PKK Kongresi ve Demokratik Toplum Sosyalizmi
Yeni bir dönemin ve demokratik sosyalizm mücadelesi açısından PKK’nin son kongresi hamle niteliği taşıyor. Başardığı yenilikleri yeni bir mücadele hamlesiyle sürdürme kararlılığı ve oluşumun akışkanlığında durmamayı öğretme iradesi var.

ROJBÎN DENİZ
PKK’nin son kongresi, Kürtlerin verdiği mücadeleyi bir kez daha herkesin gündemine taşıdı. Kürt halkına yönelik inkâr ve imha siyasetine karşı geliştirilen 29’uncu isyan olan PKK hem başlangıcıyla hem de ulaştığı sonuçlarla kendisini özgün ve özel kılmayı başardı. Dünya ve Ortadoğu’ya birçok “ilki” kazandıran bir hareket haline geldi. 52 yıllık bir mücadelenin sonucu olarak; PKK adıyla 47 yıl boyunca direniş yürütmek ve bunun 41 yılını silahlı mücadele içinde geçirmek, bu hareketin kararlılığını ve sürekliliğini ortaya koyuyor. Sonuçta 45 bin şehit, milyonlarca sempatizan, enternasyonal bir yapı, binlerce akademik çalışmayla kadın bilimi ve toplum bilimine yön veren bir birikim ortaya çıktı. Tüm bunlar, demokratik sosyalizmin temel taşlarını döşeyen hem fikirsel hem de pratik olarak büyük bir devrimsel süreci temsil ediyor.
Ortaya çıkan PKK gerçeğini, PKK’nin 12’nci Kongresi’nden bağımsız ele alamayız. PKK’nin son, 12’nci örgütsel kongresi ve çıkan sonuçlarını doğru temelde değerlendirmek gerekir. Eğer demokratik sosyalizm paradigmasından söz edeceksek, o zaman Kürt halkının ulusal ve demokratik birliği için yürüteceği mücadele yeni başlıyor. Kadınerkek sorunu üzerinden cinsiyetçiliğe karşı mücadele de yine yeni başlıyor. Buna Kürt ve Türk halklarını, hatta bölgedeki diğer halkları da eklemek gerekir. Yeni bir dönemin, yeni bir çağın; demokratik konfederalizm ve demokratik sosyalizm mücadelesi açısından PKK’nin son kongresi bir hamle niteliği taşıyor. Başardığı yenilikleri yeni bir mücadele hamlesiyle sürdürme kararlılığı ve oluşumun akışkanlığında durmamayı öğretme iradesi var. Bu anlamda, sonuçları kuantomik bir yaklaşımla ele almak gerekir. ‘Yarım asırlık bir mücadelenin durmayan enerjisi yeni bir aşamaya sıçradı’ olarak da okunabilir. Kongre, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı tarihi Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın ardından atılan ikinci tarihi adım niteliğindedir.
PKK’nin varlık nedeni
PKK, Kürt halkına yönelik inkâr ve imhaya karşı gelişen son isyan hareketi olarak özgün yerini hala korumaktadır. Bu isyan, ilk olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan öncülüğünde küçük bir öğrenci grubunun içinde filizlendi. Kendilerine "Kürdistan Devrimci Gençlik Hareketi" adını verdiler. İlk aşamada silah yoktu, sözün gücü, hakikatin arayışı ve fikir mücadelesi ön plandaydı. Kürt kelimesinin dahi yasak olduğu, "en iyi Kürt ölü Kürt’tür" denildiği bir dönemde, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan "Kürdistan sömürgedir" diyerek, yüz yılların tortusunu oluşturan taşları yerinden oynattı. Türkiye’de Lozan Antlaşması’ndan sonra, Kürtlerin inkâr ve imhasına dayanan 1924 Anayasası, bu soykırım politikasının hukuksal zemini oldu. Bu bağlamda, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la başlayan Kürdistan Devrimci Gençlik Hareketi, "Apocular" olarak sömürgeciliğe karşı isyanı bir adım ileri taşıyarak yönünü Kurdistan’a çevirdi.
