Minbic’te iki genç kadının katledilmesine tepki: Mücadele kararlığımızı artıyor

Minbic’te iki genç kadın, çeteler tarafından kaçırıldıktan sonra aileleri tarafından katledilirken, yaşananlara tepki gösteren kadınlar, “Saldırılar mücadelemizden alıkoymuyor, aksine eşitliğe ulaşma yolunda ilerleme kararlılığımızı artırıyor” dedi.

SİLVA AL-İBRAHİM

Rakka – Türk devleti ve çetelerinin Kuzey ve Doğu Suriye’nin Minbic şehrine işgalinin ardından kentte hırsızlık, katliam, taciz, yağma ve şiddet olayları bitmiyor. İşgal altındaki Minbic’te yaşanan kaos, hukuk ve hesap verebilirliğin yokluğuyla derinleşiyor. Türk devleti ve ona bağlı çetelerin kontrolündeki bölgede son dönemde özellikle kadınlara yönelik şiddet dikkat çekici biçimde artmış durumda. Son olarak yaşanan iki olayda, çeteler tarafından kaçırılan iki genç kadın, daha sonra aileleri tarafından ‘namus’ bahanesiyle katledildi. Bu katliamlar, sadece bireysel trajediler değil; aynı zamanda bölgedeki güvenlik boşluğunun, toplumsal baskıların ve kadın haklarına yönelik ihlallerin açık bir yansımasıdır. Minbic’te yaşanan ihlallere tepki gösteren Kuzey ve Doğu Suriye’deki kadınlar, Türk devletinin işgal politikalarının amacının kadın iradesini kırmaya yönelik olduğunu belirtti.

‘İkinci kez göçe maruz kaldım’

İşgal altındaki Serêkanîyê kentinden yerinden edilen Asya Hüseyin, sözlerinin başında 2014 yılında IŞİD çetelerinin Şengal’e yönelik saldırılarına dikkat çekerek, “Fermandan sonra Êzidî kadınlar eğitim ve bilinçle gerçekliklerini değiştirdi. Kadınlar eğitimsiz kaldıklarında saldırılara da açık oluyorlar. Kıyı kentlerinde Alevi kadınların başına gelen de buydu. İşgalci Türk devleti 2019 yılında Serêkaniyê kendine yönelik saldırılar düzenledi ve bu saldırılar nedeniyle halk göçe zorlandı. Ailemle birlikte Minbic’e göç ettim. Minbic’e yönelik işgal saldırılarıyla birlikte ikinci kez göçe maruz kaldım ve şimdi Rakka’da yaşıyorum” dedi. 

‘Minbic halkı işgale karşı tepkilerini güçlü koymalı’

Minbicli kadınlarla 6 yıl yaşadığını aktaran Asya Hüseyin, “Bugün hukuk ve hesap verebilirliğin olmadığı bir ortamda dünyanın gözü önünde kadınlar katlediliyorlar. Minbic’te son dönemde iki genç kadın katledildi. Aileler işgalcilerden hesap sormak ve kızlarının kaçırılmasını kamuoyuna duyurmak yerine, kızlarını ‘namus’ bahanesiyle katlettiler. Minbic halkı işgale karşı tepkilerini güçlü bir şekilde ortaya koyabilselerdi bugün çeteler kadınları kaçırmaya ve saldırmaya cesaret edemezdi. ‘Namus’ kavramının kadın değil toprak olduğu bilincine varmalılar” ifadelerinde bulundu. 

Kadınlar işgal öncesinde çok etkiliydi

Kamer El-İbrahim’in katledilmesiyle ilgili konuşan Asya Hüseyin, “Çeteler Minbic’e saldırdığında Kamer El-İbrahim, Özerk Yönetim kurumlarında çalıştığı bahanesiyle çete olan dayısı tarafından katledildi. Bu vakalar, Türk devletinin Minbic’i işgal etmesi sonrasında arttı. Minbicli kadınlar sokağa çıkarak işgalcilerin topraklarından kovulmasını talep ederek bu ihlalleri reddetmelidir. İşgal öncesinde Minbic’te çalışma yürüten 55 kurum vardı ve kadınlar her kurumda yüzde 50 temsiliyet hakkına sahipti. Bu, kadınların kantonun yönetiminde sadece resmi bir varlık değil, temel ve etkili ortaklar olduklarını gösteriyordu” diye belirtti.

