Kadınlar örülmek istenen karanlık çağa karşı mücadelede kenetlenmeli- ANALİZ
DAİŞ’e karşı mücadele eden kadınların HTŞ'ye karşı da Kürdistan, Ortadoğu ve dünyanın genelinde direnişi yükseltmesi, öz savunmayı güçlendirmesi hayatidir. Dünya Kadın Hareketleri, Suriye’nin ikinci bir Afganistan olmasının önünü alabilir.
BÊRÎVAN ZÎLAN
Savaşın 2025 yılında daha da şiddetleneceği hemen herkes tarafından vurgulanan bir husustur. 3’üncü Dünya Savaşı üzerine yorum, değerlendirmeler ve analizler yapılmakta. Bu tespitleri doğrulayan gelişmeler hızla yaşanmakta. Geçtiğimiz Kasım ayında ABD ve İngiltere, Ukrayna'nın NATO silahları ile Rusya'yı vurmasına onay verdi. Ve Ukrayna, uzun menzilli füzeleri ilk kez kullanmış oldu. Rusya da Kiev'i uzun menzilli balistik füzelerle vurdu. Putin savaşta yeni bir döneme girildiğini ifade etti. Bu taktik bir açıklama olmayıp gerçekte de Ukrayna-Rusya savaşı yeni aşamaya geçti. Avrupa ülkelerinin iç siyaseti ve gündemi genel olarak savaş üzerinedir. Bu gelişme ile beraber Almanya'da da savaş hazırlıkları hızlandığı belirtilebilir. Öyle ki; Almanya ordusunun 1000 sayfalık 'savaş hazırlığı' planı ajanslara düştü. Sadece Almanya değil özelikle İskandinav ülkelerinde de ciddi savaş hazırlıkları var. Doğu Avrupa ve Balkanlar'da da savaş hazırlıkları hızlı bir şekilde devam etmektedir. Belarus Başbakanı ülkesinin saldırı tehdidi ile karşı karşıya olduğunu ifade etti.
Batıda bunlar yaşanırken İsrail’in Filistin, Lübnan ve şimdi de Suriye’ye yönelik yürüttüğü saldırılar sonucunda nasıl bir siyasi, sosyal, kültürel coğrafyanın şekillendirilmek istendiği belirsizliğini koruyor. HTŞ eliyle Esad'ı devirme planının arkasında İngiltere-ABD ve İsrail'in olduğu çok açık. Son 13 yıldır Ortadoğu'da süregelen savaşın karakteri ve çizgisi genel olarak vekil güçler ve ilişki-çelişki diyalektiği temelinde gelişti. 2011 süreci ile beraber geçen 13 yıl içinde bir biçimde kurulan denge Esad’ın gidişiyle yıkıldı. Yeni gelişen durum iç savaşın körükleneceğini gösteriyor. Trump'ın seçilmesi ve özellikle görevi devralmasına az bir zaman kala, bu hamle yapıldı.
HTŞ’ye tepside sunulan sonuca ‘zafer’ denilmeyeceği ortada
Esad rejimini resmen ortadan kaldıran güç olarak lanse edilen HTŞ, üzerine yoğun tartışmalar var. İdlib’ten yola koyulup engelsiz tek bir kurşun sıkmadan Şam’a elini kolunu sallayarak giren HTŞ’ye muzaffer ordu, komutanı Colani’ye de zafer tacı Batılılar ve Erdoğan tarafından takılıyor! Oysa Esad’ın kapalı diplomasi odalarında yapılan baskı sonucu ordusuna çekilme talimatı verdiği ortaya çıktı. Rusya bir-iki etkisiz hava saldırısı dışında müdahil olmadı. Rusya, Suriye'nin Tartus ile Latkiye'nin güneyinde Hemmyım hava limanında askeri üs alanlarını koruyarak diğer güçlerini çekti. İran ilk günlerde 'sonuna kadar' koruyacağını söylese de güçlerini çekti ve savaşmadı. Bu bağlamda HTŞ’ye tepside sunulan sonuca ‘zafer’ denilmeyeceği ortada.