Düşman, o dönemde bile bu küçük grup yapılanmasından korktu. "Yılanın başını küçükken ezelim" diyerek harekete geçti. Bu süreçte, PKK’nin gurup aşamasında ilk çekirdek kadrosu içinde yer alan ve aslen Türk olan Haki Karer, 18 Mayıs 1977’de Antep’te katledildi. Haki Karer’in şehadeti, yeni bir sürecin başlangıcıydı ve buna verilecek cevabın güçlü olması gerektiğine inanıldı. Dönemin arayışlarında düşmana en güçlü cevap, PKK’nin oluşumu oldu. Haki Karer’in şehadeti, PKK’nin kuruluş kararlılığında belirleyici bir etken oldu. Bu aynı zamanda PKK’nin yürüyeceği yolda esas alacağı ilke ve ölçülerin de ilk adımıydı: Her saldırıya karşı en güçlü cevap, daha güçlü bir örgütlenme ve yeni mücadele hamleleriyle ileri gitmek. PKK, bu doğrultuda, 14 Temmuz Ölüm Orucu ve büyük zindan direnişine cevaben silahlı mücadeleyi geliştirdi.
Bu sürecin toplamında halk serhildanları ve devrimci halk savaşına doğru büyük gelişmeler sağladı. PKK savaşırken etik, ahlak, estetik, vicdan, onur, bağlılık ve en önemlisi yoldaşlığa büyük önem verdi. Ayrıca bölge açısından Türkiye’nin ortağı olduğu DAİŞ çete yapılanmasına karşı muazzam bir savaş vererek, iradesini, gücünü ve halklara-inançlara karşı duyarlılığını bölge bileşenleriyle kurduğu bağı ile gösterdi. Bu savaş sürecinde sadece kendini değil, Kürt toplumunu ve onunla birlikte Mezopotamya coğrafyasındaki tüm halkları öz güçleriyle buluşturdu. Hakkı elinden alınmış bir toplumun kendini nasıl savunabileceğini öğretti.
PKK için savaşın esası bir zihniyet devrimiydi. Zihniyet devrimiyle özgürlüğün sağlanacağına, demokratik bir toplumun bu yolla inşa edileceğine inandı. Bugün gelinen nokta, bu mücadelenin haklılığını ortaya koymaktadır. PKK, sadece bir silahlı mücadele hareketi olmakla kalmadı; düşünce, eylem, özgürlük, kadın, gençlik, felsefe ve enternasyonal bir hareket olarak muazzam bir sistem inşa etti. Kürdistan dağlarından başlayarak dört parça Kürdistan’a ve diasporaya yayılan özgün ve derinlikli bir sistem kurdu.
PKK ve Çözüm Arayışları ve Direnişin Sürekliliği
PKK, tüm savaş dönemlerinde bile sırtını çözüme ve barışa çevirmedi; aksine, bu yöndeki arayışlarını daima sürdürdü. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak 1993 ateşkesi gelişti. Ancak bu adıma Türkiye devletinin cevabı, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın öldürülmesiyle ve PKK’ye sızdırılmış provokatif grupların uygulamalarıyla sürece müdahale oldu. Takip eden süreçlerde de benzer durumlar yaşandı. Sonuç olarak tüm çabalar yarım kaldı. Türkiye devletinin PKK’yi tasfiye etme çabaları, çoğunlukla en kirli savaş teknikleriyle yürütüldü. Bu süreçte dış güçlerin desteğini de unutmamak gerekir. Zaten Türkiye’nin NATO içinde yer alma gerekçelerinden biri de PKK’yi, Kürt halkına dönük soykırımı uluslararası meşruiyetle sürdürme arzusuydu. Kürt-Türk çelişkisi hep canlı tutuldu, bu durum hem siyasi rant hem de iç politikada kontrol aracı olarak kullanıldı.
