“Sur’da koca bir tarih ve hafıza yok edildi”

Sur’da sokağa çıkma yasaklarında insanların birçok haktan mahrum bırakıldığına dikkat çeken Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) avukatlarından Gulan Çağın Kaleli, özellikle kadınların o süreçte büyük bir travma yaşadıklarını ifade etti. Gulan Çağın Kaleli çatışmalı süreçte ilçeden ayrılmayan yurttaşların ise son süreçte uyuşturucu ve fuhuş arasına sıkıştırılmak istendiğini söyledi.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed- Amed’in Sur ilçesinde 2 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının üzerinden 6 yıl geçti. Dört mahallede yasağın halen devam ettiği ilçede çatışmalar süresince aralarında kadın ve çocukların da olduğu 24 sivil yaşamını yitirdi. Yasakla birlikte durdurulamaz bir yıkım sürecine girilen ilçede 6 yılın sonunda koca bir hafıza ve tarih ilçeye giren kepçelerle yok edildi. “Taledo yapacağız” söylemleri ile yerle bir edilen ilçeden geriye restore edilmeyi bekleyen tarihi birkaç ev ve cami kaldı.

7 yıldır bitmeyen yasak

Sur’da ilk sokağa çıkma yasağı, 6 Eylül 2015’te ilan edildi. 15 mahalle ve 1 caddeyi kapsayan sokağa çıkma yasakları, 30 Kasım’a kadar 5 kez tekrarlandı. Beşinci yasak ise 2 Aralık’ta duyuruldu. 8 gün sonra yasağa 17 saat ara verildi. Daha sonra devam eden yasağın kapsamı bazen genişletildi bazen daraltıldı. Altı mahallede 2 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen yasak 7’nci yılına girerken mahallelerden Hasırlı, Cemal Yılmaz, Savaş ve Fatihpaşa’da ise yasaklı olmaya devam ediyor. Dünyanın en uzun sokağa çıkma yasağının yaşandığı Surd’a bu süre zarfında binlerce insan yerinden edilirken aralarında sivillerin de bulunduğu yüzlerce insan yaşamını yitirdi.

6 mahallede çatışmalar 4 ay, 103 gün sürdü

İlçenin Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde çatışmalar 103 gün sürdü. Dönemin İçişleri Bakanı Efgan Ala 9 Mart’ta yaptığı açıklama ile ilçede operasyonların bittiği haberini verdi. Bu süre zarfında ilçede yaşanan çatışmalarda resmi rakamlara göre; 53 asker, 17 polis ve 1 korucu olmak üzere toplam 71 kişi yaşamını yitirdi, en az 392'si asker, 128'i polis, 3'ü korucu olmak üzere toplam 523 kişi ise yaralandı. Yasaklı mahallerde çatışmaların sürdüğü sırada içerdeki sivillerin çıkarılması için o dönem sivil toplum örgütlerinin girişimiyle “yaşam koridoru” oluşturulup, 40 kişinin tahliye edilmesi sağlandı. Gözaltına alınan bu kişilerden 32’si tutuklandı. Birçok suçla yargılanan tutuklulara “Ağırlaştırılmış müebbet” hapis cezası verildi.

Aralarında çocuklarında olduğu 24 sivil hayatını kaybetti

Aynı zaman zarfında aralarında YPS ve YPS-JÎN üyelerinin de olduğu 73 kişinin cenazesine ulaşıldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) raporuna göre; hayatını kaybedenlerden 24’ü ise sivildi. Fatma Ateş, Helin Şen Hasret ve Melek Alpaydın yaşamını yitiren sivillerden bazıları. 12 yaşında ekmek almaya giderken başına aldığı kurşunlarla yaşamını yitiren Helin Şen Hasret’in ölümüne ilişkin hazırlanan soruşturma 5 yılın sonunda davaya dönüştü. Sanık polis memuru Abdullah E. hakkında “olası kastla adam öldürmekten” hazırlanan iddianamenin mahkemece iade edilmesi üzerine “taksirle ölüme sebebiyet vermek” suçundan yeni bir iddianame hazırlandı ve Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama başladı. Fakat Diyarbakır Valiliği’nden soruşturma izni alınmadığı için yargılama durduruldu. Şen Ailesi’nin Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı itiraz da reddedildi. Öldürülen diğer sivillere ilişkin soruşturmalar ise halen sürüyor.

İlçede 3 bin 569 yapı yıkıldı

Bu ölümlerin yaşandığı operasyonda tank ve top gibi ağır silahların kullanılması sonucu Kurşunlu Camii, Hacı Hamit Camii, Paşa Hamamı, Mehmet Uzun Evi, Ermeni Katolik Kilisesi ve Dört Ayaklı Minare, Saint Mary Kilisesi ve Dengbej Evi başta olmak üzere tescilli birçok tarihi yapı ağır hasar gördü. Operasyonların bitmesinin ardından kepçelerin girdiği ilçede çatışmaların izi silinmeye çalışıldı. Ağır hak ihlallerinin yaşandığı ilçede yapılan kazılarda toprağa gömülü insan uzuv ve kemikleri çıktı. Operasyonların ardından evlerine dönmeyi bekleyen halk yaşanan yıkımı damlardan izledi. Çatışmalarla hasar alan sonrasında kepçelerle yerle bir edilen ilçede Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği(TMMOB)’un hazırladığı raporlara göre tescilli 87 yapı ve tescile değer 247 yapının da olduğu 3 bin 569 yapı yıkıldığı bilgisi paylaşıldı.