Mevcut durumda HTŞ ve SMO’nun geliştirdiği savaşı en sıcak karşılayan AKP-MHP oldu. “Halep Türk’tür”, vb. söylemleri, yine Emevî Cami'de MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Colani'yle kol kola namaz kılması, Türk devletinin tümüyle bu plana sahip çıktığını açıklıyor. Türk devleti uzun süreden beri bu çete güçleri destekledi, besledi ve İdlib'te böyle bir savaşa hazırladı. Yine SMO’nun doğrudan QSD kontrolündeki yerlere saldırısını bazı Türk generalleri ve MİT’in yürüttüğü, Türk özel kuvvetlere ait kimselerin SMO’nun elbiselerini giyerek dahil oldukları biliniyor.
HTŞ’nin ve diğer bazı grupların İsrail, İngiltere ve ABD’yle ilişkileri var. İsrail, Gazze ve Lübnan’a saldırarak Esad’ın yıkılışının önünü açtığını açıkladı. Yani İran’a bağlı Hamas ve Hizbullah’ın zayıflatılması İran’ın sahada etki gücünü azalttı. Esas amaçları İsrail’in güvenliği temelinde Suriye’ye hakim olmaktır. Bu aynı zamanda İran ve Rusya’nın da geriletilmesi anlamına gelir. HTŞ’nin Şam çıkarmasından bir süre önce İngiltere Savunma Bakanı, ardından İsrail istihbaratı ve hemen ardından da NATO Genel Sekreteri Türkiye'ye gidip görüşmeler yapmıştı. Bu görüşmelerde Türkiye’nin bu saldırı planını sunduğuna dair görüşler var. İsrail-Lübnan ateşkesinin hemen ardından HTŞ ve SMO’nun saldırısı bu gelişmeler ortamında oldu. Türk devleti Suriye’de savaşı SMO maskesi ile yürütmektedir. Şimdi HTŞ’nin Şam yönetimini ele geçirmesiyle birlikte Türkiye, Suriye’nin şekillenmesinde etkili olmak isteyecek. Siyasi-askeri nüfuzunu kullanacak, diplomatik şantajlara baş vuracak. Suriye’nin içine siyasi-askeri olarak daha fazla el atacak. Türk devleti, Kürt düşmanlığı temelinde Suriye’de kendine bağlı çetelerle büyük bir savaş yürütüyor. Suriye'deki süreçte daha fazla yer almaya çalışıyor.
Jin Jiyan Azadi devriminin ruhu toplumda canlıdır
Her ne kadar HTŞ hızla hükümeti kurma aşamasına geçmişse de hala taşlar oturmuş değildir. Öyle görünüyor ki 2025 yılı oldukça şiddetli geçecek. Ortadoğu’da çatışma ile diplomasi iç içe yürüyecek. Esas hedef İran olmakla birlikte, genel olarak Ortadoğu'nun yeniden şekillenmesi süreci hızlanacak. İran'ın Ortadoğu'daki etkisini kırmak, İsrail'in çıkarlarına göre Ortadoğu'yu düzenlemek istedikleri anlaşılıyor. Hamas'ı önemli ölçüde etkisizleştirdiler. Lübnan'ı kendileriyle uyumlu hale getirmede oldukça önemli adımlar attılar. Benzer adımları şimdi Suriye'de atıyorlar. Suriye’yi İsrail’in ve kapitalist hegemonyanın çıkarlarına uygun şekilde dizayn edecekleri ortaya çıkmaktadır. İran çok ciddi kırılmanın eşiğindedir. Esad’ın düşmesiyle de Ortadoğu’da hareket kabiliyeti daraltıldı, milis gücü olarak Yemen’deki Husiler kaldı. İçerde ise toplumsal hareketliliğin kısmen başladığı belirtilebilir. Jin Jiyan Azadi devriminin ruhu toplumda canlıdır.
