TJA’nın panelinde kadınlar barışı ve rollerini konuştu
TJA’nın “Barış sürecinde kadın hakikati ve tecrit sorunsalı” konulu panele katılan farklı kesimlerden kadınlar; barış mücadelesini, ortak mücadeleyi ve rollerini tartıştı.
Amed- Tevgera Jinên Azad (TJA), “Barış sürecinde kadın hakikati ve tecrit sorunsalı” başlığıyla Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nda panel gerçekleştirdi. “Barış süreçlerinde kadın hakikati ve kadın sorunsalı” pankartının asıldığı panelde Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri, Adalet Nöbeti Anneleri, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkan Adayı Serra Bucak, DEM Parti ilçe belediye eşbaşkan adayları, Rosa Kadın Derneği üyeleri ve çok sayıda kişi katıldı.
Sosyo Politik Araştırmaları Koordinatörü Yüksel Genç, Feminist Hülya Osmanoğlu, DEM Partisi Dil Komisyonu Eş Sözcüsü Avukat Cemile Turhallı, DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan’ının panelist olarak katıldığı panelin moderatörlüğünü TJA üyesi Zeynep Sipcik yaptı. Panelin ilk oturumunda “Kürt Sorunun demokratik çözümü, 2000 yılında barış için yapılan çağrılara cevap ve barış heyeti olarak kadından doğru üstlenilen sorumluluklar” ve “Kürt Sorunun demokratik çözümünde kadının rolü, yapılan görüşmelerde kadının üstlendiği sorumluluk, Barış Masası ve Kadın Özgürlük Meclisleri'nin (KÖM) oluşturulma süreci” konuları tartışıldı. İkinci oturumda ise “Bir siyasi araç olarak tecrit ve hukuk”, “Kadın tutsakların koşulları ve açlık grevleri”, “Tecridin toplumsallaştırılmasına dönük geliştirilen devlet politikaları” ve “Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit ve yasaların işletilmesi” başlıklı konular tartışıldı.
‘Kürt sorununu gündemimize alacağız’
Panelin açılış konuşmasını yapan Zeynep Sipcik, “Uzun yıllardır bu topraklarda iktidarlar tarafından kabul edilmese de Kürt sorunu vardır. Bu ülkede Kürt kadının kimlik mücadelesi sadece cins mücadelesi olarak ele alınmıyor. Varlık bilinciyle kendini hissettiriyor ve siyasete yön veriyor. Türkiye’de ve Kurdistan’da yakıcılığı devam eden Kürt sorununu gündemimize alacağız. Kürt halk Önderi Sayın Öcalan üzerinde tecrit politikası uygulanmakta. Bu durum, onun şahsında bu coğrafyada yaşayan bütün kimliklere karşı başlatılan savaştır. Bu durumu tartışacağız” dedi.
‘Her söylem mücadele yürütenler ve dışında olanlar için farklı geldi’
Yüksel Genç, bedellerin ödendiği ve güçlü dönemlerin olduğu süreçlerin yaşandığını ve bu deneyimlerin konuşulması gerektiğini dile getirdi. Barış grubu içinde bulunan Yüksel Genç, o süreci anlatarak, “Hikayelerimiz en büyük güçlendiricimiz. Bizim hikayelerimiz yaşıyor, bunun için hikayelerimiz gerçekleşene kadar yaşayan hikayelerimizi sahiplenerek yol almamız gerekiyor. 99 süreci Kürt meselesinin yeni bir aşamaya girdiği tarihtir. Kürt ulusal hareketinin paradigma değiştirdiği bir dönem. Biz o dönemin inşacıları olarak yer almış insanlarız. Kadınlar hep ya süreçlerin etkileyeni ya da eklemenmiş unsuru olarak tarif ediliyor, ama bu mücadele ile kurduğumuz bağ ile sürecin öznesi kadınlar oldu. Sayın Öcalan’ın esir düşmesinin ardında kaos yaşandı. Bizim gerilladan 99 Ekim ayından Türkiye’ye gelen süreç, Kürt meselesinin çözümün değişeceğine dair işaretler taşıyordu. 99’dan sonra Türkiye’de Kürt sorunun barışçıl zeminde çözülebileceğine dair nüvelerinin olduğuna ve örgütün mücadele araçlarının farklılaşmaya hazır olduğunu İmralı’dan duymaya başladık. Her söylem mücadele yürütenler ve dışında olanlar için farklı geldi. Devletin içerisindeki kanatlar birlikte yaşama ile büyük çabanın olduğunun, şiddetin yıpratıcı etkilerini sınırlayabilecek adımlara ihtiyaç duyduğunun farkına varamadı” diye konuştu.
