Kadınlar Gazze’den soruyor: Haklarımız nerede?
8 Mart’ı harabeye dönmüş bir kentte karşılayan Gazzeli kadınlar, “Tüm dünyada kadın haklarından bahsediliyor, peki bizler bu işin neresindeyiz? Açlıktan ölürken ve yardım noktalarında aşağılanırken haklarımız nerede?” diye soruyor.

NAGHAM KARAJEH
Gazze- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bu yıl dünya genelinde çeşitli etkinliklerle kutlandı. 8 Mart meydanlarında siyasette, toplumda, ekonomide ve kültürel yaşamdaki rollerine vurgu yapan kadınlar, cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını, ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını, yasal haklarının sağlanmasını, savaşların son bulmasını, kadın katliamları ve şiddetin bitmesini, demokratik ve özgür bir toplumun tüm dünyada inşa edilmesini talep etti.
Tüm dünyada bu talepler yükselirken, yaklaşık bir buçuk yıl boyunca İsrail saldırılarına maruz kalan Gazzeli kadınlar ise bu yıl ki 8 Mart’ı savaşın gölgesinde karşıladı. Soykırım saldırılarıyla birlikte birçok kez yerinden edilen, elektrik, su, gıda, tıbbi yetersizliğin olduğu barınma alanlarında zor yaşam koşulları altında hayat süren Gazzeli kadınlar, kaybettikleri yakınlarının acısıyla hem fiziki olarak hem de psikolojik olarak ağır travmalar yaşadı. Tüm bu zorluklar karşısında direnişten vazgeçmeyen Gazzeli kadınlar, ateşkesin sağlanmasıyla birlikte moloz yığınına dönen evlerinin üzerinde kurdukları çadırlarda yaşam mücadelesine devam ediyor.
Yıkım nedeniyle evine dönemedi
Saldırılar nedeniyle 2024 yılının Ekim ayında Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahia'dan göç etmek zorunda kalan Wafa Al-Rafeed, Yermuk Kampı’nda yırtık bir çadırın içinde yaşıyor. 9 Ocak 2025 tarihinde sağlanan ateşkesin ardından kuzey bölgesinin tamamen yok olması nedeniyle yıkılan evine dönemeyen Wafa Al-Rafeed, “2024 yılının Ekim ayında İsrail saldırıları arttı ve ölümden kaçmak için bölgeyi terk etmek zorunda kaldık. Ben, çocuklarım ve yaralı eşimin o cehennemden sağ kurtulduğumuza halen inanamıyorum. Savaştan kaçarken sadece kendimizi kurtarmaya çalıştık. Yanımıza ne battaniye ne elbise, hiçbir şey alamadık” dedi.
İsrail bombardımanları nedeniyle ortaya çıkan hava kirliliği nedeniyle solunum yolu rahatsızlığına yakalandığını belirten Wafa Al-Rafeed, “Solunum yoluyla ilgili yaşadığım rahatsızlığı tedavi edecek ilaç bulamadım ve bu nedenle durumum daha da kötüleşti. Bunun yanı sıra çocuklarımdan biri cilt hastalığına yakalandı. Gıda zehirlenmelerine yol açan konserveleri tüketiyoruz. Üzerimdeki elbise dışında hiçbir kıyafetim yok. Yardım geliyor ama az geliyor. Gelen su ise sadece içmeye yetiyor. Su sıkıntısı nedeniyle kıyafetleri yıkayamıyorum. Ateşkesten sonra bile elektrik yok, su yok, yeterli yiyecek yok, sadece daha fazla acı var" ifadelerinde bulundu.
Eşinin felç geçirmesinin yükünü artırdığını kaydeden Wafa Al-Rafeed, “Artık sadece çocuklarımdan değil, aynı zamanda özel bakıma ihtiyaç duyan felçli eşimden de sorumluyum. Savaş sırasında çocuklarımla birlikte su taşıyordum ve bugün çocuklarım eve yiyecek getirmek için yardım merkezlerine gidiyor. Ateşkesin hayatımızı biraz olsun düzene sokacağına inanıyordum, ancak görünen o ki, acılarımız devam ediyor” diye belirtti.
Hayali bir çadır sahibi olmak!
Gazzeli Mufida Sobh da, mevsim koşullarına uygun olmayan bir çadırda yaşam savaşı veren kadınlardan. Çocuklarının soğuk havalardan etkilendiğini belirten Mufida Sobh, “Geldiğim durum şu; kendimi ve çocuklarımı barındıracak gerçek bir çadır hayal etmeye başladım. Yaşamın en temel ihtiyaçlarına bile sahip değiliz. Temiz su yok, yeterli yiyecek yok. İnsani yardım noktalarında uzun bir süre beklemek karnımı doyurmaya yetmiyor. Çocuklarımın hayatlarını güvence altına almaya çalışıyorum, yiyecek almak için sıra bekliyorum, iki kızıma süt alabilmek için iş arıyorum. Farelerin ve böceklerin cirit attığı bir ortamda yaşıyoruz ve çocuklarım cilt hastalıklarına yakalandı” sözleriyle yaşadığı zorluklara dikkat çekti.
Bir yaşındaki kızı açlıktan sürekli parmağını emerken, diğer çocuğu ise ayakkabısı olmadığı için moloz dolu yollarda yalınayak yürüyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne dair konuşan Mufida Sobh, “Tüm dünyada kadın haklarından bahsediliyor, peki bizler bu işin neresindeyiz? Açlıktan ölürken ve insani yardım noktalarında aşağılanırken haklarımız nerede? Evet bombalamadan kurtulduk ama bu aşağılayıcı hayattan kaçamadık" diye belirtti.
‘Kadınlar ağır travma yaşıyor’
Ajansımıza konuşan Psikolog Reham Abu Youssef ise, Gazze Şeridi’nde bir buçuk yıl süren savaşın en ağır bedelini kadınların yaşadığına vurgu yaparak, “Savaş Filistinli kadınların ruhlarında sadece maddi değil, aynı zamanda çok büyük psikolojik yıkım da bıraktı. Gazze'deki kadınlar artık sadece anne değil, doktor, hemşire ve geçimini sağlayan kişiler oldular. Açlıkla, yoksullukla ve hastalıklarla tek başlarına, hiçbir destek olmadan karşı karşıya kalıyorlar” sözlerine yer verdi.
Kadınların ağır psikolojik travmalar yaşadığını kaydeden Reham Abu Youssef, şöyle konuştu: “Sevdikleri gözlerinin önünde katledildi. Bundan kaynaklı şiddetli depresyon, anksiyete bozuklukları ve panik atak geçiriyorlar. Psikolojik sorunlarla birlikte iştahsızlık, uykusuzluk ve tekrarlayan kabuslar yaşanıyor. Kadınlar barınma merkezlerinde durmaksızın ağlayarak yanıma geliyorlar. İçinde bulundukları hayatı nasıl yaşayacaklarını ve devam edeceklerini soruyorlar. Onların sadece yiyecek ve içeceğe değil, onları duyacak, hissedecek, bu ağır yükten kurtaracak birine de ihtiyaçları var. Biz Gazze'deki kadınlar sadece savaş raporlarındaki rakamlar değiliz. Bizler evlerini, çocuklarını, eşlerini, sevdiklerini ve geçim kaynaklarını kaybeden kadınlarız. Bu hayatı biz seçmedik bu bize dayatıldı ve buna rağmen hala direniyoruz.”