Toplum baskısı, zaman ve mekanın belirlediği algı: Anne olmak
Bazen toplum baskısı, bazen yalnızlık korkusu bazen de daha kalabalık bir nüfusa sahip olmak için çocuk dünyaya getiriliyor. Ancak kadınlar asıl önemli olanın çocukların haklarının tanınması olduğunu belirtiyor.

SORGUL ŞÊXO
Til Temir - Dünyada savaş ve çatışmaların insan ölümlerine neden olduğu bu yüzyılda, diğer yandan yeni doğumlar ile nüfus da artmaya devam ediyor.
Kimi zaman “çocuksuz aile olmaz” baskısı, kimi zaman eşlerin yalnızlık korkusu, kimi zaman da daha kalabalık bir aile nüfusuna sahip olmak için yapılan çocuk planları, iyi düşünülmeden yapıldığında çocukların eğitim, sağlık haklarına yönelik bir saldırıya dönüşebiliyor.
NûJINHA olarak kameramızı, köylerde yaşayan zorla göç ettirilen kadınlara çevirdik ve onlara bu çağda anne olmanın nasıl bir duygu olduğunu sorduk.
Mülteci ve anne olmak
Xewla Ebdilezîz Mihemed, dokuz çocuk annesi ve bir okul sınıfında yaşıyor. Erîşa köyünden olan Xewla, işgalci Türk devletinin saldırıları nedeniyle son 6 yıldır mülteci olarak yaşıyor. Bu neslin çocuklarının güvenli olmayan bir ortamda doğup büyüdüğünü söyleyen Xewla, şöyle devam etti: "Çocuklar artık birbirleriyle çocuk gibi iletişim kurmuyor. Oyunları ve davranışları savaş ve yerinden edilme nedeniyle değişti. Çocukluklarını yaşamamış ve savaş ve yerinden edilme içinde büyüyen çocuklar büyük kayıplar yaşadı. Çocuklar keşif uçağı ile savaş uçağı arasındaki farkı, silahları ne zaman öğrendiler? Çocukluğundan beri savaş yaşayan çocuklar şimdi sağlıklı bir yaşam süremiyor."
Xewla’nın, göç yolculuğunda iki çocuğu daha oldu. Başka çocuk doğurmayı düşünmeyen Xewla, “Topraklarımıza dönmemizin bu kadar geç olacağını bilseydik, yeni çocuk doğurmazdım. Çocukların ihtiyaçlarını karşılayamıyoruz, çünkü ekonomik durumumuz yok" diyor.
Ekonomik sorunlar beraberinde başka sorunlar da doğuruyor. Xewla, mülteci çocukların eğitim hakkından mahrum bırakıldığını belirterek, “Önemli olan eğitim hakkının kazanılmasıdır” diyor.
Sağlık sorunları nedeniyle gebe kalamadı
Fatima Hesen 18 yaşında evleniyor, ancak eşi bir trafik kazasında yaşamını yitiriyor. Fatima daha sonra ikinci evliliğini yapıyor ancak bu kez sağlık sorunları nedeniyle anne olamıyor. Çocuğu olmadığı için eşinin başka bir kadın ile evlenmesine göz yumuyor. Fatima şöyle diyor: "Çocuk yoksa evliliğin ne anlamı var? Ölüm ve çocukların yokluğu aynı şey. Yalnızlık zor. Anne olabilmek için Şam ve Halep'te birçok doktora gittim, doğal ilaçlar kullandım ama olmadı."
Toplum karar verir, erkek uygular!
Cewahir Eboş, 5 yıldır evli ve Kizwan Dağı'nda yaşıyor. Cevahir, toplumun bir kadının evliliğinin ilk yılında çocuk sahibi olması yönünde baskı kurduğunu söylüyor. Cevahir, pişmanlığını şu sözlerle dile getiriyor: "Burada toplum ve erkeğin ailesi, eşinin boşanıp boşanmayacağına veya başka bir kadınla evlenip evlenmeyeceğine karar veriyor. 5 yıldır çocuğumuz olmadığı için bu durum psikolojimi etkiledi. Toplum sürekli sorgulayıcı davranıyor ve kadınlara neden çocuk sahibi olmadıklarını soruyor."