Erdoğan, Bakur halkını ve demokratik siyaseti sindirmeye çalışıyor. Belediyelere kayyımlar atıyor, tutuklamalar yapıyor, şantaj ve tehditler geliştiriyor. Bununla birlikte Türk- Kürt kardeşliğinden, iç barıştan ve Önder Apo’nun rolünden, muhataplığından bahsediyorlar. Bu tamamen özel savaşın örgütlü siyasetidir. Eğer Suriye'deki planları istedikleri gibi yürürse, Bakur'daki tasfiye ve soykırımı sürdürecekler. Ama yürümezse, yani Rojava Kürtleri resmi siyasi statü kazanırsa o zaman Erdoğan tamamen kaybetmemek için Reber APO’ya sarılacak.
Kuzey Kürdistan'da toplumsal reflekslerin de kayyum sonrası aktifleşmesi oldukça önemlidir. Dersim'de gerçekleşen kayyum gaspı sonrasında çok daha geniş kesimler tepkilerini eyleme dönüştürdü ve dönüştürmeye devam edecek. Dersim'in inanç alanı olmasından kaynaklı özelikle de Alevi toplumunda ciddi bir tepki ortaya çıktı. Alevi toplumunun direnişe ve mücadeleye katılımı oldukça önemlidir. AKP-MHP soykırım rejiminin yeni kayyumlar atayacağı da açıktır. Bakur kadın hareketinin, demokratik muhalif siyasi güçlerin başta Rojava-Suriye’deki durumlar olmak üzere gelişmelere karşı tutumunu yansıtmaktadır.
Türk devletinin Rojava'yı işgal etme planına ilk yol veren Trump'tır
ABD, İsrail, İngiltere ve diğer tarafta ise Türkiye, Suriye planlarını sonuca götürmek için savaşı derinleştiriyor ve Kürtler, kadınlar birinci sırada tehlikede olup Alevi, Dürzi olmak üzere Hıristiyan halklar da tehlikede. Söz konusu güçler, Körfez devletleri başta olmak üzere, bazı Arap devletlerini de amaçları temelinde kullanıyorlar. Fakat Rusya ve İran’ın Suriye’deki güçlerini neden çekme tutumuna girdiği anlaşılması gereken bir durumdur. Öteden beri hem Rusya hem de ABD, Fırat'ın batısındaki Kürtlerin Fırat'ın doğusuna çekilmesini zaman zaman gündeme getirmiştir. ABD ve Koalisyon güçleri, Rojava’yı ENKS’yle anlaşmaya hep zorlayarak, KDP çizgisine çekmeye çalıştı. Rojava’yı kapitalist sisteme eklemlemek için bu yönlü yoğun çalıştılar. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için TC'yi ve TC'ye bağlı çeteleri sürekli sopa olarak kullandılar, bundan sonra daha fazla kullanacaklar. Bu tarzda Rojava'da Önder Apo çizgisini sisteme eklemlemeyi ve sistem içinde eritmeyi, Rojava'yı kendi çıkarlarına hizmet edecek bir çizgiye çekmek istedikleri ortaya çıkıyor. Buna karşı Rojava direnç gösterdikçe TC ve çete saldırılarının önü açılıyor. Trump, mevcut durumun Suriye’nin iç meselesi olduğunu ve karışmayacaklarını söylüyor. Gerçek böyle değil, bir fiil karışıyorlar ancak bu mesajla kime ne söylemek istedikleri ve ABD’nin Suriye'den çekilme halinde yerine kimi hazırladığı önemli! ABD'nin Rojava'daki havuç-sopa politikası halka bomba olarak dönüyor. Türk devletinin Rojava'yı işgal etme planına ilk yol veren Trump'tır.
