Ghizlane El Mamouni: Fas’taki Aile Kanunu reformu kadın haklarını korumuyor

Fas’ta çocuk yaşta evlendirmeleri ve çok eşliği meşru gören yasal boşlukları eleştiren Kif Mama Kif Baba Derneği Başkanı Ghizlane El Mamouni, reform önerilerinin kadınların onurunu ve haklarını korumaktan uzak olduğunu vurguladı.

HANAN HARITE

Fas – Aile Kanunu reformu etrafındaki ulusal tartışmalar sürerken, kadın haklarını doğrudan ilgilendiren çocuk evlilikleri ve çok eşlilik gibi hassas başlıklar yeniden gündemin merkezine oturdu. Bu çerçevede, Kif Mama Kif Baba Derneği Başkanı Ghizlane El Mamouni, mevcut yasal çerçeveye dair eleştirel bir değerlendirme sunuyor. Ajansımıza verdiği röportajda, evlilik yaşına getirilen istisnaların çocuk yaşta evlilikleri nasıl fiilen mümkün kıldığını anlatan Ghizlane El Mamouni, çok eşlilik konusunda tartışılan yeni önerilere ilişkin de dikkat çekici uyarılarda bulundu. Ghizlane El Mamouni’ye göre bu öneriler, kadınların onurunu ve sağlık verilerinin gizliliğini doğrudan ihlal eden ciddi bir “hukuki aksaklık” içeriyor.

*Fas’ta çocuk evlendirmeleri halen en hassas ve en tartışmalı konulardan biri. Sizce Aile Kanunu açısından bu alanda devam eden temel sorunlar neler? Yasal çerçeve, çocukları koruma konusunda nerede yetersiz kalıyor?

Temel sorun, Aile Kanunu’nun evlilik yaşını 18 olarak belirlemesine rağmen hakimlere, herhangi bir alt yaş sınırı olmaksızın küçükleri evlendirme yetkisi tanıyan geniş bir istisna kapısını açık bırakmasıdır. Bu boşluk, 11–12 yaşındaki kız çocuklarının bile evlendirildiği ciddi vakalara zemin hazırlıyor, çünkü yasa bu yaşlarda evliliği açıkça yasaklamıyor. Her ne kadar istisna için belirli şartlar bulunsa da uygulamada bu koşullar çoğu zaman dikkate alınmıyor. Çoğu başvuru, kapsamlı bir sosyal inceleme yapılmadan, kız çocuğunun psikolojik, sosyal ve ekonomik durumu gerçek anlamda değerlendirilmeden onaylanıyor.

Bu sorun, hükümetin 2023’te sunduğu önerilerle daha da derinleşiyor. Yasal evlilik yaşını 18 olarak korurken, istisna yaşını 17 olarak belirlediler; sanki mesele sadece yaş sınırını bir yıl aşağı çekmekmiş gibi. Oysa biz bu mantığı tamamen reddediyoruz. Asıl sorulması gereken şey şu: Bu istisna neden hala var? Muafiyet kapısı neden tamamen kapatılmıyor? 18 yaş sembolik bir rakam değildir, bir bireyin oy kullanma, yurttaşlık sorumluluklarını üstlenme ve kendi mali kararlarını verebilme ehliyetine ulaştığı yasal reşit olma yaşıdır. Devlet, 18 yaşından küçük bir kişinin bu sorumlulukları taşıyamayacağını kabul ederken, aynı kişinin bu yaştan önce evlenmeye uygun görülmesi büyük bir çelişkidir. Bu tutum, kız çocuklarının korunmasında ciddi bir gerilemeye işaret ediyor. Bu nedenle, istisnaların sadece düzenlenmesini değil, tamamen kaldırılmasını talep ediyoruz.

*Şimdi çok eşlilik meselesine gelelim. Bu konu hala tartışmaların merkezinde yer alıyor. Hem mevcut yasal düzenlemede hem de uygulamada sizce hangi temel sorunlar ve eksiklikler bulunuyor?

Çok eşlilikle ilgili sorun hem yasal hem de pratik boyutlarıyla kendini gösteriyor. Mevcut yasa, ilk eşin rızasını zorunlu kılsa da, uygulamada bu çoğu zaman yalnızca bir formaliteye dönüşüyor. Bu rıza, kimi zaman ekonomik veya sosyal baskı altında alınıyor, kimi zaman da mahkemelerin, kadının iradesini dikkate almadan çok eşliliğe izin veren kararlarıyla tamamen etkisiz hale geliyor. Sonuçta kadınlar zorlu bir ikilemle karşı karşıya kalıyor: ya istemedikleri halde çok eşliliği kabul edecekler ya da boşanmanın ağır ekonomik ve toplumsal bedellerini üstlenecekler. Dolayısıyla ‘rıza’ gerekliliği, aile içindeki gerçek güç dengesini yansıtmayan, çoğu zaman sadece şekli bir şart olarak kalıyor.

