Meral Danış Beştaş: Kimseye destek için değil, halkın dertlerine çare olmak için adayız

DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan Adayı Meral Danış Beştaş, İstanbul’u özgürlüklerin kenti yapacaklarını belirterek, adaylık tartışmalarıyla ilgili “Adaylığımızın iktidara yakınlaşma ne diğer partilerle uzlaşma gibi bir anlamı yok” dedi.

SERPİL SAVUMLU

İstanbul- Türkiye 31 Mart’ta yerel seçimlere gidiyor. Seçim tarihi yaklaştıkça herkesin sonucunu merak ettiği illerin başında İstanbul geliyor. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son seçimlerden bu yana İstanbul’u beka meselesi haline getirdiği yaptığı açıklamalarla ortada. Aday Murat Kurum’dan ziyade sokaklarda Tayyip Erdoğan’ın sesi yankılanıyor. Öte yandan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu içinde seçim siyasi kariyerinde bir eşik olarak yorumlanıyor. 

Kilit olarak görülen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) kendi adayları ile seçime katılması birbirinden farklı tartışmaları da beraberinde getirdi. Üstelik medya DEM Parti’ye mikrofon uzatmadan nerdeyse her akşam ‘kilit partinin’ seçmeni Kürtlerin nasıl tavır alacağını konuşuyor. 

Tüm bu tartışmalar içinde DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan adayları Meral Danış Beştaş ile Murat Çepni adeta sokak sokak gezerek seçmenlerle buluşuyorlar. Seçim gündemi içinde öne çıkan başlıkları Meral Danış Beştaş’a sorduk. Meral Danış Beştaş, “Biz bu kentin ezilenlerinin sesiyiz ve görünmez kılınmak istenen milyonların tercihiyiz, alternatifiyiz” derken, “Bizim adaylığımızın ne iktidara yakınlaşma ne diğer partilerle uzlaşma gibi bir anlamı yok! Biz bir siyasi partiyiz ve herkes gibi her seçime girme hakkımız var” sözleri ile de tartışmaları noktalıyor.      

*Yerel seçimlerde en çok İstanbul’da sonucun nasıl olacağı konuşuluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan için İstanbul’u almak öncelikli, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için ise siyasi yolculuğunun kritik eşiği olarak yorumlanıyor. Partinizin nasıl ve kimi destekleyeceği konusunda çok yorumlar yapıldı. Peki DEM Parti için İstanbul’da seçimin nasıl bir anlamı var?

DEM Parti için İstanbul’da seçimin anlamı, tam da sorunuzda saklı. Yani, şöyle ki; adaylardan birisi iktidarın adayı ama aslında cumhurbaşkanının avatarı olarak sahnede, diğeri ise zaten yönetimde. Geçtiğimiz yerel seçimlerden beri -İstanbul’u alan Türkiye’yi alır- söylemi ve bu söylemin efsanesi hem iktidarı hem diğer partileri tek bir odağa kitlemiş durumda.

Fakat asıl odağı da kaçırmış durumdalar, haberleri yok. Asıl odak İstanbul ve İstanbul’un devasa sorunlarıdır. Bizim 3’üncü Yol söylemimizde de odak, halklarımızdır; halklarımızın huzuru, refahı, eşitlik ve barış talepleridir. İstanbul’da DEM Parti için seçimin anlamı; büyük ya da küçük fark etmez, makro ya da mikro iktidarların beka ve seçim hırsına kurban edilemeyecek denli önemli olan mega kente, çözüm için biz varız, demektir. Evet biz ne iktidarın desteğini arkamıza aldık ne de yönetimdeyiz! Yani bir koltuğumuz yok. Ama elimizde birikmiş sorunlara dair çözüm önerilerimiz var, bir geleneğimiz var. Biz, bölgede kazandığımız onlarca belediyede, gerçekten örnek bir belediyecilik geleneği yarattık ve bunu İstanbul’a taşımak için de adayız.

