Kayıp yakınları: Barış olacaksa önce annelerin istekleri yerine getirilmeli

Kayıp yakınları ve İHD, bu hafta da gözaltında kayıpların akıbetini sorup faillerinin yargılanmasını istedi. Eylemde, barış olacaksa önce kayıpları olan annelerin isteklerinin yerine getirilmesi gerektiği vurgulandı.

Amed- İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınları “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla düzenledikleri eylemlerinin 836’ncı haftasında da bir araya geldi.

Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya gelen kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları kayıpların fotoğrafları ve resimlerinin olduğu pankartı açtı. Bu haftaki eylemde 20 Şubat 1994'te Pasur’da (Kulp) gözaltında kaybedilen Mehmet Mehdi Akdeniz'in akıbeti soruldu.

Kayyımlara tepki gösterdi

 Açıklamada konuşan İHD Onursal Genel Başkan Akın Birdal, eylemi başlattıkları ilk günden bu yana topluma “hafıza kaybı” yaşatılmaması için her hafta alanlarda olduklarını söyledi. Kürt meselesinde süren görüşmelere dair de konuşan Akın Birdal, “Bu sürecin öncelikli olarak adı konulmalı. Bugüne değin Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümüne ilişkin yaklaşık 30-35 yıldır çok önemli fırsatlar yaratıldı ama ne yazık ki o fırsatlar hep heba edildi. En son 2013-15 yılları arasında bir diyalog ve müzakere süreci başlatıldı. Hepimiz o sürecin barışla sonuçlanacağını hayal etmiştik. Ne yazık ki olmadı” dedi.

 Kürt meselesinin çözümüne dair görüşmeler sürerken, kayyım atanmasını eleştiren Akın Birdal, “Haber alma hakkımızın sürdürücüleri Özgür Basın temsilcileri gözaltına alınıp, tutuklandı. Bir takım ağır insan hakkı ihlalleri yaşandı. Kuşkusuz bunlar süreçte çelişkili oldu. Önce barış dilini kullanmak gerekiyor. Bir daha kayıpların ve işkencelerin yaşanmaması için geçmişin sorgulanması gerekiyor” dedi.

 15 Şubat’a dikkat çekti

İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, 15 Şubat’ın Kürt meselesinde hayati bir öneme sahip olduğunu vurgulayarak, “Bugünü 1 Ekim’de başlayan süreçle Kürtlerin, Türklerin ve bu coğrafyadaki yaşayan bütün halkların barış içinde yaşamasına uygun bir dönüşümün günü olmasını beklerdik. Ama ne yazık ki Amed’in sokaklarında köşe başlarında panzerler duruyor. Parkları abluka altına almışlar. İktidarın Kürt meselesi noktasında bu güvenlikçi anlayışının hala devam ettiğini görüyoruz. Barış olacaksa önce bu kayıpların barışa susayan annelerin isteklerinin yerine getirilmesi gerekir. 15 Şubat’ta bir komplo ile Türkiye’ye getirilmiş olan Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin 26 yılında bir çözüm beklentisi var. Bugün baharı yaşıyor olabilirdik. Bu ülkenin insan hakları savunucularının barışa olan özlemi, barışa olan inancı asla ve asla bu güvenlik ablukası ve zihniyete rağmen geri durmayacaktır” ifadelerini kullandı.

İHD Kayıp Komisyonu üyesi Avukat Berfin Elçi, Mehmet Mehdi Akdeniz’in hikayesini okudu.

 Mehmet Mehdi Akdeniz’in hikayesi

Mehmet Mehdi Akdeniz’in kaybedilme hikayesi şöyle: “20 Şubat 1994 tarihinde saat 14.30 sıralarında Kulp İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlı askerler tarafından, Akdeniz ailesinin ikamet ettiği Amed’in Pasur ilçesinde Kerra (Karaorman) köyüne tahminen 200 civarında asker tarafından baskın düzenlenir. Askerlerin bir kısmı köyün çevresinde beklerken, diğer bir kısmı da köyün içerisinde girer. Askerler köylülerden yiyecek ister. Köy yakma ve boşaltma olaylarının yoğun yaşandığı yıllar olması nedeniyle, köylüler korktukları için askerlerin isteklerine uymak zorunda kalır. Bu nedenle askerlerin istekleri yerine getirilir. Baskın esnasında hanelerde bulunan insanlar, askerler tarafından dışarıya çıkmaya zorlanır.

 Gözaltına alındı

22 yaşındaki Mehmet Mehdi Akdeniz de köye bağlı Gerger (Sesveren) mezrası camisinde bulunduğu sırada alınıp, köye getirilir. Askerler, kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapılmaksızın tüm köylüleri köy meydanında toplar. Evler askerlerce ateşe verilir. Bir asker, elindeki kâğıttan 6 kişinin ismini okur. İsimleri okunan 18 yaşındaki İrfan Akdeniz, 22 yaşındaki Mehmet Mehdi Akdeniz, 22 yaşındaki Ziya Çiçek, 35 yaşındaki Faik Akdeniz, 35 yaşındaki Mehmet Şirin Allahverdi, 40 yaşındaki Halit Akdeniz tüm köylülerin gözlerin önünde askerler tarafından şiddete maruz kalır. Daha sonra köydeki evlerinden birisinin arkasına götürülerek, kalabalıktan uzaklaştırılırlar. Köy baskınından iki saat sonra askerler 6 kişiye de yanlarına alarak, bir buçuk kilometre mesafede olan komşu bir mezra da bulunan araçlara binerek, Pasur ilçesine gider. Gözaltına alınan 6 kişiden Halit, İrfan, Mehmet Şirin ve Ziya 18 gün sonra serbest bırakılır. Gözaltında bulundukları sırada aileleri başka köylere göç ettikleri için, serbest bırakılan 4 kişi ailelerinin göç ettikleri köylere gider. Ancak Ziya Çiçek, serbest bırakıldığında askere gönderilir.

 Gözaltından çıkan kişiler, 5 gün boyunca Mehmet Mehdi Akdeniz ile Kulp İlçe Jandarma Komutanlığı’nda birlikte tutulduklarını ve kendilerine yoğun bir şekilde işkence ve kötü muamelede bulunulduğunu anlatırlar ve 5 gün sonra Silvan İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürülen Mehmet Mehdi Akdeniz’i bir daha görmediklerini belirtirler. 6 kişiden Faik Akdeniz ise tutuklanarak, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevine götürülür. Tanık beyanına göre; Silvan İlçe Jandarma Komutanlığı’nda tutulan Mehmet Mehdi Akdeniz, bir hafta tutulduktan sonra Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’na götürülür.

 Yine tanık beyanına göre; Mehmet Mehdi Akdeniz Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’nda gözaltında kaybedilen Kuddusi Adıgüzel ve Mirza Ateş ile birlikte görülür. Bu tarihten sonra Mehmet Mehdi Akdeniz hakkında bir daha haber alınamaz. Ailesi, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne çeşitli zamanlarda başvurularda bulunur. Verilen dilekçelere genellikle yazılı yanıt verilmez. Ancak 11 Mayıs 1994 tarihinde dilekçelerinden birine verilen yazılı yanıtta ‘Gözetim kayıtlarımızın tetkikinde ismine rastlanılmamıştır’ denir. Onlarca insanın gözü önünde gözaltına alınmasına rağmen gözaltına alındığı reddedilir. Akdeniz ailesinin bundan sonraki tüm başvuruları sonuçsuz kalır. İç hukukta bir sonuca varamayan Akdeniz ailesi AİHM’ e başvurur ve ihlal kararı alır.”

 Açıklama oturma eylemi ile son buldu.