Savaşın gölgesinde gazetecilik: Hakikat ve hayatta kalma mücadelesi
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, savaş bölgelerinde görev yapan gazeteciler için kutlamadan çok, yaşadıkları zorlukları hatırlatma gününe dönüyor. Gazeteciler bir yandan kamuoyunu bilgilendirirken, diğer yandan hayatta kalma mücadelesi veriyor.

RANİA ABDULLAH*
Savaşın ve çatışmaların dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemde, gazetecilik sadece bir meslek değil, aynı zamanda hakikatin peşinden gitme ve gerçeği aktarma mücadelesidir. Ancak bu mücadele, gazeteciler için büyük bedelleri beraberinde getiriyor.
Suriye, Irak, Sudan, Yemen ve Gazze gibi Ortadoğu ülkelerinde gazeteciler, tehdit, baskı, tutuklama ve hatta ölüm riskiyle karşı karşıya kalıyor. Gazeteciler sadece haber peşinde koşarken bile canlarını tehlikeye atmak zorunda kalıyor.
Her yıl 3 Mayıs’ta kutlanan Dünya Basın Özgürlüğü Günü, biz savaş bölgelerinde görev yapan gazeteciler için kutlamadan çok bir hatırlatmaya dönüşüyor: Baskılar, tehditler ve ihlallerin gölgesinde görev yapan gazetecilerin yaşadıkları, çoğu zaman görmezden geliniyor.
Gazze: Basın tarihinin en kanlı dönemlerinden biri
Özellikle Gazze Şeridi’nde, 7 Ekim 2023’ten bu yana süren ve uluslararası kamuoyunda soykırım olarak nitelendirilen saldırılar sırasında, 200’den fazla gazeteci ve medya çalışanı İsrail hava saldırılarında hayatını kaybetti. Bu durum, basın tarihinin en kanlı dönemlerinden birini oluşturdu. Committee to Protect Journalists/ Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) verilerine göre; 2023 yılında dünya genelinde öldürülen 99 gazetecinin yaklaşık dörtte üçü bu çatışmada hayatını kaybetti.
Yemen: Gazetecilik neredeyse imkânsız hale geldi
Yemen’de ise on yılı aşkın süredir devam eden savaş, gazetecilik mesleğini neredeyse imkânsız hale getirdi. Artan baskılar ve tehditler, gazetecileri ağır bedeller ödemeye zorluyor. Yemen, gazeteciler için dünyanın en tehlikeli ülkelerinden biri oldu. Pek çok gazeteci mesleğini bırakmak, farklı işlere yönelmek ya da ailesiyle birlikte daha güvenli ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Ülkede kalıp gazeteciliğe devam edenler ise sürekli baskı, tehdit, kaçırılma ve fiziksel saldırı riski altında çalışıyor.
Husilerin denetimindeki bölgelerde gazetecilere yönelik ihlaller daha da vahim. Bağımsız medya neredeyse tamamen yok edilmiş durumda. Sadece Husilerin politikalarını destekleyen ve onların kontrolündeki medya organlarına yayın yapma izni veriliyor. Bu durum, Yemen’deki basın ortamını adeta bir sessizlik çölüne dönüştürdü.
Kadın gazetecilerin karşılaştığı zorluklar
Kadın gazeteciler, erkek meslektaşlarına kıyasla çok daha fazla ihlale maruz kalıyor. Hem sosyal hem de siyasi kısıtlamalarla mücadele ediyor. Özel hayatlarına müdahale ediliyor; bazı kadın gazeteciler şantaja maruz kalıyor ve mesleği bırakmak zorunda kalıyor.
Uluslararası toplumun sorumluluğu
Gazeteciler, kelimenin düşmanlarına karşı çoğu zaman yalnız mücadele ediyor. Ne bir toplumsal dayanışma ne de etkili bir resmi koruma mekanizması mevcut. Resmî kurumlar çoğu zaman yalnızca ihlalleri belgeleyip rapor yayınlamakla yetiniyor. Ancak bu belgeler uluslararası kamuoyunda karşılık bulmuyor; dosyalar raflarda tozlanıp kalıyor.
Oysa artık harekete geçme zamanı. Uluslararası toplum, gazetecilerin yanında durmalı. Basın özgürlüğünü savunan tüm taraflar, gazetecilerin davalarını uluslararası alana taşımalı; onlara hukuki destek sunmalı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde suç duyurusunda bulunma haklarını güvence altına almalıdır. Çünkü belgelenmiş hak ihlallerinin büyük bir kısmı, hâlâ adaletle buluşturulmayı bekliyor.
Gazetecilerin sesi susturulmamalı. Onların hakları unutulmamalı. Gerçekleri yazan kalemler kırıldığında, toplumun hafızası da silinir.
*NUJINHA Arapça Servis Yemen muhabiri