Ortadoğu savaş, direniş ve 25 Kasım-10
İktidarların erkek-devlet ideolojisini beslediğini bu yüzden kadına yönelik saldırılarında ideolojik olduğunu ve AKP-MHP’nin kadınları hedef aldığını söyleyen TJA üyesi Hacer Özdemir, radikal ve cesaretli adımların atılmasının önemli olduğunu belirtti.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ortak mücadele yasal düzenlemelerin ötesinde
AXÎN BAHAR-MEDİNE MAMEDOĞLU
Amed- Kapitalist modernitenin tüm saldırılarına rağmen, dünyanın dört bir yanında kimlik bilinciyle mücadele eden kadınların özgürlük direnişi, Demokratik modernite paradigmasıyla, alternatif bir sistemi mümkün kılıyor. Cinsiyetçilik, milliyetçilik, bilimcilik ve dincilik üzerinden kendisini var eden kapitalizm ve onun sürdürücüsü ulus devletlere karşı da en muhalif ses ise kadınlar cephesinden yükseliyor.
Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere iktidarların, kadınların mücadele ile elde ettikleri kazanımlarını hedefliyorlar. Bu ülkelerin başında ise Türkiye geliyor. 20 Mart 2012’den buyana yürürlükte olan kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadını faile karşı korumayı sağlayan 6284 Sayılı Kanun kaldırılması tartışmaları devam ederken, 20 Mart 2021 tarihinde bir gece yarısı Cumhurbaşkanı kararı ile çekildi. Var olan yasaların uygulanmadığı ülkede, JINNEWS’in erkek şiddeti çetelesine göre, son 11 ayda 379 kadın katledildi, 212 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Elbet bu veriler basına yansıyan olaylardan elde edildiği için gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
Kimliklerine, varlıklarına ve öz değerlerine karşı açılan her türlü savaşa karşı direnen özellikle Kürdistanlı kadınlar, dört parçada geliştirdiği mücadele yöntemleriyle de dünya kadınlarına ilham oluyor.
Tevgera Jinên Azad (Özgür Kadın Hareketi-TJA) üyesi Hacer Özdemir, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken, erkek-devlet saldırısı ve buna karşı yükselen kadın mücadelesini değerlendirdi.
‘Jin jiyan azadî evrensel bir mücadeleye dönüştü’
Dünyada egemen güçlerin kadınlar üzerinden toplumlara mesaj vermeye çalıştığını ve kadınların her coğrafyada benzer şiddet türleriyle karşılaştığını belirten Hacer Özdemir, ulus devletlerin birbirinden etkilendiğini söyledi. Hacer Özdemir, Amerika’daki kürtaj yasağı ve Irak parlamentosunda çocukların evliliklerinin önünü açan yasaları örnek vererek, “Amerika’da kürtaj hakkı eyalet mahkemelerinin inisiyatifine bırakılırken, Irak’ta 9 yaşında evliklerin önü açılıyor. Irak’taki karar Amerika’nın yansımasıdır. Ülkelerde yasalardaki bazı olumsuz değişimler birbirini etkilemiş durumda. Ama ulus devletler birbirinden etkilenirken, kadın mücadelesi de birbirinden etkileniyor. Hindistan’da tecavüz suçuna karşı sokağa çıkan kadınlar ‘jin jiyan azadî’ dedi. Bu sloganın evrensel bir mücadeleye dönüşmesi, kadın mücadelesinin birbirinden etkilendiğini gösteriyor. Dünya kadın hareketleri birbirinden çok şey öğrendi” dedi.
‘Yasa değil, toplumsal değişim önemli’
Dünyada bazı ülkelerin yasaları ile övündüğünü, kadın haklarını koruyan yasaların önemli olduğunu ancak sadece yasaların uygulanmasının yetersiz kaldığını dile getiren Hacer Özdemir, “Egemenlerin oluşturduğu yasalara takılmamak gerekiyor. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmaması ve kaldırılması, kürtaj yasağı gibi sorunlar var. Ancak sen pratikte örgütlüysen eğer, pratikte kendi tabanını oluşturmuşsan, bir güçsen, bazı şeyleri değiştirebilirsin. Bu gerçekleştiğinde iktidar kendini sana göre dizayn etmek zorunda kalıyor. Ama sen iktidara göre kendini dizayn edersen, sen iktidarın yasalarına göre kendini konumlandırırsan o sürekli yasak koyar, yasa değiştirir. Türkiye’de uzun zamandır kadın örgütlülüğünün zayıflamasının nedeni de bu” değerlendirmesinde bulundu.