Kız çocukları miras hakkından mahrum bırakılıyor
Cevahir, erkeğin ailesinin, çocuğu olmayan kadını ailenin bir parçası olarak görmediğini hatırlatıyor. Cevahir, çocuğu olmayan ve bu nedenle miras hakkından mahrum bırakılan kadınlara dikkat çekerek şunları söylüyor: "Miras alabilmesi için kadınları kuzenleriyle evlenmeye zorluyorlar. Burada kız, evlenmemek ve hayatına devam etmek için mirasından vazgeçmek zorunda bırakılıyor."
Cevahir, kız çocuklarının miras haklarından mahrum bırakıldığını ve bunun nedenlerini şöyle açıklıyor: "Bütün bunlar gerici bir zihniyetten kaynaklanıyor ve Kizwan Dağları'nda kızlar miras haklarını alamıyor. Kız çocuğu olduğu için mirastan mahrum bırakılıyor. Eşinin evinde de mirastan mahrum bırakılıyor. Ancak her şeye rağmen kadın hakları için mücadele etmeli, pes etmemeli."
Toplumda ve ailelerde yaygın olan kadına bakış açısını değiştirmek isteyen Cevahir, şöyle devam ediyor: "Bu adaletsizlik ve eşitsizlik, toplumdaki ataerkil bilinci yıllardır derinleştiriyor. Bu nedenle, günümüz nesillerinin demokratik fikirlere açık olması önemli. Kendimizden başlamamız gerekiyor ve şimdi bu görev ve mücadele bizim sorumluluğumuzda.”
Sadece kalabalık aileler olmak için çocuk doğurmanın yanlış olduğunu sözlerine ekleyen Cevahir, özellikle kız çocuklarının eğitim almasının önemine vurgu yapıyor.
Bir öğretmenin bakış açısı
30 yaşındaki Hêvîdar Mihemed Elî, bir kız ve iki erkek çocuk annesi. Yeni neslin hem annesi hem de öğretmeni. Hêvîdar, "Doğurduğumuz çocuklara hak ettikleri hakları vermek görevimiz. Sorumluluk sahibi olmalıyız ve bir birey olarak onlara tüm haklarını tanımalıyız. Çocukların çocukluklarını yaşayabilecekleri güvenli bir ortam yoksa, bu hakları tanımak imkansızdır" diyor.
Hêvîdar, günümüz çocuklarının teknolojiden çok etkilendiğini, olayları kendi gözleriyle gördüğünü belirterek şöyle devam etti: "Ancak geçmişte çocuklar sadece büyüklerinden hikayeler duyup hayal ediyorlardı. Çocuk yetiştirmek iki yönlü bir görev. Bir kadının sağlığını kaybetmek de çocuk sahibi olmanın bedeli. Bu nedenle kadınları hayatlarını yaşamaya çağırıyorum. Bunun da bir yeri var. Doğum, zaman ve yıl seçimi olmalı, ne zaman ve neden çocuk sahibi olduğunuzu bilmelisiniz."
Bir annenin gözünden
62 yaşındaki Emîna Mihemed, Kizwan Dağı’ndan. Emîna, bir oğlu ve beş kızı olduğunu, beşinci kızını doğururken ağladığını ve oğluna bir erkek kardeş istediğini söylediğini anlatıyor. Ancak toplumun genel olarak çocuk sayısına ve cinsiyetine odaklandığını belirten Emîna, kendi görüşünü şöyle ifade ediyor: “Bana göre kızlar erkeklerden daha üstün. Her bir kız, benim gözümde 10-15 erkeğe bedel.”
Emîna, toplumun erkek çocuk doğurmayan kadınlara yönelik suçlayıcı tavrını hatırlatarak şunları söylüyor: “O kadınlara hep ‘bu kız annesi’ diye bakarlar. Oysa erkek, eşine saygı göstermeli ve hayatı birlikte paylaşmalı. Kadın istemese bile çocuk doğurmak zorunda kalıyor; buna toplumun bakış açısı ve erkeğin baskısı neden oluyor.”