HTŞ ile ideolojik-kapitalist siyasi yapılanma ve Suriye’nin çekirdek öncü gücü olarak ikame ediliyor. SMO’ya da tetikçilik yaptırıyorlar, Kürtlere, kadınlara, halka saldırtıyorlar. Bunu bizzat yaptıran Erdoğan ve savaş hükümetidir. Esad’a diktatör diyen Erdoğan en ala diktatör olarak kendi sonunu Saddam ve Esad’ta görecektir. Erdoğan ve savaş ekibinin; milliyetçi, dinci, cinsiyetçi saldırılara, katliam ve tecavüzlere yol açan buna liderlik etmenin dışında bir anlamı yoktur. Kadınların, halkların birleşik, ortak mücadelesiyle Erdoğan diktatörlüğünün sonu gelmeye yakındır.
İsrail öncülüğünde gelişen yeni sürecin varacağı nokta belirsizlikler içerse de İsrail'in hedefi Kenan toprakları mı yoksa post-modern kolonyalizm mi? Ya da post-modern kolonyalizmi de aşan yeni bir plan mı? Bunu anlamaya ihtiyaç var. Finans kapitalin hakimiyeti hedeflediği açıktır. Kapitalist modernite güçleri tüm girişimlerine rağmen son 30 küsur yıldır Ortadoğu'da istediği düzeyi yakalamış değil. Sermayenin çıkar, sömürü odaklı güç dengesi yeniden şekillendirilerek sisteme hizmet edecek siyasi inşa öngörülüyor. Şimdiye değin kurdukları ulus-devlet modelleriyle istedikleri başarıyı elde edemediler. Reel sosyalizmin çözülüşü ve çöküşü ile Ortadoğu'nun yeniden dizayn etme süreci başlatılsa da aşı tutmayan bir Ortadoğu sosyolojisi ve siyasi karakteri ile sürekli bir çıkmazı yaşamaktalar. Önder Apo'nun demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigması ve demokratik konfederal çözümü ise başta Suriye olmak üzere Ortadoğulu halkların, kadınların demokratik kurtuluş projesidir.
PKK süreç içinde Ortadoğu'da dengeleri etkileyen en büyük güç haline geldi
Afganistan işgali ile gelişen süreç Taliban iktidarı ile sonuçlandı. Irak işgali ile gelişen süreç İran'ın hegemonyası ve iç çekişmeyle istikrarsız, zayıf devletle sonuçlandı. Suriye ile başlayan süreç çok çeşitli güçlerin aktör olduğu daha karmaşık bir yapıyı ortaya çıkardı. İdlib'te cihadist bir yapı oluştu. Husiler Yemen merkezli etkili bir güç oldu. Haşdi Şabi Irak ve Suriye'de devleti aşan bir güç konumuna geldi. Irak İslami Direniş Hareketi Irak'ta en etkili güç oldu. PKK süreç içinde Ortadoğu'da dengeleri etkileyen en büyük güç haline geldi. Rojava'da demokratik devrim süreci başladı. İnsanlığın enternasyonal mücadele siyasi zeminini güçlendirdi. Tüm bu gelişmeler kapitalist modernite ve küresel hegemonik güçlerin çıkarına terstir.
