‘Kürtçe çalışmaların kriminalize edilmesine izin vermeyeceğiz’

MED-DER, Payîz Pirtûk ile Anka Kooperatifi’ne dönük operasyona tepki gösteren kadınlar, hedefin Kürtçe olduğunu vurgulayarak, Kürtçe çalışmaların kriminalize edilmesine izin vermeyeceklerini, her yerde anadillerini konuşarak savunacaklarını belirtti.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed- Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 24 Eylül’de Amed merkezli yürütülen soruşturma kapsamında Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED-DER), Payîz Pirtûk ile Anka Dil ve Sanat Eğitim Kooperatifi ile çok sayıda eve yapılan baskın düzenlenerek, 30 kişi gözaltına alındı. 29 kişi serbest bırakılırken, MED-DER eski Eşbaşkanı Rıfat Ronî “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı.

Gözaltına alınanlara savcılık ifadesinde, “Kürtçe tiyatro biletini neden aldınız?” ve “Çocuklarınızı neden Kürtçe eğitimlere gönderiyorsunuz?” gibi soruların yöneltildiği öğrenilirken, kurumların yaptığı Kürtçe çalışmalar kriminalize edilmek istendi. Yapılan demokratik eylemler ve telefon görüşmeleri suç delili olarak dosyada yer aldı. Yaşananlara tepki gösteren eğitmenler ve avukatlar, operasyonla Kürtçe derslerinin ve kitaplarının hedef haline getirildiğini aktardı. “İktidar kendi Kürt’ünü yaratmak istiyor” sözlerini kullanan kadınlar, operasyona tepki gösterdi.

‘Bu halkı asimile etmek için ellerinden geleni yapıyorlar’

Türkiye’de hukuk sisteminin değil darbe yasalarının uygulandığına dikkat çeken Kürtçe Destar Dergisi Editörü Jin Aryen, şu sözlerle tepkisini dile getirdi:

“Türkiye devleti en başından beri hukuk üzerine inşa edilmedi. Yine darbe yasası ile bu ülke yönetiliyor. Son on yıl içerisinde de bu durum arşa çıktı. İktidarın kararları ve kuralları ile bir toplum yönetilmek isteniyor. Son süreçte çok şey yaşadık. En başından da Kürt halkına ve Kürtçeye dönük baskılar daha sistematik hale geldi. İktidar toplumda yanıt bulamayan politikaları ile bir mafyalaşma sürecine girdi. Bu politikaların açığa çıkmasını ve toplumun öğrenmesini istemiyorlar. Toplumun her alanında çok ciddi çöküşler var. İnsanların bu sürece öfkesi çok büyük, yine farkındalık da ortada. Toplum içerisinde her öfke ve bilinç süreçlerinde Kürt halkının hedef alındığını görüyoruz. Kürt halkının kültürü ve diline dönük saldırılar halkı susturmak için bir politika haline gelmiş durumda. Son bir yılda ana dil üzerinde çok ciddi baskılar yaşatılıyor. Yüz yıldır devlet Kürt halkını asimile etmek için elinden geleni yapmaya çalıştı. Kürt halkını tamamen yok etmek istedi. Bunu fiziki olarak yapamayacağını anlayınca bu politikayı kültür, kimlik ve ana dil üzerinden yapmak istediler. Bu asimilasyon politikalarını bir amaca ulaştırmak istiyorlar. Bunun için de bütün politikalarını Kürt halkını yok etme üzerine inşa ediyorlar. Bu noktada kendi toplumlarını da bu şekilde sindirmeye ve susturmayı amaçlıyorlar. Bugün ‘ben Kürdüm’ diyen bir insanın devletin belirlediği sınırlar içinde Kürt kalmasını istiyorlar. Bu politikalara karşı mücadelemiz de çalışmalarımız da devam edecek.”

