Kadın direnişinin tarihsel hafızası ve bugünün mücadelesi

Gazeteci Zinarin Zinar, 25 Kasım’ın tarihsel anlamını, Kürt kadınlarının direniş geleneğini ve İran–Rojhilat’taki kadınların devlet baskısına karşı yürüttüğü mücadeleyi anlatarak “Kadın direnişi zorunluluktur” dedi.

Haber Merkezi- Kadına yönelik şiddetin dünyanın dört bir yanında derinleştiği, kadın direnişinin ise her zamankinden daha gür bir sesle büyüdüğü bir dönemde 25 Kasım, yalnızca bir anma günü değil; kadınların yüz yıllardır süren mücadelesinin ortak hafızası haline geliyor. Dominik’te Mirabel Kardeşlerin özgürlük uğruna katledilmesinden, Kürdistan coğrafyasında Besê, Zarife, Sakine Cansız ve Jina Emini gibi kadınların direnişine uzanan bu tarih, kadınların hem kendi yaşamları hem de toplumları adına verdikleri bedellerle örülmüş durumda.
25 Kasım’ın anlamını, Kürt kadınlarının bugünü neden tarihsel bir direniş günü olarak sahiplendiğini ve İran ile Rojhilat’ta süren kadın mücadelesinin boyutlarını gazeteci Zinarin Zinar ile konuştuk.

*25 Kasım’ın tarihinden başlayalım. Neden bugün seçildi? Bugünü önemli ve tarihi kılan nedir?

25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde faşist diktatörlüğe karşı verilen mücadelede sembol haline gelen Mirabel Kardeşlerin şahsında katledilen kadınları, Rojin Kabaiş, Gülistan Doku, Şilêr Resûli, Jina Emini ve dahası binlerce kadını saygı ve minnetle anıyorum. Bilindiği üzere 25 Kasım 1960 yılında Trujillo yönetimine karşı insan hakları ve demokrasi için mücadele eden Mirabel Kardeşler diktatörlük tarafından defalarca tutuklandılar, hatta mal varlıklarına el konuldu. Diktatörlük için tutuklanmaları yeterli olmadı. Diktatör bir halk konuşmasında Mirabel Kardeşleri hedef gösterdi ve yandaşlarına talimat verdi. Hapishanede eşlerinin ziyaretinden dönen kardeşlerin yolları diktatör yanlıları tarafından kesildi. Kadınlara önce tecavüz ettiler, işkence edip daha sonra kaza süsü verip her üç kızkardeşi bir uçurumdan aşağı attılar. Dönemin basını durumu bir kaza olarak haberleştirdi. Aslında bu bir kaza değildi, bir cinayetti.

Bir gerçeklik vardı ve ülkede halk basının yalanlarına inanmadı. Halk içerisinde bir direniş yaşandı. Yaşanan direniş karşısında diktatörlük yıkıldı. Diktatörlüğün yıkılmasında büyük rol oynayan, bedelini hayatlarıyla ödeyen Mirabel Kardeşler yani diğer adları ile Kelebekler, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nün sembolü oldular. O tarihten bu yana 25 Kasım şiddetle mücadele etmek için anılıyor.

*Kürt kadınları için 25 Kasım neden bu kadar önemli?

Mirabel Kardeşlerin yaşadıklarını Kürt kadınların yaşadıklarından ayrı tutamayız. Tarihten günümüze kadar direnişçi Kürt kadınları Besê ve Zarife gibi kadınlar halklarına öncülük etmişlerdir. Bu öncü kadınlar diktatörlerin hedefi olmuştur. Kürt kadınlar direnişçi, eylemci, barışçı duruşlarıyla halklarına öncülük etmiştir. Tarihteki isyanlara baktığımız zaman ayaklanmalar, işgale karşı yılmaksızın duran Kürt kadınlarının hikayeleriyle büyüdük.

Günümüz itibariyle özgürlük mücadelesinde, dağların doruklarında direnişçi kültürü devam ettiren kadınları görmekteyiz. Bunlardan biri Sakine Cansızdır. Özgür kadın mücadelesinde Beritan Hêvî, Zilan, Arin Mirkan, Asya Ali, Şirin Elemholî, Zilan Papûle gibi binlercesi kadın direnişçi hakikatini günümüze taşımıştır. Direnişçi öncü kadınların hedef olduğunu söylemeden edemeyiz. Bunlardan birkaçını daha örnek verirsek, Gülistan Tara, Nagihan Akarsel, Cihan Bilgin gibi daha çok kadınlar var. Dört parça Kürdistan’ın her karış toprağında binlerce dağ güllerinin şahıslarında mücadeleci Kürt kadınlarını yakından tanımak mümkün. Biz Kürt kadınları direnmenin ne anlama geldiğini doğru biliriz. Coğrafyamızın asiliği Kürt kadınlarının asiliğiyle bütünleşmiştir.