İstanbul’u kadın kenti yapacağız

Bakın İstanbul deprem gibi, yoksulluk gibi en temel sorunlarla baş başa. Biri iktidar, diğeri mevcut yönetimdeki adaylar bu sorunların çözümüne talip olduklarını söylüyorlar, sanki bu sorunlar yeniymiş gibi. İstanbul’un dertleri, palyatif, göstermelik çözümlerle bitmez. Köklü, kalıcı ve insancıl çözümlere ihtiyaç var. Bir kere bu kent kadınlar için güvenli değil! Bakın her an bir yerde bir kadın mutlaka ciddi bir tehdit altında, yaşam hakkı ile sınanır durumda. İstanbul’u bir kadın kenti yapacağımızın, sokakların kadınlar için, çocuklar için güvenli olacağının sözünü veriyoruz. Çocukların kendini güvende hissedeceği tek bir alan yok. Kuşkusuz var olanlar da yoksul çocukların erişimine açık değildir, eminim. Çok dilliliği getireceğiz, İstanbul’un kadim yapısına yaraşır bir kent yaratmak için dillere özgürlük tanıyacağız. Çok inançlı, çok dilli, çok kültürlü olan İstanbul’u özgürlüklerin kenti yapacağız.

Kentsel dönüşüm çalışmaları yapılıyor, yıkılan evin yerine yenisinin dikildiği inşaat da çöküyor. Bu, çözüm müdür, çözümsüzlükte ısrar mıdır, bir kere bunun adını koymamız lazım.

Biz bu kentin sesiyiz

Yine bu şehirde İstanbulluların ömürlerinin büyük bir kısmı yollarda geçiyor. Niye? Trafiği kaldıramıyor bu kent. Neden toplu ulaşımı bir çileye dönüştürüp insanları özel araçlarına mecbur bırakıyorsunuz. Toplu ulaşım ağlarını çeşitlendirmek ve alternatifler üretmek, sefer sayılarını artırmak insanlara konfor sağlayacaktır. Ciddi bir barınma krizi var, deprem meselesinden azade. Bakın, İstanbul Planlama Ajansı (İPA) kentin rezerve ve riskli alanlar ile ilgili raporunu yayımladı. İPA'nın "Rezerve ve riskli alanlar" ile ilgili raporuna göre, son 11 yılda İstanbul'da bulunan ve 2000'den önce yapılmış 800 bin binanın sadece 84 bini dönüştürüldü. Raporda, "Büyükçekmece, Güngören, Kartal, Küçükçekmece, Pendik, Tuzla ve Zeytinburnu’nda ilan edilenin beş katı dönüşüme ihtiyaç vardır" dendi. Bu ciddi bir mesele. Hakeza deprem gerçeği var, kenti, kentteki yurttaşları yakından ilgilendiren. Ve İstanbul için deprem gerçeği 1999 depreminden beri mevcut. Aradan geçen 25 yılda hangi çözüm üretildi, yönetimler ne yaptı? Ama nedense adayların kayıkçı kavgaları bu sorunlara ve sorunlara yönelik çözüm önerilerine izin vermiyor. İşte bu yüzden İstanbul seçimlerinde “biz varız”, diyoruz.

İstanbul seçimlerinde biz varız demenin bir diğer önemli manası da İstanbul emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, yoksulların, gençlerin de bir şehri. Biz bu kentin ezilenlerinin sesiyiz ve görünmez kılınmak istenen milyonların tercihiyiz, alternatifiyiz! Bu nedenle bu seçimler bizim için önemli ve anlamlı.

*İstanbul’da yaşayan Kürt nüfusunun İstanbul seçiminin kaderini belirleyeceği belirtiliyor. İstanbul’da aday gösterilmenizi yaratılan ittifakın bozulması kimileri tarafından da hükümete yanaşma eğilimi olarak yorumlandı. Ancak özellikle partililerinizin tabanın İstanbul’da aday gösterilmesinden yana olduğunu biliyoruz… Tüm bu tabloyu ve özellikle tabandan böyle bir talebin olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? DEM Parti seçmeni Ekrem İmamoğlu’nu neden istemedi?