1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen uluslararası komplo, PKK’yi tasfiye etme girişimlerinin zirvesi oldu. Bu dönemde PKK’nin içine sızan tasfiyeci anlayışlar, örgüt içinde ciddi sarsıntılar yarattı. Ancak tüm bu saldırılara rağmen PKK, ayakta kalmayı başardı. Yara aldı, acı çekti ama iradesini ve gücünü asla kaybetmedi.
PKK’nin temelleri öylesine sağlam atılmıştı ki, hareket sosyolojik ve ideolojik derinliğiyle analiz edilmesi gereken güçlü bir toplumsal yapı haline geldi. Bu nedenle tarih sahnesindeki yerini daima korudu. Son olarak, 2015’teki öz yönetim sürecinde PKK’nin çözüm yönlü girişimleri yine yarım bırakıldı. Ardından devlet, devrimci halk savaşına karşı "diz çöktürme" siyasetini devreye soktu. Bu süreçte Bakur Kürdistan’ın birçok kenti yerle bir edildi, yüzlerce insan diri diri yakıldı. Devlet, en faşist yüzünü bu dönemde açıkça gösterdi. Sonrasında kimyasal silahlar, en acımasız savaş teknikleri, insan bedenlerine karşı tonlarca ağırlıktaki silahların kullanımı, belediyelere kayyum atanması, sınırsız tutuklama listeleri ve daha birçok insanlık dışı uygulama hayata geçirildi.
Peki, PKK bunun karşısında ne yaptı? 24 Temmuz 2015’te başlatılan “Çöktürme Eylem Planı”na karşı, devrimci halk savaşı çizgisi ve gerilla direnişini büyüterek cevap verdi. Bunun yanında Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü toplumsal paradigmayı hayata geçirdi.
İmralı’da ne oldu?
Türkiye’nin İmralı Adası’nda rehin tuttuğu Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, orayı adeta bir akademiye dönüştürerek zihniyet devriminde “üçüncü doğuş”u gerçekleştirdi. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplumsal paradigma burada şekillendi. Bu paradigma, Ortadoğu’nun özgürlük arayışlarına yanıt verecek düzeyde derinleşti.
Fikirlerin ve zihniyetin rafineleştiği, yoğun düşünsel gelişimin yaşandığı bir süreç oldu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, çağın sosyolojik gerçekleriyle ideolojilerin başa baş yürüttüğü savaşları analiz ederek, bölgede yaratılan kaos ve krizlere toplumsal boyutta çözümler geliştirdi. Yerelden evrensele taşınan bu mücadele, kendine yeni bir tarz ve yöntem kazandırarak büyüdü. PKK’nin 12’nci Kongresi de bu bağlamda, çağın mücadele hakikatinin değişim ve dönüşümünü yansıtan bir dönüm noktası olarak görülmelidir.
PKK, bu süreçte kendisini aynı zamanda bir kadın devrimi ve kadın özgürlük hareketi olarak da tanımladı. Abdullah Öcalan’ın dönemsel ve tarihsel okumaları sonucunda ulaştığı temel çıkarım, Ortadoğu ve dünya açısından esas sorunun kadın sorunu olduğu yönündeydi. Kadın-erkek sarmalında gelişen bu sorunların tespiti, PKK’nin mücadele temellerinde önemli bir yer tuttu ve bu alanda büyük gelişmeler sağlandı. 1990’lı yıllarda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ifade ettiği, “Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır” sözü, insanlığın kendini yeniden bulması için geçmesi gereken evrelere işaret ediyordu. Bu perspektifle önümüze çıkan tanım, bugün “demokratik sosyalizm” olarak adlandırılmaktadır.
Sosyalizmi, toplumculuk, toplumsallık ya da toplum bilimi olarak tanımlanabilir.