Kadınlar hapsediliyor

Tabi burada sistem gerçekliğini de görebilmek gerek. Mücadeleci Kürt kadını sistem içerisindeki konumu şimdi evlere hapsedilmiş bir durumdadır. Kendi öz gücünün farkına varmaması için geri feodal zihniyetin hilebazlıkları, baskıları, namus adı altında kadınları katletmeleri zamanla kadının kendi kimliğine hatta bedenine bile yabancılaşmasını sağlamıştır. Kadına evin hanımı misyonu verildi.

Biz Kürt kadınları olarak feodal zihniyet içerisinde büyütüldük. Ve bu zihniyet halen toplum içerisinde kendisini yaşatmaya devam etmektedir. Aile içerisinde anlaşmazlıklar yaşanırken sonu şiddetle oluyor. Kadınların katledilmediği bir gün yok. Bizler özgür basın emekçileri olarak her gün haberlerde kadın katliamlarıyla yüz yüzeyiz. Kadın ölümlerinin sonuçlarını göremiyoruz. Şüpheli kadın ölümleri deniliyor. Gerçek o ki şüpheli ölüm diye bir şey kesinlikle yoktur. Katledilen kadınlar vardır. Balkon ya da pencerelerden düşen kadın yoktur. Atılan kadınlar vardır. Çaresiz kaldığı için kendisini yakan kadınlar vardır.

Özel savaş politikaları

Kürdistan topraklarındaki kadınlarının üzerine özel savaş politikaları yürütülüyor. Kadınlar üzerine yasalar çıkartılıyor. Tecavüz eden değil, tecavüze uğrayan kadın üzerinden hukuk ve yasalar yürürlüğe giriyor. Katledilen kadın öldü deniliyor, peki ya ölen kadının nasıl öldüğü açığa çıkarılmıyor. Rojin Kabaiş örneğini vermek yerinde olacaktır. Rojin Kabaiş’in durumu halen açıklık kazanmamıştır. Bir yılın dolmasına yakın iki erkek DNA’sının Rojin’in bedeninde çıktığı açıklanıyor. Bu bir özel savaş politikasıdır. Halbuki netleşen bir durum var ve devlet aklı bunu gizli tutuyor. Rojin’i katledenler devletin yandaşları olduğunu söylemekten kaçınmamalıyız.

*İran ve Rojhilatê Kürdistanlı kadınların durumunu nasıl anlatabilirsiniz?

Bugün İran ve Rojhilat’ta kadınlar, rejimin ciddi ahlaki krizleri ile karşı karşıyadır. İran rejimi kadının düşünme hakkını bile tamamen elinden almıştır demek mümkündür. Din adı altında yasalar oluşturarak kadını bir çıkmaza sürüklemiştir. Rejim din adı altında, en çirkin politikaları pratikleştirmiş. Sahnede olan rejim toplumlara ahlakı, ilkeyi anlatır, sahnenin perde arkasında en çirkin siyasetini yürütür. Aynı sahnenin perde arkasında kadınlara tecavüz edilir, erkek cezalandırılmaz aksine kadın tecavüze uğradı diye ceza alır. En büyük cezası da toplum içerisindeki kötü kadın bakış açısıdır. Özgürlük arayışında hatta mücadele içerisinde olanları zindana atar ya da idam ettirir. İdam öncesi ruhsal ve fiziksel çöküntü yaratacak tüm ahlaksız yönelimleri ve işkenceleri uygular.

Kadın şayet siyaset ile ilgileniyorsa kesinlikle sonu idam cezasıdır. Hukuk ve yasalarında demokrasiden bahseden kadınlara zindanlarda tecavüz eder ve işkenceler uygular. Hak ve adaletten söz eden kadınları itlaat eliyle katleder.

Kadın sokakta güldü, gülme sesi duyuldu diye onlarca kırbaç ile cezalandırılıyor. Kadın sokakta enstrümanı ile müzik dinletisi yaptığında ceza alır. Fuhuşu bir kültür haline getirir. Serhıldan anında kadın bilinçli hedef alınır ve sıkılan mermi kasıtlı gözlere hedef alınır. Devletin resmi mekanlarında başörtüsü takmadı diye ahlak polisi tarafından işkencelere maruz kalır ve tehdit edilir. Kültürünü temsil eden kıyafetlerle Tahran vb yerlerde dolaştığı için Jina Emini gibi gözaltına alınır ve ahlak polislerinin denetiminde seminerler verilir. Bellucistan’da kadınlar sokak ortalarında kurşunlanarak katledilir.

