Shaghayegh Norouzi: İdamları durdurmanın tek yolu direniştir
İran’da idam kararlarına karşı uluslararası tepkileri ve başlatılan kampanyaları ajansımıza değerlendiren Shaghayegh Norouzi, “Direnişin gücüyle, İran’ın böyle bir adım atmasını engelleyecek bir atmosfer yaratmak, tek gerçek yol olacaktır” dedi

ŞAHLA MUHAMMEDİ
Haber Merkezi - İran’da Kürt kadın siyasi tutsaklar Werişe Muradi, Pexşan Ezîzî ve Şerife Muhammedi hakkında verilen idam cezaları Yargıtay tarafından onaylandı. Özellikle Pexşan Ezîzî’nin yeniden yargılama talebinin reddedilmesiyle birlikte endişeler artarken, Newroz Bayramı sonrasında ülkede idam infazlarında ciddi bir artış yaşandığı gözlemleniyor.
‘Endişeliyiz’ kampanyası başlatıldı
Kadın hakları savunucuları, infazların durdurulması amacıyla kampanyalar başlatırken, İran'da “Me Too” hareketinin yanı sıra feminist aktivistlerden oluşan bir grup da “Endişeliyiz” adlı yeni bir kampanya başlattı. Kampanya kapsamında, idam cezasına çarptırılan üç kadının fotoğrafları paylaşılırken, İran toplumu bu kararlara karşı harekete geçmeye çağrıldı.
Aktivist Shaghayegh Norouzi, konuya ilişkin ajansımızın sorularını yanıtladı.
*Werişe Muradi, Pexşan Ezîzî ve Şerife Muhammedi’ye yönelik uluslararası kamuoyunda giderek artan bir destek söz konusu. Bu bağlamda, söz konusu idam cezalarının infaz edilmesinin İran İslam Cumhuriyeti açısından nasıl bir siyasi ve toplumsal maliyeti olabilir?
Bu kararlar, uluslararası alanda İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik sert tepkilere neden oldu. Werişe Muradi, Pexşan Ezîzî ve Şerife Muhammedi’ye verilen idam cezaları, dünya genelinde geniş bir yankı uyandırdı. Kararların sertliği ve düşmanca niteliği, uluslararası kamuoyunda ciddi bir tepkiye yol açtı; neredeyse tepki göstermeyen ülke kalmadı. İspanya’da Katalan milletvekilleri de parlamentoda isyancılar ve protestocular adına bir bildiri okuyarak dayanışma mesajı verdi. Uluslararası tepkiler İran İslam Cumhuriyeti için ciddi bir maliyet anlamına geliyor. Ancak, bana göre rejimin ödemek zorunda kalacağı tek bedel bu değil. İran ve Kürdistan halklarının tepkisi, çok daha ağır sonuçlar doğurabilir.
Eğer İran İslam Cumhuriyeti bu idamları infaz etme yönünde bir hata yaparsa, bunun rejim açısından büyük sorunlara yol açabileceğini düşünüyorum. Her ne kadar İran’daki muhalif hareketler ve Kürt siyasi partileri arasında zaman zaman görüş ayrılıkları bulunsa da, bu üç kadına verilen idam cezaları söz konusu olduğunda geniş bir uzlaşı ve ortak bir duruş oluşmuş durumda. Toplumsal ve siyasi çevrelerin bu ölçüde birleşmiş olması, rejimin atacağı adımın ne denli büyük bir öfke yaratabileceğini anlaması için başlı başına bir göstergedir. Dolayısıyla, bana göre İran İslam Cumhuriyeti için en büyük tehdit dış baskılardan değil, içeride halktan ve halkın oluşturduğu ortak tepkiden gelecektir.
*’Endişeliyiz’ kampanyası nasıl şekillendi? Bu kampanyayı başlatmaktaki temel amacınız neydi?
Toplumsal cinsiyet eşitliği aktivistlerinin ortak çabasıyla kolektif bir kampanya başlattık. Bu, kendi başına büyük etki yaratabilecek küçük ama anlamlı bir adımdı. Her aktivist grubun her ay benzer kampanyalar yürüttüğünü düşünürsek, hem dijital alanın hem de zihinlerin ne denli yoğun bir şekilde bu meseleyle meşgul olabileceğini hayal edebiliriz. Aslında bu tür kampanyalar, yapılabileceklerin en azı. Ancak elimizdeki dijital araçları, bu tehlikeyi hatırlatmak ve gündemde tutmak için kullanmamız gerekiyor. Ancak bundan sonraki adımlarında atılması gerekiyor. Bu kampanyalarda İran İslam Cumhuriyeti’nin kurumlarını doğrudan muhatap almak gerekiyor. Bu kurumlardan adil bir yaklaşım beklemiyoruz, buna dair bir umudumuz da yok. Ancak bundan sonraki adımların da atılması gerekiyor. Bu kampanyalarda İslam Cumhuriyeti'nin kurumlarının muhatabı olmak gerekiyor. İslam Cumhuriyeti kurumlarında adil bir yaklaşıma dair hiçbir umudumuz yok, ancak baskıyı artırmak için çeşitli toplumsal kesimler bu kurumları hedef alabilir. Önemli olan bu küçük minimumların tekrarlanması ve daha fazla grubun katılımının sağlanmasıdır.
