Savaşın ve şiddetin karşısında duran Trabzon Cazıları
“Daha çok kol kola girmeye, uzun zincirler oluşturmaya ihtiyacımız var. Hepimiz en iyi niyetlerimizle, en barış dolu yanlarımızı ortaya çıkartıp birbirimizi kucaklamamız lazım. Başka türlü karanlıklar gerçekten aydınlığa erişmeyecek. Sevdalıklar da hak ettiği gibi yaşanmayacak.”

DURKEN SÜREN
Trabzon- Nefret söylemlerinin, ırkçı saldırıların yoğunlaştığı, kadına, çocuğa, doğaya karşı şiddetin arttığı Türkiye’de, kadınlar kurmuş oldukları ağlar ile hangi bölgeden olunursa olunsun ötekileştirmeden bir arada olmanın, örgütlü durmanın önemine dikkat çekiyor. Karadeniz’in cazı (cadı kelimesinin bölgedeki adlandırması) masalları ile büyüyen ve bir nevi cazılık geleneğini de sürdüren bir grup kadın aktivist, Trabzon Cazılarını kurarak sistemin karşısında duruyor ve düzenledikleri kadın festivalleri ile de barışa ve şiddetsizliğe vurgu yapıyor. Bu yıl 13-15 Nisan tarihleri arasında “Benle Ne Derdun Vardur” sloganı ile hazırlamış oldukları festival pandemi sürecinden dolayı ertelenmiş olsa da, Cazılar, Karadeniz Bölgesi’nde kendilerinden söz ettirmeye devam ediyor. Peki daralan yaşam alanlarını genişletmek, kadınlar olarak birbirlerine ve içinde yaşadıkları topluma seslerini duyurmaya çalışarak yola çıkan Trabzon Cazıları nasıl kuruldu? Ellerinde süpürgeleri ile nasıl festivaller düzenliyorlar? Savaşın, yok etmenin, adaletsizliğin yükseldiği bir dönemde yaptıkları festivaller ile bölge halkından nasıl tepkiler alıyorlar? Trabzon Cazılarından Türkün Sümerkan ile söyleştik.
Trabzon Cazıları’nın kuruluşunda yer alan birkaç kadından biriydiniz. Bize Cazıları anlatır mısınız? Kimdir bu Cazılar?
2015 yılıydı, kocaman yürekli kadınlar bir araya gelerek dertlerimizin, yaralarımızın çok olduğunu konuştuğumuz, bir araya gelirsek acaba ne yapabiliriz diye düşünmeye başladığımız bir dönemdi. Çok az insandık aslında. 6-7 kişiydik, ama o kadar çok heyecanlıydık ki. Neler yapabiliriz ile başladık, sonra hadi bir festival yapalım dedik. Heyecan doruk noktasındaydı ve ekip öyle bir ekipti ki, hani ülkenin genelinde kolektif çalışamama eğilimi hep vardır ya, Karadeniz bölgesinde bu zirvedir zaten. İki insanın bir araya gelip ortak bir iş yapması çok zor olabiliyor. Fakat öyle kadınlardık ki bir araya geldik, birlikte çalıştık. Kimseye görev verilmedi, hiyerarşi asla yoktu, gayet eşitlikçiydi, ama bizim dertlerimiz vardı. Bu dertler de öncelik olarak barıştı, eşitlikti, adaletti, cinsiyet eşitliğiydi, LGBTİ+’lardı, yerellikti, doğadaki kadındı ve doğaydı. Yüzümüzü hep bunlara döndük, çünkü hepimizin bu konularda dertleri vardı. Bu dertlerimizi bölge insanını çok ürkütmeden, ama söyleyeceğimizi de söylemeye çalışarak, bir festival ile nasıl yapabiliriz üzerinden çalışmalar yaptık. O sırada dönemin Trabzonspor başkanı şöyle bir açıklama yapmıştı ki bütün Türkiye’de tepkilere neden olmuştu. “Öleceksek adam gibi öleceğiz, kadın gibi yaşamayacağız” dedi ve oradan bir slogana çevirdik biz bunu. ‘Kadın Gibi Yaşa’ dedik. İlk festivalimizin adı buydu.