‘Asıl önemli olan kültürel değişim’
Bu noktada kültürel değişimin önemine vurgu yapan Hacer Özdemir, kadın hareketlerinin bu değişimi sağladığını ifade etti. Hacer Özdemir, toplumsal değişimin sağlanması ve bu değişim sonucunda elde edilen kazanımların korunmasın mücadeleye bağlı olduğunu belirterek, konuşmasına şöyle devam etti: “Örneğin bazı bilimsel çalışmalardan söz ediliyor. Peki bu çalışmaları kim yaptı? Bu bilimsel çalışmada kadın hareketleri var mıydı? Yoksa bu çalışmalar Kapitalist modernitenin ihtiyacına göre mi var ediliyor. Bu nedenle bizler Demokratik moderniteye vurgu yapıyoruz. Ulus devletler sana verdiği hakları istediği zaman geri alır. Yani yasalar ile bir şeyler restore ediliyor. Ama bunu kalıcı bir hakka dönüştürmek senin mücadelene bağlı.
Eskiden ‘kadına yönelik şiddet politiktir’ diyorduk ama artık ‘ideolojiktir’ diyoruz. Bu da bu süreç içerinde toplumun değişimi ile sorgulaması ile ilgili bir şey. Neden ideolojiktir çünkü var olan iktidarların erkek-devlet ideolojinin birbirini beslemesinin bir sonucudur. Onun için ideolojiktir, münferit olaylar değil. Bu açıdan eşbaşkanlık sisteminden örnek verecek olursak, bu sistem yasalarda yoktu. Bu sistemle amaç toplumdaki değişimi yaratmaktı. Şu an bütün örgütler eşbaşkanlığı uyguluyor. O nedenle radikal ve cesaretli olmak lazım. Bu noktada Kürt kadınları toplumsal değişime öncü oluyor.”
4 parça Kürdistan’da kadın mücadelesi
4 parça Kürdistan’da verilen kadın mücadelesine vurgu yapan Hacer Özdemir, Başur’da kadınların KDP baskısı altında olduğunu söyledi. Hacer Özdemir, “Başur’da hep bir cins mücadelesi vardı. Ama bu kurumsallaşmadı, bir harekete dönüşmedi. Ulusal taleplerin fazla olduğu bir yer ama kadın mücadelesi eksik kaldı. Çünkü parçalı bir duruş sergileniyor. Örneğin orada bir savaş var, bu savaşa karşı daha net bir duruş olabilirdi. Baktığımızda kurumsal alanlarda kadınlar çok az. Süleymaniye’de kadınlar daha hareketli ama öncülük yapma konusunda eksik kaldığını düşünüyorum. Bunun da dört parça kadınlarının birbirinden kopukluğu ile ilgili olduğunu düşünüyorum. O ulusal birliği kazanmamamızdan kaynaklanıyor” diye belirtti.
‘Rojhilat’taki kadın mücadelesini daha görünür kılabilirdik’
Rojhilat’ta devam eden kadın direnişine işaret eden Hacer Özdemir, kadınların idamla cezalandırılmaya çalışıldığını belirtti. Hacer Özdemir, İran’da Evin Cezaevi’nde tutulan Doğu Kürdistan Özgür Kadın Topluluğu’nun (KJAR) üyesi Werîşe Mûradî ve Gazeteci Pexşan Ezîzî’ye verilen idam cezalarına vurgu yaparak şöyle konuştu: “Orada kadınlar yıllardır idam ediliyor. 17 yıldır cezaevinde olan Zeynep Celaliyan için uluslararası kampanyalar yapıldı. Ama Rojhilat’ta kadınların yaşadıkları Jina Emini ile daha fazla gündem oldu. Batı ülkelerinde bir yansıması oldu. Böylelikle ‘jin jiyan azadî’ tüm dünyaya da yayıldı. Bu mücadeleyi daha fazla büyütmek gerekiyordu. Bu sadece Rojhilatlı kadınların sorumluluğunda değil. Bu konuda özeleştiri de vermemiz gerekiyor. Daha görünür kılabilirdik.”