Evet, şimdi belirtiklerim bir kaçıydı, daha binlerce ceza yöntemlerine yasa ve hukuk olarak rejimin resmiyetlerinde yerini alır ve erkek eliyle pratikleştirilir. Birde resmiyet dışı uygulanan pratikleri anlatmak istesek zaman kesinlikle yeterli gelmeyecektir. Rejim bu denli çirkin bir zihniyete sahip ve bu zihniyetle siyasetini yürütmektedir.

Kadınlar baskılara rağmen direnişte

İslam devriminin oluşumundan, bugüne kadar kadınlar rejimin inkarcı politikalarına rağmen, muazzam direniş göstermiş başta çocuklarına, toplumuna öncülük etmekten vazgeçmemiş olduğunu da dile getirmek gerek. Rejimin yönelimlerine karşı direnişçi duruşların güçlü olduğunu, baş eğmediğini ifade etmek isterim.

Bu direnişçi duruşun sonucu sel olup meydanlara akan kadınlarla gördük. Binlerce kadın, haklar, tek ses ve tek çığlık oldu.Bu çığlık “Jin Jiyan Azadî” çığlığıydı. Jin Jiyan Azadi çığlığı binlerce İran ve Rojhılatlı kadınları ve halkları bir araya getirdi. Kadınların birliği milyonları birbirine kenetledi. Bu birlikteliği açığa çıkartanın Önderliğin fikirlerinin olduğunuda elbette dile getirmeliyim. Kadınlarda öz güven gelişti. Önder Apo’nun fikirleri öz güven ile cesareti sentezledi. Birlektiliklerin sonucunda Önder Apo’nun umut ışığı ruhlarına kadar yaşam suyu oldu. Kendilerini Önder Apo’da gördüler ve bırakmamacasına mücadeleye devam ettiler.

İran-Rojhilatlı kadınlar ve halkları demokrasiye en açık olan toplumdur. Bu açıklık, Demokratik Modernite ve Jin Jiyan Azadî paradigması, felsefesi Belluc kadınlarınında arayışı oldu. Mazenderanlı kadınları Kürt, Arap, Azeri kadınlarını birleştirdi. Tüm saldırılara rağmen kendi kültürünü korumaya devam ediyorlar.

*Yürütülen mücadele yeterli midir?

Elbette yeterli değildir. Yeterli görmek yanılgıdır. Özgürlük mücadelesinde yeterlilik yoktur. Mücadele biçimi nasıl olması gerekir? diye kendimize sormamız gerek. Bu sorunun cevabı aslında her birimizde var. Başta, kaygıları olan kadınları örgütlemeleri gerekiyor. Kaygı kadının en büyük düşmanıdır. Kaygıları kadının zihnine ve ruha vurulmuş zincir olarak belirtmek isterim. Kaygılar kadınların zihninde olduğu sürece ruh ve bedenin köle ve esir konumundan kurtulaması mümkün olamaz. Önder Apo’nun Kadın Özgürlükçü Paradigması, bu zinciri lanetlenmiş ve pas tutmuş kırılmaya yüz tutmuştur.

Rojhilatlı kadınlar özsavunma bilincine varabilmeli. Kendilerini örgütlemeli, bilinçlendirmelidir. Birlik olmaları, kurum ve kuruluşlarını örgütlemeliler. Basın, sanat, siyaset, ekoloji, ekonomi ve dahası çalışma alanlarında kadınların öncülük yapması gerekir.
Her daim mücadele arayışında olmalı, şiddet gören kadınların el ele vererek şiddete karşı ses çıkartmaları gerek. Kadın birliği, eşitliği yaratabilecek güçtedir. Kadın adildir, kadın adaletlidir, kadın hakikatçidir, toplumu bu çerçevede eğitecek ve öncülük yapabilecek gücü vardır. Kadınının hakikati hiçbir zaman inkar edilemez. Kadın evinin hizmetçisi, aşçısı değildir. Toplumun öncüsü, emekçisidir. Toplumun gelişimi için emek vermiş, çaba göstermiş olduğunun bilinciyle örgütleme yapmalıdır. Kadın erkeğin namusu değildir. Kadın toplumun ilkesi ve ahlakın ta kendisidir…

Son olarak, bunca güzellikleri ve içinde barındıran kadın ve kadın aklı, erkek egemen aklını bitirecektir. Kadın olarak ne olursa olsun mücadele etmeye durmaksızın devam ederek, özgücümüzü açığa çıkartmamamız gerekiyor. Kadınların mücadele edişleri, birlik oluşu erkek egemen rejimin saltanatını yıkacaktır. Bu ancak Önder Apo’nun kadın özgürlükçü felsefesiyle mümkün olabilir.