*Cezaevinden yayınlanan mektuplar adeta birer manifesto niteliğinde. Sizce bu tutsaklara en etkili şekilde nasıl destek olabiliriz? Bu mektupları kamuoyuna nasıl duyurmalıyız ve toplumun bu tutsaklara karşı sorumluluğu nedir?
Bu sorumluluğun bir kısmı da medyaya düşüyor. İçerik üretiminde emeği geçen her birimizin, bu içeriği kamuoyuyla paylaşma sorumluluğumuz var. Büyük bir potansiyeli olan ve her bölümü daha iyi anlaşılabilen mektuplar, üzerinde düşünmemiz ve daha fazla kaynak ayırmamız gereken şeylerdir. Ana akım medya genellikle bu mektupları yalnızca haber olarak ele alır ve içeriklerinin tamamını yayınlamayabilir. Daha küçük medya kuruluşları ise, kendi siyasi meseleleri ve fraksiyonları nedeniyle bu mektupları sansürleyebilir. Dolayısıyla kendi daha bağımsız medyamıza yönelmeli ve bu medya kuruluşlarının hiçbirini küçümsememeliyiz; çünkü her biri bu mektupların mesajlarını yansıtabilir. Bu mektuplardaki önemli kavram ve mesajları kamuoyuna aktarmak için yaratıcı ve kolaylaştırıcı yöntemler kullanmalıyız.
*Geçmişte yaygın infazlara tanık olduk, bugün ise İran İslam Cumhuriyeti cezaevlerinde artan baskılar söz konusu. Son günlerde Beluc halkından siyasi 5 tutuklu sessizce idam edildi. Tüm bu gelişmelere rağmen İran İslam Cumhuriyeti kurumlarından hesap sorulmadı. Sizce bu kez İran İslam Cumhuriyeti kurumlarının hesap vermesini sağlamak için nasıl bir yol izlemeliyiz?
İslam Cumhuriyeti'nin kurumları, hesap verme sorumluluğunu taşımayacak şekilde inşa edilmiştir. Öncelikle bu gerçeği kabul etmek gerekir. Ancak bu ilkeyi kabul etmek, çaresizliği değil, mücadele yöntemimizi daha bilinçli ve etkili şekilde kurmamız gerektiğini gösterir. Bu yapılar karşısında kendimizi nasıl örgütleyeceğimizi bilmek, ‘hesap verebilirlik’ derken neyi kastettiğimizi netleştirmemizi sağlar. Zira bu kurumları yanıt vermeye zorlamak ya da yollarını değiştirmeye itmek, ancak buna yetecek kadar güç üretmeyi başardığımızda mümkündür.
Örneğin, son günlerde beş Beluc idam edildi, ancak bu idamlar neredeyse hiçbir habere konu olmadı. Peki, neden? Hem İran İslam Cumhuriyeti'nin hem de batılı hükümetler de dâhil olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki çıkar gruplarının, Ortadoğu için adil ve özgür bir gelecek düşünen sosyo-politik grupların kaynaklarını sınırlamaya çalıştığını ve bu kaynakları baskı ve sansüre tabi tuttuğunu gözlemliyoruz. Bu tür baskılar, zaman zaman kolektif siyasal çalışmayı oldukça zorlaştırsa da, bizim için en önemli konu şudur: Sansür ve kısıtlamalarla mücadele etmek, işbirlikçi ve etkili faaliyetler için alan yaratmaktır.
Tüm bu zorluklara rağmen büyük başarılar elde ettik. Başarılı ayaklanmalarda toplum katılımını ve dayanışmasını ortaya koyabilmiştir. Ama bu başarılardan yola çıkarak gerçek işler için hâlâ doldurulması gereken boşlukları düşünmemiz gerekiyor, çünkü bu hafta 5 infaz sessizce gerçekleşti. Mücadeleyi yükseltmeliyiz. Evet, kolay bir yol değil, ama dayanışmayı ve kolektif katılımı güçlendirmeliyiz. Direnişin gücüyle, İslam Cumhuriyeti’nin böyle bir adım atmasını engelleyecek bir atmosfer yaratmak, tek gerçek yol olacaktır.