İsrail'in hiç beklenmedik bir şekilde İran, Filistin, Lübnan, Suriye ve Irak'ı hedefine koyması sadece Kenan toprakları hayali ile ilgili olmadığı aşikardır. İsrail'in Dûrzi ve Kürt halkını doğal müttefiklik ilan etmesi de sıradan veya alışılmış bir durum değildir. Bu ilan, ileriki sürecin siyasi ve askeri stratejilerinin bir parçası olarak görülebilir. İsrail'in yeni süreçte Dûrzi halkına biçtiği rol ve Kürtlere yönelik politikası bilinen ulus-devlet yapılanması dışında farklı bir sistemin ipuçlarını vermektedir. İsrail’in, Ortadoğu'da devletleşmemiş iki halkı müttefik ve dost ilan etmesi sistemin ve sürecin ana partneri olarak görmesiyle ilgili olabilir. Bu yönüyle ele alacak olursak; ABD ve İsrail'in yeni Ortadoğu için ulus-devlet olmayan toplumları kendi çıkarları temelinde ele alarak Suriye’de klasik bir ulus-devlet projesine gitmeyebilir. ABD’nin Türkiye gibi bölgesel ulus-devleti karşısına almadan Suriye’nin yerel dinamikleriyle sahanın özgünlüğüne göre yeni siyasi modele yönelebilir. Dûrziler ve Kürtler ile başlayan ilişki ve ittifak arayışı Süryani, Kıpti, Keldani, Ezidi, Şebekî, Berberi vesaire gibi toplumlarla devam etme emaresi taşımakta. Kısacası Arap, Fars, Türk ve katı Sünnî ve Şii toplumlara karşı daha demokratik ve mezhepsel yönleri baskın olmayan toplumlarla ilişki ve ittifaklar geliştireceklerdir. Ortadoğu'da sınırları çizilmemiş ama büyük oranda belirlenmiş bir sistem inşasına doğru bir gidişat söz konusu olduğu belirtilebilir. Gerçekte Ortadoğu'da ulus-devlet modellerinin hiçbir fayda sağlamadığını tarihsel gelişmeler göstermiştir.
Bu süreçte Irak’ın da durumu daha yoğunluklu gündeme gelecek. ABD'nin 2003 Irak işgali ile beraber Irak'ın iç dinamikleri, Suriye ile benzerlikler taşıyan ama daha tehlikeli bir süreci yaratabilecek özelliklere sahiptir. Bu temelde Irak’a Ortadoğu'nun prototipidir denebilir. Bu sürecin yeni lokomotifi olarak öne çıkan İsrail’in, Irak'a saldırısına tanık olabiliriz. Özelikle de Irak İslami Direniş Hareketi’nin uzun menzilli silahlarla İsrail'i hedeflemesi ve Haşdi Şabi'nin Irak ve Suriye'deki etkinliği, İsrail'in ABD'nin de onayını alarak Irak'a saldıracağını öngörmek mümkün. Irak özelikle Kürdistan Özgürlük Hareketi ve mücadelesi açısından en jeo-politik ve stratejik alandır. Medya Savunma Alanları, Rojava ve Güney Kürdistan açısından Irak kritik ve özel bir alanı ifade eder. Söz konusu gelişmeler tüm Kürtlerin en fazla hazırlıklı olması gereken tehlikeli bir sürecin içinde olduğunu gösterir.
Dünya Kadın Hareketleri, Suriye’nin ikinci bir Afganistan olmasının önünü alabilir
HTŞ komutanı Colani’nin basın demecinin Batılı ulus devletler, hegemonik güçler ve basını tarafından parlatılması sanki demokratik bir sistem kurulacağının propaganda edilmesi bir aldatmacadır. Halkların barış ve demokratik bir sistemi Minbic ve diğer QSD’nin hakimiyet alanında Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi olarak var. Buralara saldırılara neden tepki gösterilmiyor. Colani’yle yeni bir umut havası vermek isteyenler 13 yıldır kadınların, Arap, Kürt, Ermeni, Süryani yani Suriye’yi oluşturan halkların inşa ettiği Demokratik Özerk Yönetim’in tasfiyesine neden onay veriyorlar! En önemlisi de HTŞ cihadist ve tamamı da Suriyeli olmayan toplama