Evet, Kürtler sadece seçimlerde akıllara geliyor, diğer zamanlarda ise kriminalize ediliyor. İktidarı da, kendilerine muhalefet diyenleri de nedense Kürtleri sevmekte de yermekte de durum neyi gerektiriyorsa, yani kendilerine hangisi fayda getiriyorsa, o duyguda yarışa giriyorlar. Bu da ne yazık ki Türkiye siyasetinin ikiyüzlülüğü işte! O yüzden lütfen kimse konuşmasın mümkünse ve adaylığımızı işlerine geldiği gibi yorumlamasın! Bizim adaylığımızın ne iktidara yakınlaşma ne diğer partilerle uzlaşma gibi bir anlamı yok! Biz bir siyasi partiyiz ve herkes gibi her seçime girme hakkımız var! Niye diğer partilere bu denmiyor da DEM Parti’ye bu deniyor? Bizim İstanbul’da çok ciddi bir tabanımız var ve seçmenimiz, kendi partisini seçim pusulasında görmek istiyor. Bu, budur yani. Sürekli DEM Parti’nin neden aday çıkardığını tartışıp duranlar; seçmen iradesine, halk iradesine saygıyı bilmeyenler, demokrasi kavramını salt kendilerine yontanlardır.

Tabandan böyle güçlü bir talebin olması ise son derece anlamlıdır. Oy vermek bir hak mıdır, evet bir haktır. Bir kişinin, bu hakkını, kendini en iyi şekilde temsil edebileceğine inandığı partiye yönelik olarak kullanmak isteği de son derece doğaldır -mademki demokrasi diyoruz- demokrasinin gereğidir.

*Kimi yerlerde de ‘kent uzlaşısına’ gittiğinizi açıkladınız… nasıl tarif ediyorsunuz ‘kent uzlaşısı’ nedir? Bir kez daha sizden dinleyelim… 2023 seçimlerinde partinizin İstanbul’daki oy oranı yüzde 8,31 Mart’ta bu oranı yükseleceğinizi belirtiyorsunuz. Aday olmanıza yaklaşım nasıl?

Bildiğiniz üzere, DEM Parti ülke demokrasisi adına önemli bir adım atarak önseçimler gerçekleştirdi ve her bir yurttaşımız kendi adayını belirleme imkanı buldu. Atina Demokrasisi, doğrudan demokrasinin izahında önemli bir örnektir. Biz de buna yakın bir pratik sergileyerek, güçlü olduğumuz il ve ilçelerde önseçim yaparak, demokrasinin nasıl olması gerektiğine dair ülke halklarına da örnek olacak bir model yarattık. Bu süreçte, halkların demokrasiyi büyük bir erdemle ördüğüne de şahit olduk. Diğer yandan batı kentlerinde ise kent uzlaşısını gündeme getirdik ve uyguladık. Burada ne yaptık? Ülkenin batısında kenti var eden, yaşatan sosyal ve siyasal dinamikleri geniş ölçekte kapsayan tüm kurum, kuruluş, işçi, emekçi, ekolojist, kadın, gençlik, halklar ve inanç örgütleri, siyasi partiler, emek ve meslek örgütleri, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlar, tüm toplumsal taraflar ve siyasi aktörlerle görüşerek, müzakere etmek, birlikte yürümek, ortak mücadeleyi örecek Kent Uzlaşısı zeminini yaşama geçirdik. Kent uzlaşısı, kentin taleplerinin hayata geçirilmesidir. Bizim için siyaset seçimden ibaret değil; seçim sonrasını da içeren bir yaklaşım önemli. Bu nedenle de seçim sonrasına da taşınacak bir dinamik örmeyi hedefledik. Böylece ülke demokratikleşir ve halklar ekonomiden ekolojiye, kadın meselesine dair her alanda ilerleme kaydedilir. Kent uzlaşısı yönteminin önemi kuşkusuz bu seçimlerde ortaya çıkacağı gibi seçim sonrasında da etkili olacaktır.