Demokrasi ise halkın kendini yönetmesi anlamına geliyorsa, demokratik sosyalizm; toplumun kendisini öz irade, bilinç ve kadın-erkek ilişkilerinde özgür eş yaşam anlayışı temelinde örgütlemesi olarak okunabilir. Bu sistemde kadınların, gençlerin ve toplumun genelinin kendini örgütlemesi, yönetmesi ve özgürlüklerin güvence altına alınması esastır.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı da bu çerçevede, demokratik toplumun örgütlenmesine yönelik tarihsel bir çağrıdır. Bu anlamda, “demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigması” demokratik sosyalizmin kendisidir. Bu paradigma, Kuzey Doğu Suriye’de vücut bulmuş, Rojava Devrimi’nde ise somut bir gerçekliğe kavuşmuştur. Bu perspektiften baktığımızda, PKK’nin 12’nci Kongresi bizlere şunu söylüyor: “Mücadele daha yeni başlıyor ve bundan sonraki dönemin kalp ritimleri, demokrasi ile sosyalizmin mücadelesi olarak atacak.”
Bundan sonra ne olacak?
Demokratik bir Türkiye’nin inşası için eski gerekçeler artık geçerliliğini yitirmiştir.
PKK’nin silahlı varlığı üzerinden kendine rant sağlayan siyasal İslamcılar ve ulusalcı çevrelerin savaş çığırtkanlığı yapabilmeleri için artık ellerinde bir neden kalmamıştır.
Aynı şekilde, Kürt kimliğini pazarlayarak PKK karşıtlığı üzerinden çıkar elde eden, ‘orta sınıf’ olarak tanımlanabilecek bazı kesimlerin de provokatif ve halk düşmanı tutumları daha net biçimde açığa çıkmıştır. Dış güçlerin Kürt-Türk çelişkisi üzerinden Ortadoğu’da kriz, çatışma ve soykırım ortamı yaratarak ekonomik ve politik kazanç sağlamaları; kendilerini sözde kurtarıcı ilan edip sahte demokrasileriyle dünya pazarlarında meşrulaşmaları artık sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. PKK’nin 12’nci Kongresi deyim yerindeyse emperyalistlerin “Büyük Ortadoğu Projesi”ni kursaklarında bırakmıştır. Yüz yıllık planların sonuna gelinmiştir.
Artık Kürt ve Türk halklarının kendi kaderlerini belirleme zamanı gelmiştir. Bu saatten sonra kimlerin barış, demokrasi ve özgürlük istediği, kimlerin ise savaşın gölgesinde bir halkı yok etmeye çalıştığı çok daha açık şekilde ortaya çıkacaktır. PKK, her şeyin açık ve şeffaf biçimde yürütülmesinin önünü açan tarihi bir adım atmıştır. Şimdi herkes, devletin atacağı adımları beklemektedir. Bunun için öncelikli olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın umut hakkı ele alınmalı ve fiziki özgürlüğü sağlanmalıdır. Barışın,
demokratik toplum sosyalizminin paradigmasının inşasında aktif bir rol oynamalıdır.
Halkla, kadınlarla, basınla, akil insanlarla ve toplumun tüm kesimleriyle bir araya gelebilmelidir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Türkiye’de ve hatta Ortadoğu’da barışın ve demokratik toplumun sağlanmasında kilit bir rol oynayabilecek bir pozisyondadır.
Devlet, gerçekten iç barışı sağlamak istiyorsa hem teorik hem de pratik düzeyde adımlar atmalıdır. 1924 Anayasası yeniden ele alınarak, Kürt halkı ve Türkiye’de yaşayan diğer halkları, inanç guruplarının hakları korunmalı. Eşit yurttaş hakkı Kürtlere tanınmalı. Cezaevlerinde yalnızca Kürt ve sosyalist kimliğinden dolayı tutuklu bulunan binlerce insan serbest bırakılmalı, Medya Savunma Alanları başta olmak üzere, inkâr ve imha temelindeki savaş politikalarına son verilmeli. Devlet, saldırılarını durdurmalı ve Kürdistan dağlarından çekilmelidir. Bu adımlar, Türkiye’de ve bölgede daimî barışın önünü açmak için atılması gereken ilk somut adımlardır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt halkı ve PKK üzerine düşeni yaptı şimdi sıra Türk devleti ve halkında.