‘Tek dertleri Kürtçe dersler ve Kürtçe kitaplardı’

Dört gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılan Pirtûk Kitap evi eski çalışanı Rabia Karayıl, yürütülen sürecin tamamen hukuksuz olduğu bilgisini verdi. Sorulan sorularla hem anadil çalışmalarının hem de Kürtçe kitapların hedef gösterildiğini vurgulayan Rabia Karayıl şunları söyledi:

“Biz bunu ifade ettiğimizde tepkiyle karşılanıyorduk ama dosyanın içeriği tamamen Kürtçeyi kriminalize etme üzerine işlenmişti. Kürtçe dil eğitimi veren bütün arkadaşlarımız gözaltına alınmıştı. Bu nedenle ifade verirken tercüme yapabilecek kimseyi bulamıyorduk. Bunu söylediğimizde de emniyettekiler ‘Bizim Kürtçeyle düşmanlığımız yok, biz Kürtçeyi seviyoruz. Kürtçe ile sorunumuz yok’ sözünü kullanıyorlardı. Savcılık ifadesinde de ele tutulur hiçbir suçlama yoktu. Savcılıkta da bize Kürtçe kitapları ve dernek çalışmalarını sordular. Somut hiçbir delil olmamasına rağmen ana dil eğitimi üzerinden yapılan çalışmaları suç olarak göstermeye çalıştılar. Dil üzerinden olan bir eğitimi bahane etmeleri başlı başına hukuksuzdu. Dört gün boyunca bizim bütün halklarımız ihlal edildi. Geldiğimiz noktada adalet ve demokrasiden yana bir şey olmadığını da iyi gördük. Buna tepkiliyiz, bu süreç karşısında ana dilimizi korumaya ve sahiplenmeye devam edeceğiz.

‘İkiyüzlü bir politika uygulanıyor’

 

İktidarın ikiyüzlü bir politika yürüttüğünü ve işine geldiği noktada Kütçe propaganda yaptığını gelmediği noktada ise operasyonlarla halka gözdağı vermek istediğini aktaran yurttaş Nihal Yanık, bu politikalara karşı mücadele etmeye devam edecekleri mesajını verdi. Eğitim alıp, eğitim vermekten bir an olsun yorulmayacaklarını belirten Nihal Yanık, “Maalesef anadil çalışmalarına yönelik yeni bir saldırı furyası ile karşı karşıyayız. Adil olmayan tarz ve yaklaşımlara maruz kalıyoruz. Anadilde eğitim veren arkadaşlarımız haksız ve hukuksuz bir şekilde günlerce gözaltında tutuldu. Bizler halk olarak kendi anadilimize ve kimliğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. İktidar ve yandaşları seçim süreçlerinde her alanda Kürtçe propaganda yapıyorlar. Onun devamında ise kirli politikalar yürütüyorlar. Bizlerde bu politikalara karşı olduğumuzu ve bunları kabul etmediğimizi yeniliyoruz. Bütün arkadaşlarımızı alana ve bu operasyonlar son bulana kadar alanda çalışma yürütmeye devam edeceğiz. Bu ikiyüzlü politika sona ermeli. Amed’de farklı, Ankara’da farklı olan bir zihniyetle karşı karşıyayız” açıklamasında bulundu.

‘Yapılan yargılama başlı başına bir ihlal’

Avukat Ruşen Seydaoğlu suçlama konularında somut bir delilin bulunmadığına dikkat çekti. Sürecin ilk andan itibaren hukuksuz işletildiğini söyleyen Ruşen Seydaoğlu, “Hem gözaltına alma işlemleri hem de gözaltı süreci bütün müvekkillerimiz açısından çok ağır geçti. Kısıtlama kararı nedeniyle müvekkillerimizin neyle suçlandığını öğrenemediğimiz bir süreç oldu. Savcılık ifadeleri ile başlayan süreçle asıl suçlamanın neler olduğunu öğrendik. Dosyanın içeriğinde hiçbir şey yok. Gizli tanık ifadeleri ve yapılan demokratik eylemler suçlama konusu yapılmak istendi. Bu yapılanlar anayasa bakımında evet hukuki olabilir ama toplumsal anlamda yasal olarak hiçbir meşruiyetleri bulunmuyor. Anadil çalışmaları yine kadın çalışmaları doğrudan demokratik toplumun ihtiyacıdır. Hukuk kurumları tarafından bunların korunması gerekmektedir. Biz son zamanlarda arka arkaya yapılan bu soruşturmalarla beraber aslında bazı şeylerin yer değiştirdiğini görüyoruz. Dil çalışmaları yapan, sivil çalışmalar yapan ve kadın çalışması yapan kişiler korunması gereken unsurlar iken yargı eliyle bu faaliyetleri engellenmeye başladı. Yargılanıyor olmaları bizler açısından temel insan haklarına aykırı bir konumda” dedi.