Gül Teorisi’nden Kadın Devrimi’ne özsavunma 1- ANALİZ
Devletli paradigmanın karşısına demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma ile çıkmak, dünyayı kadın ve toplum paradigmasıyla yeniden yorumlamak ve değiştirme iradesini, örgütünü ve eylemini geliştirmektir.
JİNEOLOJİ AKADEMİSİ
Kendini bilmek ile kendini savunmayı bilmek birbiriyle doğrudan bağlantılı gerçekliklerdir. Kendini bilen kadın ve toplum, öz güvenliğini sağlamış kadın ve toplumdur. Evrenin oluşum, yaşam ve hareket tarzında kurduğu dengede de maddi ve manevi oluşum biçimleri ve süreçleri birbirini etkileyen, güvenceye alan diyalektik bir bağ içindedir. Gezegenimiz Dünya, doğa, canlılar alemi de varlığını koruma ve sürdürme üzerine kurulu genel bir ekosisteme, bu ekosistem içinde kendi öz sistemine sahiptir. Bitkiler ve hayvanlarda üreme, beslenme ve korunma farklılıklar göstermekle birlikte özünde varlığını sürdürmeye dönüktür.
Evrenin yasasında özsavunma
Bu evrensel ve diyalektik bağı kuran bazı örnekler verebiliriz; Evren ile atomdaki canlılık, hareketlilik, enerji ve varoluş arasındaki denge… Elektron, nötron ve protonlar arasında kurulan atomik denge ile makro evrende oluşu mümkün kılan itim-çekim gücü arasındaki uyum ve denge bağı. Çiçek taç ve çanak yaprakları, üreme organları ile kendini dölleyerek çoğalmakta, korumakta. Kökleri ve yaprakları ile güneşten, yağmurdan, topraktan gıdasını almakta. Arı gibi diğer canlılara çiçek tozlarını besin olarak sunması doğada birbirini yaşatan, tamamlayan simbiyotik ilişkiyi anlatır.
Kaktüsün gövdesinde biriktirdiği su ile uzun süre canlı kalabilmesi, dikenleri ile dış tehlikelerden kendini koruması. Kuşların yuvalarını ulaşılamayacak, el değmeyecek yüksek ağaçlarda, yerlerde yapması. Ceylan, domuz gibi bazı hayvanların sürü halinde hareket etmeleri; hareket ederken öncülerini çıkararak tek sıra halinde mesafeli yürüyüşleri. Devenin çöllerde yaşayabilmek için hörgücünde su depolaması.
İnsanın kendini koruma mekanizması: Toplumsallaşma
İnsan da bu diyalektiğin bir parçası ve devamı olarak milyarlarca yıldan süzülüp gelen yüzyılların akışı içinde öz sistemini oluşturan bir varlıktır. İnsanın varlığını ve güvenliğini sağlayan öz sistemi toplumsallığıdır. İnsan toplumlaşarak dil, düşünce, konuşma, üretim ve yaşam gücünü geliştirdi. Toplumlaşarak varlığını korudu ve sürdürdü. Beslenme, korunma ve üreme içgüdüsü diğer canlılarda olduğu gibi insan ve toplum açısından da varlığını sürdürebilmenin temel olgularındandır. Bunu farkına varma temelinde bilinçli ve örgütlü kılmada aldığı yol farklılıklar içerse de amaç varlığını süreklileştirmektir.
İnsan ahlak, kültür, sanat, inanç, estetik gibi hem manevi hem maddi oluşum süreçlerini bu toplumsallık içinde yaşadı. Köyler kurdu, bitki ve hayvanları evcilleştirdi, tarım yaptı. Toplumsallık kadının bilgi ve bilgeliği, yaşam bağı ve duyarlılığı etrafında öz ve biçim kazandı. Binyıllara, günümüze yön veren toplumsal değerleri, üretim ve paylaşım kültürünü açığa çıkardı.
İki cinsel kırılma ve tarihe yeniden bakmak
Yukarı Mezopotamya’da Serêkanê-Til Halaf’tan başlayıp dünyaya yayılan neolitik devrim toplumsallığın gücünü ve üretkenliğini gösterir. Yerleşik yaşam kültürü ile kök salan köy ve tarım devrimi birinci kadın devrimi olarak Bereketli Hilal’den tüm dünyaya yayıldı. Bu devrim aynı zamanda bilim-teknik, köy ve tarım, kültür ve ahlak devrimidir. İnsan olmanın ve insan kalmanın öz değerlerini, öz üretimini ve öz savunmasını temsil etmektedir. Birlikte düşünme, tartışma, üretme, paylaşma, sevinme ve üzülme üzerine kurulu ortak bir yaşam kültürüdür. Bugün aynı topraklarda gelişen ikinci kadın devrimi binlerce yıllık toplumsal kültür ve değerlerin yitmeyen, bitmeyen gücü üzerinden yükselmektedir. Kürdistan özgürlük mücadelesi ve bu topraklarda kökleriyle buluşan ikinci kadın devrimi kadın ve toplumdan çalınan özsavunma gücü ve kültürünü yeniden insanlığa kazandırma mücadelesidir. Varlığını korumak, özgürlüğünü güvence altına almayı amaçlamaktadır. 5 bin yıllık yalana, talana, erkek-devlet iktidarı ve emek hırsızlığına karşı toplumun özdeğerlerini savunmak, insan kalmak içindir.