Hükümetin talebi üzerine Kanunları İnceleme Komitesi tarafından sunulan 2024 Aile Kanunu'ndaki önerilen değişikliklere gelince, ne yazık ki temel sorunları ele almıyor. Hatta bazıları ciddi bir gerilemeyi temsil ediyor. Bu öneriler arasında, kadının ilk evlilik sözleşmesinde çok eşliliğe rızasını imzalamasına izin veren yeni bir maddenin eklenmesiyle çok eşliliğin sürdürülmesi de yer alıyor. Bu adım, insan hakları aktivistleri tarafından gerçekçi bulunmadı, çünkü evlenmek üzere olan genç kadın, bu kararın geleceği üzerindeki sonuçlarını takdir etmesine izin verecek psikolojik veya sosyal bir konumda değil. Ayrıca, öneriler baskı sorunlarını veya evlilik ilişkisindeki eşitsizliği ele almıyor; bu da bu ‘rızayı’ gerçek bir garantiden ziyade resmi hale getiriyor.

*Taslakta çok eşliliğe izin verilmesi için öne sürülen sağlıkla ilgili koşulları neden tehlikeli buluyorsunuz?

Bu husus, yeni önerilerdeki en tehlikeli hususlardan biri, çünkü bir erkeğe, eşinin çocuk sahibi olmasını veya ‘evlilik görevini yerine getirmesini’ engelleyen bir sağlık sorunu varsa, ikinci bir eşle evlenme olanağı tanıyor. Buradaki ilk tehlike, kadınların tıbbi gizliliğinin ihlalidir. Bir erkeğin, çok eşlilik isteğini haklı çıkarmak için eşinin tıbbi dosyasını hakime sunması kabul edilemez. Bu, kadını ifşa eder ve fiziksel ve üreme sağlığını mahkemelerde tartışma konusu haline getirir, bu da aşağılayıcı ve onur kırıcıdır. İkinci tehlike ise daha da ciddidir. Çok eşliliği ‘evlilik görevini yerine getirme’, yani cinsel ilişkiyle ilişkilendirmek. Bu, bir kadının istemese bile yasal olarak cinsel ilişkiye girmekle yükümlü olduğu fikrini pekiştirir. Bugün evlilik içi tecavüzü tanımaya çalışırken, bu öneriler bizi geriye götürüyor ve cinsel ilişkileri çok eşlilikle ilişkili dayatılan bir göreve dönüştürüyor. Evlilik içindeki cinsel ilişkiler her zaman rızaya dayalı olmalı ve bir kadının eş olarak uygunluğunu veya yeterliliğini değerlendirmek için yasal bir kriter haline gelemez.

*Bir erkek evliliğinde veya günlük hayatında memnuniyetsizlik yaşıyorsa, çok eşlilik bunun için geçerli bir çözüm mü?

Kesinlikle hayır. Bir erkek artık ilişkiden memnun değilse veya zorluklarla ya da anlaşmazlıklarla karşılaşıyorsa, boşanma her zaman bir seçenektir. Bir kadının yaşayabileceği evlilik veya sağlık sorunlarını çok eşlilik için yasal bir bahaneye dönüştürmenin hiçbir gerekçesi yoktur. Evlilik, duygusal eşitliğe ve karşılıklı saygıya dayanan bir toplumsal sözleşmeden önce insani bir bağdır. Bir kadının hastalığı veya cinsel veya üreme kapasitesinin azalması ikinci bir eş almak için bir gerekçe olarak kullanıldığında, bir çözümden değil, sorumluluktan kaçma ve partnerin en savunmasız anında terk edilmesinden bahsediyoruz.

Çok eşlilik bu tür gerekçelere dayandırıldığında, dolaylı olarak hukuk kisvesi altında evlilik dışı ilişkiye ruhsat vermiş oluyoruz. Meselenin özü, erkeğin tedavi, destek ve sadakate bağlı kalmak yerine başka bir ilişki seçmesidir. Burada, bir kadının bedeni ve sağlığı bir işleve indirgenir. ‘Bozuksa’ değiştirilebilir! Bu kavram, kadının onurunu ihlal eder ve insanlığını yok eder. Daha da tehlikelisi, bu tür çok eşliliğin, bir kadının değerinin çocuk doğurma veya eşini cinsel olarak tatmin etme yeteneğine bağlı olduğu ve hastalanırsa veya zayıflarsa, yerine başkasının konulabileceği gibi tehlikeli bir düşünceyi sürdürmesidir. Yasal, psikolojik ve etik açıdan bu, kadın onurunun ve evlilik kurumunun özünün açık bir ihlalidir.

Ayrıca, yasa, bir ilişki çıkmaza girdiğinde onu sona erdirme mekanizması olarak boşanma hakkını tanır. Bu, başka bir evlilik ilişkisinin kurulmasıyla hiçbir engel gerektirmeyen açık, belirgin ve doğrudan bir seçenektir. Bu durumda, çok eşlilik sorunu çözmez, aksine daha da kötüleştirir, çünkü ilk kadına açılan yaralar üzerine kurulu ikinci bir aile yaratır. Bu nedenle, hastalık veya engelliliğin çok eşliliği meşrulaştırmak için kullanılmasına karşı çıkmakla kalmıyor, aynı zamanda ayrımcılığı meşrulaştırdığı ve bir kadının acısını onu desteklemek yerine cezalandırmak için bir gerekçeye dönüştürdüğü için bunu yasallaştırılmış bir şiddet biçimi olarak da görüyoruz.