Rojava’da Kadın Devrimi: Toplumsal dönüşüm sağlandı
Rojava’da ise dünya kadınlarına ilham olan bir kadın devrimi yaşandığını ve bu devrim ile birlikte toplumsal bir değişimin sağlandığını ifade eden Hacer Özdemir, “IŞİD barbarlığı herkesi korkuturken, Rojava’da kadınlar onlara savaş açtı. Afganistan’daki ya da dünyanın başka bir yerindeki kadınlar, ‘Biz Kürt kadınlarının deneyimlerinden çok şey öğrendik’ diyordu. Artık sadece kendi toplumu ile sınırlı kalmayan bir süreç başladı. Bu evrenselleşti ve tüm dünyaya yayılan bir harekete dönüştü. Kürt kadın hareketinde kendini sorumlu görmede var. Sadece ‘kendi mücadelemi verip kendimi kurtarayım, özgürlük mücadelesini elde edeyim’ demiyor. ‘Benimde yer aldığım kollektif bir yaşamı nasıl kurabilirim’ diyor. ‘Özgürlükleri nasıl inşa edebilirim? Örgütlülüğü nasıl sağlarım?’ diyor” şeklinde konuştu.
‘AKP-MHP Kürt kadın mücadelesini hedef aldı’
Türkiye’de ise Kürt kadınlarının AKP-MHP iktidarının hedefinde olduğunu, ancak buna rağmen kadınların değişime öncülük ettiğini belirten Hacer Özdemir, “Kürt kadın hareketi sadece Kürdistan’da bir mücadele vermiyor. Aynı zamanda Türkiye’de de mücadele ediyor. Çok dernek, hareket örgüt ismi değişti belki ama kadınların mücadelesi baki kaldı. Kürt kadın hareketi bu dönemde özel savaş politikalarına direniyor. Bu dönemki iktidarın kadın düşmanlığı hiçbir zamanki gibi değil” dedi.
‘AKP ile şiddet arttı’
AKP iktidarıyla birlikte kadın kazanımlarının ortadan kaldırılmak istendiğini söyleyen Hacer Özdemir, “Şiddetin dozajının en çok yükseltildiği ve en çok baskı kurulduğu yer Kürdistan oldu. Üniformalı şiddetin en fazla olduğu, çocukların en çok katledildiği, zırhlı araç çarpması sonucu ya cemaatlerde tecavüze uğradıkları bir süreç yaşandı. Narin Güran’ın katledilmesiyle çocukların yaşadıklarının başka bir boyutu ortaya çıktı. Hizbullah, devlet, cemaat ilişkisi ortaya çıktı. Bunlar Kürdistan’da yaşandı çünkü bu bir devlet politikasıydı” ifadesini kullandı.
‘IŞİD’ten beter erkek-devlet şiddeti ile karşı karşıyayız’
Kürt kadın hareketinin toplumsallaşmasıyla birlikte daha fazla güçlendiğini kaydeden Hacer Özdemir, şunları söyledi: “Başka bir harekete böyle bir yönelim olsaydı şu an ismi anılmazdı. Kürt kadın hareketi üç beş kişiden oluşan bir hareket değil. Toplumsallaştı, mücadelesini büyüttü. Kürt ve feminist hareketin ortak mücadelesinin ihtiyaç olduğu, bu mücadeleyi büyütmek gerektiği biliniyor. Kürt kadın hareketi sistemsel bir değişim dönüşümden bahsediyor. Bu sistemi değiştirirsen karşı sistem de sana yönelir. IŞİD’den daha beter bir erkek-devlet şiddeti ile karşı karşıya kalıyoruz oysa.”
25 Kasım’da “jin, jiyan, azadî” diyerek sokaklara çıkmaya hazırlandıklarını ifade eden Hacer Özdemir, asıl talebin ise bu felsefenin mimarı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlamak olduğuna dikkat çekti.
‘Özgürlük taleplerini yükselteceğiz’
Hacer Özdemir son olarak şunları söyledi: “Dünyada tecride karşı bir özgürlük kampanyası var. Bu kampanya dünyanın birçok ülkesinde sahiplenerek büyüyor. Bu kampanyaya kadınlar öncülük etti. Çünkü kadınlar ‘Jin, jiyan, azadî’ felsefesi etrafında direniyor. Bu felsefenin mimarı tecrit altında. Bu nedenle en çok kadınlar bu kampanyayı sahiplendi.
Eğer kadınlar olarak ‘özgürlük’ diyorsak ve bu felsefenin sahibi tecrit altındaysa bu özgürlük gerçekleşmez. Bu felsefe dünyaya yayıldı ama bu felsefeyi hapsetmeye dönük girişimler devam ediyor. Bu 25 Kasım’da İmralı tecridine karşı ses çıkaracağız.
Bu nedenle bu 25 Kasım’da bir mücadele günü ama aynı zamanda kadınların alanlardan sloganlarını haykırdıkları bir gün. O nedenle ‘yasta değil isyandayız’ dedik. Her ilde yürüyüş planlandı. 25 Kasım tek değil, bir yıla yayıyoruz mücadeleyi. Özgürlük taleplerimiz yükselecek, büyüteceğiz.”