Gazze’de soykırım: Dünya daha ne kadar sessiz kalacak?

Bugün Gazze bizden uzak değil; Gazze hepimizin içinde yaşıyor. Sonuçta umuda, bu kâbusun sona ereceği umuduna tutunmalıyız. Bu umut bizim son silahımız ve kimse onu bizden alamaz.

Joya Hadchiti

Gazze bugün sadece televizyon ekranlarında geçen bir haber başlığı değil; sadece saat başı güncellenen rakamlar, istatistikler ya da siyasi analizler değil. Gazze bugün, çocuğunu toprağa veren bir annenin sessiz çığlığı, enkaz altında geçmişini arayan bir babanın çaresizliği, soğuk gecelerde battaniyesiz kalan yetim bir çocuğun titrek bakışı ve tüm bu acılar karşısında suskun kalan bir insanlığın utancıdır. Gazze, bugün bir coğrafyadan çok daha fazlası; acının, kaybın ve adaletsizliğin yeni adı olmuştur. 

Aylardır Gazze’de, iki milyondan fazla insan acımasız bir savaşın içinde hayatta kalmaya çalışıyor. Evler, sakinlerinin üzerine yıkılıyor; hastaneler, toplu mezarlara dönüşüyor; okullar ise dünyanın gözü önünde hedef alınıyor. Elektrikler kesik, su kıt, yiyecek ve ilaçlar kuşatma altında, sanki amaç, hayatın kendisini boğmakmış gibi. Peki, dünya tüm bunlara nasıl sessiz kalabilir? 

Aralıksız bombalamalar yaşanıyor  

Tek başına sayılar bile, yaşananların sıradan bir “silahlı çatışma” olmadığını; tüm bir halkı yok etmeyi amaçlayan organize bir suç olduğunu göstermeye yetiyor. İhlallere uğrayanların çoğu kadın ve çocuklardan oluşan binlerce insan, on binlerce yaralı ve yüz binlerce yerinden edilmiş kişi var. Tüm bunlar, sanki patlama sesleri Gazze'nin günlük marşı haline gelmiş gibi, bombardımanın aralıksız devam ettiği bir ortamda yaşanıyor. 

Ancak tüm bu yıkıma rağmen, Gazze'de hâlâ yaşamaya değer bir şeyler var. Açlığa rağmen gülen çocukları, her sabah çadırlarını yeniden kuran erkekleri, molozların arasında ateşlerde ekmek pişiren kadınları görüyorum. Bu insanlar, dünyaya direncin ve en zor anlarda bile insan olmanın ne demek olduğunu öğretiyor. 

Hepimizin ortak görevi 

Gazze'de yaşananlar sadece siyasi bir mesele değil, her şeyden önce insani bir mesele. Sesimizi yükseltmek, Gazze'nin acısını dünyaya duyurmak ve acının üstesinden gelip yolumuza devam edebileceğimiz sıradan bir şeye dönüşmesine izin vermemek hepimizin ortak görevidir. Bugün Gazze bizden uzak değil; Gazze hepimizin içinde yaşıyor. Sonuçta umuda, bu kâbusun sona ereceği umuduna tutunmalıyız. Bu umut bizim son silahımız ve kimse onu bizden alamaz. 

Kadınlar ağır bedeller ödedi  

Gazze'den bahsederken, tüm yok etme girişimlerine rağmen dimdik ayakta duran, çocuklarının ellerini tutan Filistinli kadının görüntüsünü görmezden gelemeyiz. 

Gazze’deki kadınlar, bu savaşta ağır bedeller ödedi. Birçoğu bombardıman altında katledildi, birçoğu çocuklarını ve eşlerini kaybetti, birçoğu ise evlerinden oldu. Yine de her sabah, hayatlarını yeniden düzenlemeye çalışırken görüyoruz onları: Çocuklarını etraflarına toplayıp, uçakların sesini bir anlığına unutturabilmek için onlara şarkılar söylüyorlar. 

Büyük bir direniş eylemi  

O; ölüme rağmen doğuran anne, eşini savaşa gönderen ve onu bekleyen eş, kardeşini kurtarmak için enkazı elleriyle kazan kız, hastanedeki doktor ve hemşire, eğitimin aksamaması için yerinden edilmişlerin çadırını küçük bir sınıfa dönüştüren öğretmendir. 

Onun kararlılığı, sıradan bir kararlılık değil; Gazze’nin haritadan silineceği fikrine karşı verilen günlük bir direniş eylemi. Olanları telefon kamerasıyla belgeleyip dünyaya duyuran o. Medyanın karşısına çıkıp, “Buradayız, yok olmayacağız” diyen de o. 

Hayatın daha güçlü olduğunu gösteren kanıt  

Gazze'deki kadınlar hem acı hem de umut taşıyor. Sevdiklerini toprağa verirken gözleri doluyor, ama sesleri dua ve sabırla yükseliyor. Bedenleri açlık ve korkudan bitkin, ama kalpleri bu toprağın yeniden ayağa kalkacağına olan inançla atmaya devam ediyor. 

Soykırım zamanında, Gazze'deki kadınlar artık sadece sembol değil, anlatının ta kendisi oldular. Gazze'nin acısını ve direncini anlatan hikâye onlar. Ne kadar şiddetli olursa olsun, hayatın ölümden daha güçlü olduğunun en büyük kanıtı onlar. 

*Jineoloji Komitesi Üyesi