‘Kadınların öncülüğünü yaptığı süreci ördük’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi ile devletin PKK’nin yenildiğine dair bir algı oluşturduğunu ifade eden Yüksel Genç, konuşmasını o dönemki atmosferi anlatarak sürdürdü. Yüksel Genç, “O dönem risk ile Barış Grubu olarak Türkiye’ye geldik. Barış Grubunun gelmesi en değerli deneyimlerden biri oldu. Barış Grubunun gelişi sırasında hem erkek hem de kadın militan yapılarından başvurular oldu. PKK örgütlülüğün güçlü olduğu yerlerde toplumsal cinsiyetçiliğinin aşılması için yapıları vardı, ondan dolayı bu sürecin kadınsız olması düşünülür değildi. Bu grupta 3 kadın 5 erkek yer aldı. Günün sonunda karakola vardığımızda, bu duyurulduğunda farklı bir süreç başladı. Devletle bir dizi görüşme yaptık. Gelişimizin ardından tutuklandık. Bizim tutuklanmamız barış çalışmasının durdurulması anlamına gelmedi. Yazışmalarla, birçok kanala erişmeye çalışarak çalışmamızı sürdürdük. Barış grubu sözcülerimizden biri kadın biri erkekti. Sözcülüğünü benim üstlendiği bir dizi görüşme yaptım. Kadınların öncülüğünü yaptığı süreci ördük” şeklinde konuştu.
‘Biz güçlendikçe, özgürleştikçe dünya özgürleşir’
Cezaevinden çıktıktan sonra Kürt sorunun askeri alana hapsedilmediğini artık toplumunda konusu olmaya başladığına dikkati çeken Yüksel Genç, “Cezaevinden çıkar çıkmaz bütün yelpazelerle görüşme aldık. Barış grubu üyesiyiz sizinle görüşmek istiyoruz dediğimizde insanlar ürküyordu onlarda ‘terörist’ algısı vardı. Kürt kimliği kabul edilmiyordu. İlk geldiğimizde Kürt olduğumuzu anlatmak zorunda kaldık. Bu halkın özgürlük talebinin ne kadar meşru olduğunu anlatmakla uğraştık. O görüşmeleri yaparken insanların gerillaya, Kürde dair çarpıtılmış şeklinde oluşturulan kavramlarını yıkmaya çalıştık. Görüşmemiz reddeden çok az kurum oldu. Şiddet sarmalından çıkmanın yolunun toplumun el ele vermesinden geçtiğini göstermek için süreç kurduk. Türkiye’nin barışa ihtiyaç olduğunu kabul ettirme sürecini yaşadık. Barış mücadelesi yürütüyorsanız savaşın ortaya çıkardığı gayri-insanı yönlerine karşı cephe alıyorsunuz demektir. Barış mücadelesi her yerde birlikte yaşam çağrısı ve birlikte yol alma isteğidir. Barış için çalışma yürüten kadınlar meydan okuyucuydu. Bizim gelişimizden sonraki sürecin kendisi meydan okuyuculuktu. Biz güçlendikçe, özgürleştikçe dünya özgürleşir. Bundan dolayı Kürt kadınları özgürleşmekten vazgeçmiyor” diye belirtti.