Peki nasıl bir çalışma yaptınız ve festivaliniz nasıl karşılık buldu?
Biz sadece internet, yani medya üzerinden duyuru yaptık, ama Trabzon Sanat Evi’nin bahçesi, gösteri salonu, toplantı salonu dolup dolup taştı. Bizim dile getirmek istediklerimiz Trabzon gibi bir yerde, bir taşra kentinde, kapalı bir toplumda çok dillendirilemeyecek şeylerdi. Tabiri caizse eğer, sözümüzü çatır çatır sahnede katılımcılarımızla birlikte ötekileştirmeden, karalamadan gerçekten barışçıl bir dille 3 gün süren çılgınca güzel bir festivalle dile getirdik. Ardından ‘çok yorulduk, bir daha yapamayacağız galiba biz bunu’ dedik, ama inanın bir ay bile sürmedi bu sözümüzün üzerinden ve tekrar festival hazırlıklarına başlamak istedik.
İkinci festivalinizi ülkenin “doğu” bölgesinde yaşanan çatışmalı bir sürecinde gerçekleştirdiniz. Festival sloganınızı da “Güneşe Çevirelim Bu Karanlık Günleri” olarak belirlediniz. Trabzon gibi zaman zaman ırkçı saldırıların gündeme geldiği bir ilde siz Cazılar o sürece nasıl tepki verdiniz?
Gerçekten de o dönemde, dünyada, özellikle ülkemizde çok karanlık günler yaşanıyordu. Göremediğimiz, tanığı olamadığımız, ama okuduğumuz, medyadan izlediğimiz o karanlık günleri birazcık da olsa, bir dirhem umutla güneşe çevirmek istedik. Bunun için “Güneşe Çevirelim Bu Karanlık Günleri” dedik. Umut etmek güzeldir. Belki de gerçeğin kendisinden daha güzel bir histir umut etmek. Yani Cizre’de ölen yavrusunu kapısının önünden alıp, defnedemeyip buzdolabında saklayan annelerin dramını biz dillendirmeyecektik de kimler dillendirecekti. Adımız bunun için Cazı. Kimsenin söyleyemediğini söyleyen, kurallara uymayan, gelenekleri reddeden cadıdır zaten. Biz de cadılık böyle ise hırka gibi giyeriz üstümüze dedik ve yolumuza devam ettik. Trabzon kadınının gerçekliğini göstermeye, yapabileceklerimizin en iyisini yapmaya ve zorlamaya çalışıyoruz.
Bizim etkinliklerimiz sadece şehirdeki kadınlarla değil, yeşil yol projesi için mücadele veren insanlardan tutun, Tonya’da taş ocağına karşı gelip baltasıyla kürsüye çıkan kadına kadar, hepsi bizim festival konumuz. O da bir aktivist aslında, çünkü toprağını korumaya çalışan bir insan. Atalık tohumunu korumaya çalışan, gübreye karşı duran bu kadim bilgilere, kadim üretim havzalarına saygı duyarak daha çok güzel projeler düşünüyoruz. Cazılık Karadeniz’de bu şekilde devam edecek. Her geçen gün de sayımız daha çok artıyor.
Etkinliklerinizin katılımcılarını seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Konuklarınız arasında nasıl bir kadın profili çiziyorsunuz?