Diğer sorunuza gelecek olursak, İstanbul’da DEM Parti’nin adayı olmasının, bir iddiası olmasının, halkın kendisini adaylarında görüyor olmasının önemi büyük ve sokakta bu heyecanı görüyoruz. Elbette iddiamız büyük ve kazanmak için adayız.

*Neler yapıyorsunuz… seçim çalışmalarında nasıl karşılanıyorsunuz? Diğer adayların açıklamalarını çalışmalarını görebiliyoruz ancak sizi medya vermiyor ya da sadece bazı açıklamalar üzerinden medya da görebiliyoruz… Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum daha çok çalışma daha çok efor anlamına mı geliyor nasıl aşıyorsunuz?

Henüz çalışmalarımızın başlangıcındayız. Fakat sokakta, alanlarda halkın coşkusunu, heyecanını görüyor ve bundan aldığımız güçle çalışmalarımıza daha da odaklanıyoruz. Az evvel de ifade ettim, bizim adaylığımız diğer adayların durumundan çok farklı. Biz oluşturulan bu iki kutup arasındayız. Fakat halihazırda yönetimde olmamanın yahut iktidar olmamanın avantajı da şu; biz kentin sorunlarına odaklı bir yerdeyiz. Sorunları dışardan görebilme olanağına sahibiz ve bu yönüyle de gerçeğiz. Sokakta, alanda, görüştüğümüz kişi ve kurumlarla bu sorunlara çözüm olma noktasında tartışmalar yürütüyoruz. Ancak iktidarın da muhalefetin de medyası -özgür basını kastetmiyorum- meseleyi sansasyonel boyutta ele almayı tercih ediyor. Bu tercihleri de seçimi gerçeklikten çıkarıyor. Gerçek nedir? Depremdir. Yoksulluktur. Evsizliktir. Kadına şiddettir. Trafiktir. Fakat ortada dönen tartışma DEM ne yaptı? DEM bunu dediyse şuna destek sundu, bunu dediyse ona destek sundu. Biz kimseye destek sunmak için değil, halkın dertlerine çare olmak için aday olduk. Aslında bunu anlamadıklarından değil işlerine gelmediğinden dile getirmekten kaçınıyor, kolaya kaçıyorlar. Biz ise bu zorlu ortamda kampanyamızı yürütüyoruz. Bu, ifade ettiğiniz üzere daha fazla efor sarfetme gibi bir neticeyi beraberinde getirecektir, elbette. Ama zaten DEM Parti tüm zorluklara karşı efsunludur ve üstesinden geleceğiz. Evet, çok çalışmak zorundayız ama halkın sorunlarına çare olmaya aday olmak da bunu gerektirir.

*Özellikle seçimlerden sonra Kürt sorunun çözümü noktasında temasların olabileceği yorumları yapılıyor. Ancak bir yandan da seçim sonuçları ile kayyım tehditleri var. Yüzlerle ifade edilen partilileriniz yöneticileriniz cezaevlerinde. Öte yandan muhataplıkta baş aktör olarak tanımlanan Abdullah Öcalan’dan aylardır haber alınamıyor. Ne dersiniz? Çözüm görüşmeleri nasıl mümkün olabilir?

Çözümün anahtarının İmralı olduğunu, tek muhatabın Sayın Öcalan olduğunu defalarca söyledik, söylüyoruz. Çözüm sürecini yaşadı bu ülke. Ve bu çok önemli bir gelişmeydi. Demokrasi ve ekonomi başta olmak üzere ülke halklarının tüm sorunlarının çözümü tecridin kaldırılmasından geçmektedir. Bu, 2 kere 2’nin 4 ettiği kadar net bir olgudur. İzah etmiş olduğum üzere toplumsal barışın çözümü İmralı’dır, Sayın Öcalan’dır. Çözüm görüşmelerinin mümkünlüğü elbette İmralı ile görüşmelerin başlatılmasından geçmektedir. Ve elbette mevcut yasalarda bir yol temizliği yapılması, sivil ve demokratik bir anayasanın yürürlüğe konulması, ülkenin içinde bulunduğu sıkışmışlığı gidermenin de önemli bir yöntemi olacaktır.