‘Barışı en çok kadınlar savundu’
Feminist Hülya Osmanoğlu ise Feminist Hareket’in 1994 yılında gerçekleştirdiği “Arkadaşıma Dokunma” kampanyasının önemli olduğuna değinerek, şöyle devam etti: “97’de örgütlü Kürt kadınlarının, feministlerin, sendikacıların birlikte örgütlendiği 8 Mart oldu ve bu bir gelenek oluşturdu. 98’de yollarımız tekrardan ayrıldı. 99’da zaten Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından hiçbir eyleme izin verilmedi. 2000’lerle beraber 8 Mart, 25 Kasım eylemlerine başladık. Daha çok savaşa karşı olmada yan yana geliyorduk, ama ortaklaşılan söz eksikti, çünkü barışı kadınlar savaşta en çok zarar gördüğü için savunuluyordu. 2000’lerle beraber Kürt kadınlarının kadın örgütlenmesini ayırması ile ilişkilerimiz güçlendi. 2004’le beraber ilk kadın belediye başkanları gündeme geldi bu süreci daha dikkatli takip etmeye başladık. Kürt Kadın Hareketi ile Feminist Hareketini bir araya gelişini hızlandırıyordu. 2009’da ikinci Barış Grubunun gelişi söz konusu oldu. Bu süreçte DÖK ile dayanışma komisyonu ‘Barış için kadın girişimi’ oldu.”
‘Dayanışmayı aşan bir mücadele geleneğine sahibiz’
Verilen aranın ardından başlayan ikinci oturumun açılış konuşmasını yapan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Eş Genel Başkanı Ekin Yeter, tutsakların başlattığı açlık grevini, Adalet Nöbeti’ni, İstanbul’da gerçekleşen Özgürlük Mitingini selamlayarak, “Feminist Hareket ile dayanışmayı aşan bir mücadele geleneğine sahibiz” dedi.
‘Sayın Öcalan’a uygulanan istisnai hukuktur’
Ardından söz alan DEM Parti Dil Komisyonu Eş Sözcüsü Avukat Cemile Turhallı, “Sayın Öcalan’a uygulanan istisnai hukuktur. Sayın Öcalan’a uygulanan tecridi özetleyen kavram ‘ikili devlettir” tanımlaması yaptı. Turhallı konuşmasının devamında Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim’de başlayan ve 15 Şubat’ta sonuçlanan uluslararası komplonun tarihsel boyutuna değinerek, “Sayın Öcalan’ın tutulduğu yer korsan bir yer. Uluslararası kararların uygulanmamasından alınan cesaret var. Bunlara karşı büyük bir mücadele var ve kadınlar bu mücadeleye öncülük ediyor” ifadelerini kullandı.
‘3’üncü yol onurlu bir şekilde birlikte yaşamanın teklifi’
Panelde son konuşmacı olarak söz alan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, uluslararası komplo sürecinde yurtdışında yaşadıklarına dair süreci dile getirdi. Doğan, “99-2004 arası süreç. Tek taraflı çatışmasızlık hali olan bir süreç ve heba edilmiş bir süreç. Ortada bir irade var, 3’üncü yol siyaseti var. 3’üncü yol onurlu bir şekilde birlikte yaşamanın teklifi. Devletin artık karar vermesi gerekiyor. Herkesin eşit adil yaşanması isteniyor mu istenmiyor mu? Kürtler bu konuda oldukça net. Çözümün formülü de net. ‘Var mısınız yok musunuz’ diye sorma zamanı. Heba edilecek zaman ve sabır kalmadı. Evlerimize, bu topraklara artık acı sığmıyor” dedi.
Son olarak söz alan Barış Annesi ve Adalet Nöbeti’ni tutanlardan Havva Kıran, “Bugün varlık yokluk savaşı var. Herkes elini taşın altını koysun” çağrısında bulundu.
Panel soru cevap bölümüyle son buldu.