Hiç kimseyi ötekileştirmiyoruz “ananı da al git” söyleminin karşısında durduğumuz gibi. İçimizde şairimiz var, öykü yazarımız var, fotoğraf sanatçılarımız var, tiyatro ve sinema oyuncusu, mimar, akademisyen, tarlasında çalışan, evinde üretim yapan her kesimden dostlarımızla birlikteyiz. Müzisyenlerimiz, feminist avukatlarımız, bitki uzmanları, şifa atölyelerimiz, kahkaha atölyelerimiz var. Festivallerimiz üç gün sürüyor. Şarkılarla, türkülerle bitiriyoruz. Festivalimizin slogan isimlerine türküler buluyoruz ve o türküleri de kendimiz okuyoruz. Asla ötekileştirmeden ve her kesimden kadınlar var. Yaralarımız, dertlerimiz çok ortak çünkü. Başka türlü bir çıkış bulmamız mümkün değil, bir şeyler yapmak lazım ve hep birlikte yapmaya çalışıyoruz. Yaptığımız etkinlikler içerisinde bir yol çalışmasına da aynı tepkiyi göstererek mutlaka orada yer alıyoruz, bir ağacın kesiminde de, bir binanın yıkımına ya da kat yüksekliğine de müdahil olmaya çalışıyoruz. Bunun için üçüncü festivalimizde “İncitme Karıncayı” dedik.
Dördüncü festivalinizi de gerçekleştirerek “Ander Kalsun Sevdaluk” dediniz. Sanırım bu bölgenin efsaneleşen ve destanlarda anlatılan sevda gerçekliğiyle günümüzün kadın cinayetlerine, şiddetine konu yapılan “aşk”a dikkat çekmek istediniz. Ne dersiniz?
Evet, çünkü bu dağlarda, bu topraklarda sevda başka türlü yaşanıyor. Aşkın biyolojisini anlattık. Aşk nedir dedik. Konuklar arasından bir kadın arkadaş çıktı ve çocuğunun eşcinsel olduğunu o kadar kalabalığın içinde söyleyebildi. Bu bizim için çok büyük bir başarıydı. Elimizden geldiğince herkesi kucaklamaya çalışarak kollarımızı biraz daha uzatıyoruz. Son festivalimiz olan “Ander Kalsun Sevdaluk” sonrası kadınlar bize gelip ‘acaba cazı olmanın koşulları nedir, nasıl cazı olunur’ dediler. Başka bölgelerden de birlikte Cazı Festivalleri yapalım önerileri geliyor. Bu çok kıymetli. Demek ki doğru şeyler yapıyoruz. Belki ileride süpürgelerimize atlar gezici bir festival de yaparız.
Peki her festivalde başarılı bir şekilde adından söz ettirebilen Cazı Festivalleri’nin maliyetini nasıl karşılıyorsunuz? Anladığım kadarıyla sponsor ya da destek alan bir platform değilsiniz.
Trabzon’un ekonomik yapısı ortada. Sadece fındığı vardır, daha doğuda çayı vardır. Ekonomik olarak kimseden destek aldığımızı söyleyemem, çünkü aramızda öyle ekonomik olarak ileri seviyede kimse yok. Hepimiz aynıyız, ama ne olur, görsel baskı için arkadaşımız bize indirim yapar ya da bağışta bulunur. Onun dışında her şeyi cebimizden karşılıyoruz. Bir festival cepten mi karşılanır diye soracaksınız. Evet, karşılıyoruz, çünkü hepimiz büyük bir aşkla bir araya geldik. Büyük bir gönüllülükle ve asla şikayette bulunmaksızın birlikte bunları yaptık.
Ekonomik bir destek olmadan festival yapmak gerçekten çok zordur. Yine de önemli olan bu kente bir iz, bir gölge bırakabilmektir. Hala aynı gönüllülük ve aşkla devam ediyoruz.
Çok teşekkür ederiz verdiğiniz bilgilerden dolayı. Son olarak belirtmek istediğiniz bir şey var mı?
Söylenmeyeni söylemeye devam edeceğiz. Umut güzel bir şey. Umudumuzu hep inadına içimizde beslememiz gerekiyor. Yaşasın kadınlar diyorum. Kadınlar parmaklarını nereye dokunduruyorlarsa her şey çok daha güzel oluyor. Daha çok kol kola girmeye ihtiyacımız var. Uzun zincirler oluşturmaya ihtiyacımız var. Hepimiz en iyi niyetlerimizle, en barış dolu yanlarımızı ortaya çıkartıp birbirimizi kucaklamamız lazım. Başka türlü karanlıklar gerçekten aydınlığa erişmeyecek. Sevdalıklar da hak ettiği gibi yaşanmayacak.