesiminden gelen ciddi tepkiler karşısında tasarı geri çekilse de evlilik yaşının dini anlayışla küçültme ve çocuk yaşta evlilikler yoluyla çocukların istismarını meşrulaştırma girişimleri sürekli olarak karşımıza çıkmaktadır.”
Nilüfer Akgün, son zamanlarda Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi yönünde yapılan açıklamaları da kaygıyla izlediklerini dile getiriyor.
Şiddet ve ayrımcılıkla mücadele
Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği olarak kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla mücadele konusunda çalışmalar yapmaya devam edeceklerini söyleyen Akgün, “Dernek olarak çalışmalarımızı sürdürürken diğer derneklerle dayanışma ve ortak hareket amacıyla iletişim ağları ve platformlarda buluştuk. Trabzon Kadın Platformu, Cinsel Şiddetle Mücadele Platformu, Avrupa Kadın Lobisi-Türkiye Koordinasyonu ve Kadın Koalisyonu gibi platform ve ağların içinde yer aldık. İçinde yer almaktan onur duyduğum “Trabzon Cazıları” yerel kadın sivil toplum örgütleri, kadın sanatçılar ve kadın akademisyenlerin bir araya gelerek oluşturdukları bir yapıda hem kendimizi hem de kadın sorunlarını ifade edebileceğimiz, daralan yaşam alanlarımızı genişletmek, kadınlar olarak birbirimize ve içinde yaşadığımız topluma sesimizi duyurmak amacıyla 4 yıl boyunca farklı temalarda festivaller gerçekleştirdik.”diyor.
Pandemi ve ev içi şiddete rağmen üretim
Pandemi sürecinde Trabzon'da da STK çalışmalarının sekteye uğradığını anlatan Nilüfer Akgün, bu dönemde kadınların neler yaşadıklarını da anlatıyor.
“Türkiye'nin diğer illerinde de görüldüğü gibi kadına yönelik ev içi şiddet bu dönemde daha fazla arttı. Yerel yönetimlerde şiddetle ilgili herhangi bir mekanizma maalesef yok. Sadece Trabzon Barosu Adli Yardım Hattı hizmet veriyor ya da kadınlar kadın derneklerini arayıp yardım istiyor. Bu süreçte dışarı çıkamayan, telefonu olmayan kadınlar maalesef şiddet gördüğünü de duyuramıyor. Pandemi sürecinde kadınlar yine de üretti. Ekmeğini evinde yaptı, saksılarda sebze üretti, ürettiği el işlerini e-ticaret yoluyla sattı hem ev içi emeği ile hem de ürettikleriyle ekonomik destek sağladı. Biz dernek gönüllüleri ise evden çalışmalarımıza devam ettik.”
Akgün, “Ötekileştirmenin ve cins kırımının hüküm sürdüğü bugünlerde, kadın bilgeliğinin, yaratıcı gücünün kurtuluş yolu olduğuna inanıyoruz. Dünya düzeninin kadınların emekleri üzerine kurulduğuna, yazılan ve anlatılan tarihte kadınların varlıklarının gizlendiğine ve var olan sistemi kadın vicdanının değiştirebileceğine inanıyoruz.”şeklinde konuşuyor.