Kadının toplumsallığı olan özsavunma gücü iki büyük cinsel kırılma süreci ile önemli bir darbe alır. Devlet ve uygarlık gelişimi, doğal toplumun doğal örgütleyici, yaşam kurucu gücü kadını toplumsal yaşam alanlarının dışına iterek erkek ve aileye hizmetle sınırlandırır. Artık ideoloji, politika, ekonomi, bilim, askerlik erkek işi; erkeğe, çocuğa, aileye hizmet kadının işi olarak belletilir.
Temelleri Aşağı Mezopotamya’da atılan ilk devlet Sümerlerin mitolojik kaynaklarında Enki-İnanna arasında geçen zorlu savaş, yarattığı toplumsal değerleri, ana-kadın kültürünü, yaşamı koruma savaşıdır. Tiamat-Marduk miti de aynı gerçekliği anlatır. Tek tanrılı dinlerle birlikte erkeğin eğri kaburga kemiğinden yaratılan kadın tanımı ile kaderine boyun eğmenin dinci, cinsiyetçi zihniyet kalıpları toplumlara hakim kılınır. Erkek şiddetini kader, namus, ayıp, günah adına kabule zorlanırken, toplumdan ve yaşamdan koparılarak özsavunma mekanizmalarından uzaklaştırılan bir kadın gerçeği yaratılır. Bu saldırı ve sömürüyü kabullenmeyen kadın demokratik uygarlık nehrine katılarak her dönemde özgürlük, iyi ve güzel yaşam arayışı, savaşı içinde olur.
Varlığını koruma mücadelesinin uzun bir tarihi var
Enki ve Zeus’a karşı İnanna’dan Metis’e özgürlük ve toplumsallığını koruma mücadelesi firavunlardan nemrutlara, çağdaş Enki ve Zeuslara karşı devam etmektedir. Star, İştar, İnanna, İsis, Lat, Kali, Kibele, Demeter, Afrodit, Venüs geleneğinin ardılları olarak karanlığa boğulmak istenen tarihin aydınlık yüzünü oluşturur. Hitit’te Puduhepa, Kartaca’da Dido, Filistili Dalila, Babil’de Semiramis, Mısır’da Hypatia, Palmyra’da Zennube, Arabistan’da Hatice, Fatma, Ayşe, Rabia Adeviyye ve İbranilerde Meryem bu nehre akanlardandır. Bacıyan-ı Rum, Beginler, Heretikler’den Sufrajetlere, kadın partizanlara…Gabriela Silang, Olympe de Gouges, Louise Michel, Jhansı Ranisi Lakshmibaı, Rosa Luxemburg ve Clara Zetkin, Alexandra Kollontai, Hüda Sha’arawi, Nezihe Muhiddin, Petra Herrera, Emma Goldman, Doria Shafik, Phoolan Devi, Camila Bouhired ve niceleri. Rusya’da Komünist Parti kadın örgütlenmesi Jenotiel, Küba’da Celia Sanchez, Kızıl Ordu Kadın Taburu ve kadın müfrezeleri, Çin, Vietnam, Nikaragua, Kolombiya’da kadın gerillalar devrim ve toplumsal inşa sürecinde savaşan ve örgütlenen devrimci militanlar, örgütlenmelerdir. Özsavunma ve direniş damarına yeni halkalar eklerler.
Kürdistan’da İskender’e karşı Surka Alem, Hürrem, Kela Dimdimê’de Güher Hanım ve Zaide, Rêvandûz isyanında Xatu Xanzat, Erdelanî Xatu Şahnaz, Koçgiri isyanında Zarife, Ağrı isyanında Gülnaz, Sason’da Rindexan, Dersim isyanında Besê, Silêmanî’de Xefsa Xanê Naqib, Mehabad’da Keça Neğedeyi, Halepçe’de Adule Xanım, Leyla Qasim…
Eyyübilerde Şecerret el-Duri…Kültür, sanat ve edebiyatta Daya Tebrez Hawranî, Celalê Xanim Lûrîstanî, Diya Xazan, Meryem Xan, Rewşen ve Leyla Bedirxan, Ayşe Şan gibi daha niceleri…
Üçüncü cinsel kırılma süreci özsavunmanın önemi
Kürdistan özgürlük mücadelesi ulus ve sınıf eksenli toplumsal çözüm, bilimsel sosyalizm çizgisini aşar. Cinsler arası çelişkinin çözümüne evrilen toplumsal çözüm ve demokratik sosyalizm çizgisi yeni paradigmanın temelini oluşturur. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu süreci üçüncü büyük cinsel kırılma süreci olarak tanımladı.