Minbicli kadınların toplumlarına hizmet etmede öncü olduklarını söyleyen Asya Hüseyin, sözlerine şöyle devam etti:

“Ancak bugün işgalle birlikte Minbicli kadınlar katliam, kaçırma ve diğer ihlaller de dahil olmak üzere en iğrenç adaletsizlik biçimlerine maruz kalıyorlar. Minbicli kadınlar, kendilerini rahatsız eden kabustan kurtulmak için Özerk Yönetim’in geri dönmesini talep ediyor. Minbicli kadınların çağrısı, ancak Demokratik Suriye Güçleri ile geçici hükümet arasında varılan anlaşmalarla karşılanabilir. Efrîn, Serêkanîyê, Girê Spî konusunda anlaşmalar olduğu söyleniyor, ancak Minbic ele alınmadı. Minbic dosyasının da görüşme masasında olması önemli.

‘İşgal altındaki halklar aynı acıları çekiyor’

Minbic’teki gerçeklik, Efrîn ve Serêkanîyê’den farklı değildir. Minbic’te işlenen ihlaller, işgal altındaki diğer bölgelerdeki ihlallerden farklı değil. İşgal altındaki halklar aynı acıları çekiyor. Daha önce Serêkanîyê’den zorla çıkarıldığımız gibi Minbic’ten de zorla çıkarılıyoruz. Başımıza ne geleceğini ve çetelerin bize ne yapacağını biliyoruz. İşgal altındaki Efrîn’in hapishaneleri kaçırılan kadınlarla dolu. Bugün Minbic’teki kadınlarda kaçırılıyor. Kentte madde kullanımı yapılıyor. Toplumun tüm kesimlerine karşı suçlar işleniyor.”

Bölge halkının büyüyen direnişi

Minbic halkının kadınları kaçıranlardan ve kadınları katledenlerden hesap sorması gerektiğini ifade eden Asya Hüseyin, “Hükümetler sadece endişelerini dile getiriyor ve vaatlerinin hiçbirini yerine getirmeden yaşananlara seyirci kalıyorlar. Bu nedenle Minbic halkı ve özellikle kadınlar, sonuçları ne olursa olsun suçlulardan hesap sormalıdır, çünkü sessizlik daha fazla suçun işlenmesinin yolunu açacaktır. Şehit mezarlıklarına yapılan saldırılar ve buraların yıkılması, işgalin halkın kutsallarına yönelik ihlallerinin de bir uzantısıdır. Tişrîn Barajı'na karşı bölge halkının direnişi, protestoları ve desteği çok önemli. Barajı korumak için ölümü göze alan bölge halkı, maruz kaldıkları tüm ihlallere ve bombardımanlara rağmen direnişlerini sürdürüyor” diyerek sözlerini noktaladı.

‘Minbic’de her geçen gün ihlaller artıyor’

Devrimci Gençlik Hareketi Eşbaşkanı Latifa El-Hasan ise, Türk devleti ve çetelerinin Minbic’i işgal ettiği günden bu yana kentte yağma, hırsızlık, katliam dahil halkın her türlü ihlale maruz kaldığını söyledi. İşgal edilen bölgelerde özellikle kadınlara karşı ihlallerin daha çok yaşandığına dikkat çeken Latifa El-Hasan, “İşgal altındaki Minbic’te de her geçen gün katliamlar, insan kaçırmalar ve gasp gibi ihlaller artıyor. Bunların en sonuncusu, iki genç kadın çeteler tarafından kaçırıldıktan sonra aileleri tarafından katledildi. Genç kadınlar özgür bir toplumun temelidir. Bu nedenle kadınlar erkek egemen zihniyete karşı bir araya gelmeli ve birbirlerine desteklemelidir. Uluslararası toplum ve insan hakları örgütleri de bu suçları azaltmalı, faillerden hesap sormalı ve kadın haklarını koruyan yasaların çıkarılması için çaba göstermelidir” şeklinde konuştu.

‘Mücadelemiz daha da yükselecek’

Hukuk öğrencisi Mona El-Ahmad de, Minbic’te iki genç kadının katledilmesini kınayarak, bu tür suçların yayılmasını önlemek ve faillerin hesap vermesini sağlamak için kadınların seslerinin yükseltilmesinin gerekliliğini vurguladı. Mona El-Ahmad, “Kadınlar erkek egemen sistemler tarafından katliama, tacize ve sömürüye maruz bırakılıyor. Kadına yönelik ihlaller ‘namus’ adı altında meşrulaştırılıyor. Kadınları baskı altına alarak, iradelerini kırarak, eşitlik ve özgürlük mücadelelerini engellemek istiyorlar. Saldırılar kararlılığımızı kırmıyor, mücadelemizden alıkoymuyor, aksine eşitliğe ulaşma yolunda ilerleme kararlılığımızı daha da artırıyor. Özgürlüğe kavuşma, kölelikten kurtulma ve kadınlara yönelik her türlü şiddeti ortadan kaldırılmasına yönelik mücadelemiz daha da yükselecek” mesajını verdi.