Yapılan yeni konutlar cezaevini andırıyor

Çatışmaların ardından alınan “Acele kamulaştırma” kararı ile birlikte 6 mahallede yapılacak yeni yapılar için temel atıldı. 2017’nin sonunda temelleri atılmaya başlayan yapılar iki katlı ve içinde otel, restoran, mağaza ve cafe olacak şekilde dizayn edildi. Bu süreçte hak sahipleri ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından büyük mağduriyet yaşadı. İnşa edilen konutlar geçtiğimiz sene halka sunulurken konutların cezaevini andıran bir görünüme sahip olması ise dikkatlerden kaçmadı. Yapılan konutların teslim töreni henüz başlamazken konutlar emlak sitelerinde milyonlarca liraya satılığa çıkarıldı.

İlçenin sosyal ve demografik yapısı değişti

Tüm bu hak ihlallerinin yaşandığı ilçenin sosyal ve demografik yapısı da büyük değişime uğradı. Çatışmaların ardından bütün mahallelere karakol yapılıp kameralar yerleştirildi. Büyük bir göç dalgasının yaşandığı ilçenin diğer mahallelerinde ise az rastlanan fuhuş, uyuşturucu ve hırsızlık olaylarında da artış yaşandı. Bu artışa halk tepki göstermesine rağmen gerekli kurumlardan kalıcı herhangi bir müdahalede bulunulmadı.

 “Ulusal ve uluslararası sözleşmeler pratikte uygulanmadı”

O süreçte yaşanan hak ihlalleri ve hukuksuzluklara değinen Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) avukatlarından Gulan Çağın Kaleli, Ağustos 2015-2016 yılları arasında ilçede 11 çocuğun yaşamını yitirdiğine yer verdi. Yasak sürecinde ilçede yaşayan yurttaşların sağlık, barınma ve yaşam gibi birçok hak ihlaline maruz bırakıldığını söyleyen Gulan Çağın Kaleli şu ifadeleri kullandı:

“İnsanların o dönemde evlerinde ve sofra başlarında otururken ya da sokakta ekmek alırken yaşamını yitirdiklerini gördük. O süreçte kadın ve çocuk hakları hem ulusal hem de uluslararası anlamda korunması gerekiyordu. Bu korunmaya dair birçok sözleşme ve net düzenlemelerin de olduğunu biliyoruz. Çatışmalı alanlarda çocukların savaştan korunmasına dönük çatışan taraflara sorumluluk yükleniyor. Çocuklar başta olmak üzere tüm siviller için devlet ve devlet dışı silahlı aktörlerin onları korumasına dair sözleşmeler mevcut. Ama çocuklara işkence edilmemesine dair uluslararası sözleşmeler bulunmasına rağmen o dönemde ilçeden çıkan kadın ve çocuklardan almış olduğumuz başvurularda kendilerine işkence edildiğine dair ifadelere yer verildi. Her ne kadar bizler gerek ulusal gerek uluslararası mevzuatta mutlak yasak kavramından bahsetsek de pratikte bunlara ters bir şekilde davranıldı.”

“İnsanlar birçok haktan mahrum bırakıldı” 

Yasak sürecinde sivil yurttaşların bedenleri ve yaşam haklarına dönük aykırı pratiklerin olduğunu vurgulayan Gulan Çağın Kaleli, sivillerin yaşamlarını yitirdiği olayların resmi kurumlar tarafından “Terörle mücadele” olarak tanımlandığına dikkat çekti. Gulan Çağın Kaleli konuşmasının devamında şunlara yer verdi:

“Yine o dönemde Sur’da evlerine gelen bir şarapnel parçası ile bir anne hayatını kaybetmiş dört çocuğu da yaralanmıştı. Bir çocuk panzerden sıkılan üç kurşunla hayatını kaybetmişti. Sivil ve çocuklara yönelik saldırıların her biri resmi kurumlar tarafından ‘terörle mücadele’ olarak tanımlandı.  Temel anlamda değerlendirecek olursak ilk başta sağlığa erişim hakkının engellendiğini gördük. Aslında birçok okulun ve hastanenin karargâh olarak kullanıldığına tanıklık ettik. Sur halkının evlerinin içinin yine aynı şekilde karakol haline getirildiğini gördük. Kişiler o süreçte evlerini terk etmeme iradesi gösterdiğinde ise evlerine saldırı oldu.”

“Kadınlar büyük travma yaşadı”

Sürecin kadınlar açısından da ayrı bir travma olduğuna değinen Gulan Çağın Kaleli, kadınların çatışmaların başlamasıyla bir anda evlerinden koparıldığını ifade etti. Gulan Çağın Kaleli, çatışmalı süreçte sağlık hizmetine erişememekten kaynaklı ağırlaşan sağlık durumlarına müdahale edilemediğine bu nedenle hamile olan kadınların düşük ya da erken doğum yapma gibi birçok spesifik olayların vuku bulduğuna dikkat çekti.

“İnsanlar uyuşturucu, fuhuş ve sermaye çemberine alınmak isteniyor”

Avukat Gulan Çağın Kaleli baskılara rağmen ilçede yaşamaya devam eden yurttaşların farklı durumlarla karşı karşıya kaldığına değindi. Göçe maruz bırakılan yurttaşların son yıllarda uyuşturucu, fuhuş ve sermaye çemberine alınmaya çalışıldığına yer veren Gulan Çağın Kaleli şöyle konuştu:

“Tüm bunlar beraber değerlendirildiğinde Surda ne yapılmaya çalışıldı belki de biraz buna değinmek gerekiyor. Sur gerçekten Diyarbakır’ın kalbi diyebileceğimiz bir ilçe. Bir taraftan da halen yasağın devam ettiği bir yer. Sur’da ki aileler bu yasakla ikinci bir göçe zorlanmak durumunda kaldılar. Tarihsel ve politik kimliği olan ilçenin yüzünün değiştiği, değişime zorlama pratiklerinin yaşandığını görüyoruz.”