bir yapılanmadır. Her İslami cihadist örgütün amacında yayılma-şiddet vardır. Zaten dinci-milliyetçi zihniyetle şeriat sistemi kurmak için devlet erkini ele geçirmek istiyorlar. Mesele İslam ise zaten Suriye'de dini baskı yoktu, mesele şeriattır. İslam adına ortaya çıkan çete güruhu şeriat istemiyorsa neden saldırıyor, paralı asker olarak vahşet saçıyor! DAİŞ açılımı Irak-Şam İslam devletiydi. Irak’ta DAİŞ yenildi ve anlaşılan Şam devletini de HTŞ’ye kurduruyorlar. Kadınlar için çok büyük tehlike ve riskler var. HTŞ Komutanı Colani’nin açıklamaları aldatmamalı, güçlendikten sonra şeriat kanunlarını çıkaracaktır. Kadın hareketlerinin, tüm kadınların, karanlık geçmişi olan, geleceği karartacak olan cihadist yapılanma olan HTŞ iktidarını kurmasına, güçlenmesine karşı ses yükseltilmeli. DAİŞ’in versiyonudur. DAİŞ’e karşı mücadele eden kadınlar ve Suriyeli halklar, HTŞ'ye karşı da Kürdistan, Ortadoğu ve dünyanın genelinde direnişi yükseltmesi, öz savunmayı güçlendirmesi hayatidir. Dünya Kadın Hareketleri, sivil toplum örgütleri Suriye’nin ikinci bir Afganistan olmasının önünü alabilir. Rojava askeri ve toplumsal olarak güçlü bir aktördür. Rojava özerk yönetimi hem savunma hem siyasi adımları iç içe geliştirecek. Bütün olasılıkları hesaba katarak tüm saldırılara karşı kadınları, gençleri tüm halkı direniş savaşına çok ciddi hazırlanmaları, her türlü gelişmeyi hazırlıklı karşılamaları sahadaki pozisyonları açısından gereklidir.
Çetelerle aynı zihniyeti taşıyan AKP zaten iktidardadır, yanı başında ise DAİŞ zihniyetiyle bir Suriye şekillenmesi için her şeyini yatırmış durumda. Tüm kadınların, duruma sınırların ötesinde bir sorun olarak değil örülmek istenen karanlık çağa karşı mücadele kenetlenmesi olarak bakması, yaşaması gerekir. Arap kadınlarının örgütü Zenubya’nın endamı olan 3 kadının katledildiğini özgür basın duyurdu. Til Rıfat, Şahba’dan halk çıkmaya çalıştığı sırada bazı kadınların çırıl çıplak soyularak sokakta teşhir edilmeleri, oynamaya zorlanmaları, annelerin bebeklerinin zorla ellerinden alınması vahşet ve dehşettir. Çeteler kadınlardan, Kürtlerden, Demokratik Özerk Yönetim’den intikam alıyor. Bu vahşetin, dehşetin en başta gelen sorumlusu Erdoğandır!
Dünya kadınlarına ilham veren Rojava Kadın Devrimi’ni savunmak tüm kadınların, halkların sorumluluğudur. Bu bağlamda çeşitli çalışmalar yurt içinde ve dışında yapılmaktadır. Ancak DAİŞ’in Kobanê saldırısı karşısında gösterilen birleşik mücadele ruhu ikinci bir DAİŞ çıkarması, kalkışması olan SMO ve HTŞ’ye karşı gösterilmiş değil. QSD ve PYD, HTŞ’yle diyaloga açık olduklarını açıkladı. Ancak kadınlar kendi teminatlarını kendileri yaratmalı. Kürdistan başta olmak üzere Ortadoğu çaplı küresel kadın ayaklanması bu tehlikelerin önünü alabilir. En başta bundan Kürt kadınları ve Kürdistan gençliği yükümlüdür. Tam da bu yüzyılı kadın yüzyılı yapma iddiası ile JİN JİYAN AZADİ felsefesinde kadınlar gelişim gösterdiği süreçte erkek şiddetinin dinci-milliyetçi bütüncül sistemli saldırılarıyla karşı devrimle karşı karşıyayız. Rojhılat-İran'da kadınların yükselttiği JİN JİYAN AZADİ çığlığı, Rojava'da kadın sistemi olarak yaşamsallaşmıştır. Bu anlamda Rojava'ya sahip çıkmak herkesin kendisine, özgürlük arayışına, geleceğine sahip çıkmasıdır.