Üçüncü büyük cinsel kırılma erkek, devlet ve iktidar aleyhine gelişmektedir. Merkezine kadın özgürlüğünü koymakta, kadın devrimler çağı ve kadın yüzyılı sürecin karakterini belirlemektedir. Demokratik modernite paradigması, devlet ve iktidarı aşan kadın ve toplum lehine gelişen yaşam ve sistemi esas almaktadır. Demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma temel çelişkiyi kadın-erkek arasında gelişen çelişki, kadın köleliğini bütün köleliklerin kaynağı olarak tespit eder. Bu yüzden kadın özgürlüğüne dayalı her gelişme, yaşamı, toplumu, doğayı ve insanlığı kurtaracak, güzelleştirecektir.
Kapitalizmin ilkesi ‘Önce Kadınları Vurun’
Bütün devrimci mücadelelerde “Önce kadınları vurun” politikası erkek-devlet sisteminin özel bir politikasıdır. Kürdistan, Ortadoğu, dünya halkları ve kadınlarına dayatılan bu özel savaş politikasıdır. Özsavunma bu tarihsel süreçlerden sonuçlar çıkararak bugünkü erkek-devlet, iktidarcı sisteme karşı donanımlı olmak demektir. Kapitalizmin cilalayarak sunduğu sömürü sisteminin liberalize ettiği, çarpıttığı birey ve özgürlük anlayışı, yaşam ve ilişki biçimlerine karşı duyarlılıktır. Kadını bir yandan dincilik adına erkeğe, eve, çarşafa kapatırken diğer yandan cinsel meta olarak pazara sürmektedir. Madalyonun iki yüzünü oluşturan kapatma ve pornolaştırmanın aynı zihniyetin ürünü olduğunu bilmektir.
Küresel sömürü sistemi klasik ve yeni sömürgecilik biçimini içiçe geçirmekte, hegemonya siyasetine yeni boyutlar kazandırmaktadır. Toprakları işgal, ilhak ve ele geçirmenin yanında beyinleri işgal öne çıkmaktadır. Kültürel soykırımı kimliksizleştirme, yurtsuzlaştırma, göç ettirerek insansızlaştırma günlük politikalara dönüşmüş durumdadır. Günde milyonlarca insan ve kadın katledilmekte, tecavüze uğramakta, yerinden yurdundan edilerek göç yollarında katledilmektedir. Modernite kültürü ile kimliği asimile edilmekte, emeği ve bedeni sömürü sisteminin her türlü saldırı ve kullanımına açık hale getirilmektedir. Toplum kırım, kadın kırımı, ekokırım sistematik bir devlet karakteri ve politikası olarak yürürlüktedir.
Bedenimiz, yüreğimiz ve aklımız saldırı altında
Bu anlamda özsavunma saldırının yoğunlaştığı her alanda kadın ve toplum örgütlülüğünü geliştirmekten geçmektedir. Erkek-devlet sisteminin beynimize, yüreğimize, bedenimize yönelik çok yönlü saldırısına karşı beyni, yüreği ve bedeninde işgale geçit vermemektir. Doğa, toplum, kadın özgürlük mücadelesini bütünlüklü yürütmektir. Varlığını ve özgürlüğünü koruma, fiziki olarak kendini koruma ve savunmaktan tutalım, ideolojik, kültürel, ekonomik, etik-estetik düzeyde özgürlük ahlakı ve kültürüne dayalı özgür kadın ve toplum mücadelesinde ısrar etmektir. Toprağını savunmak, suyunu, enerjisini korumak, yaşamına, emeğine ve bedenine sahip çıkmayı içeriyor. Ulusal, sınıfsal, cinsel kimliğine dönük kırım politikalarına karşı ulusal, sınıfsal, cinsel sömürüden kurtuluşu hedefleyen örgütlenme, eylem ve demokratik toplumsal sistemi, yaşamı ve kişiliği geliştirmeyi zorunlu kılıyor. Kadına dönük çok yönlü sömürü topluma dönük çok yönlü sömürüye dönüşmüştür. Bu sömürü ve soykırım kıskacından kurtulmak çoğul kimliklerine sahiplenmek ve korumaktır. Devletli paradigmanın karşısına demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma ile çıkmak, dünyayı kadın ve toplum paradigmasıyla yeniden yorumlamak ve değiştirme iradesini, örgütünü ve eylemini geliştirmektir.
Yarın: Jineoloji Akademisi tarafından ajansımız için hazırlanan ‘Gül Teorisi’nden Kadın Devrimi’ne özsavunma’ adlı analiz yazısının ikinci bölümü ‘Neden ‘Gül Teorisi?’ ile devam edecek.