Eren Keskin: Umut hakkı bir lütuf değil, zorunluluk
“Kürt tarafının birinci aktörü Abdullah Öcalan’dır. O nedenle de umut hakkının bir önemi var” diyen Eren Keskin’e göre umut hakkı, Kürt sorunu bağlamında da çözümün kilit noktalarından biri ve bu bir lütuf değil, zorunluluk.

ELİF AKGÜL
İstanbul- Umut hakkı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış kişilerin belirli bir süre sonra tahliye ihtimali ya da daha insani koşullarda yaşam umuduna sahip olması gerektiğini savunuyor. AİHM, kişilerin cezaevinde hiçbir zaman özgürleşemeyecekleri duygusuyla yaşamalarını işkence olarak kabul ediyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararları doğrultusunda Türkiye’den “umut hakkı” düzenlemesini hayata geçirmesini talep etmiş; bu kapsamda Komite, Eylül 2024’te Türkiye’ye bir yıllık süre vermişti, süre Eylül 2025’te doluyordu. Komitenin 17–18 Eylül 2025 toplantısında aldığı ara kararda ise Türkiye’den, AİHM kararlarının uygulanmasına yönelik atılan adımlar ve sağlanan ilerleme hakkında bilgi sunması en geç Haziran 2026 sonuna kadar istendi. Komite, kararında, başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olmak üzere umut hakkından yararlanabilecek tutsaklara ilişkin AİHM kararlarının uygulanmasını beklediğini açıkça belirtti. Türkiye’de özellikle insan hakları savunucuları Kürt sorununun demokratik çözümü açısından kritik olduğuna dikkat çekiyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de bu konuyu dile getirmesiyle birlikte umut hakkı, ilk kez devlet içi aktörler tarafından da açık şekilde tartışılmaya başlandı.
‘Umut hakkı bir saatte düzenlenebilir’
İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı ve Avukat Eren Keskin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin umut hakkı kararlarının açık olduğunu ve Türkiye’nin bu konuda bir düzenlemeyi geciktirmemesi gerektiğini vurguladı. “Umut hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kabul etmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarının bağlayıcılığını kabul etmiş devletler açısından bir lütuf değil, zorunluluk” diyen avukat Eren Keskin, Türkiye’ye tanınan sürenin bu nedenle gereksiz derecede uzun olduğunu ifade etti. Türkiye’nin, mevcut AİHM kararları doğrultusunda “küçük bir dokunuşla” yasal düzenleme yapabileceğini ve bunun çok basit bir işlem olduğunu söyleyen avukat Eren Keskin, sürecin bu kadar zamana yayılmasının umutları kırdığını belirtti. “Birçok mahkeme kararı var. Öcalan kararı olduğu gibi başka kararlar da var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aslında insanların hiç cezaevinden çıkamayacakmış duygusu içinde yaşamalarını bir işkence olarak kabul ediyor. Yani özellikle umut hakkı bununla ilgili. Bunu ortadan kaldıran insanların cezaevinde de olsa ileride yaşamaya dair bir umutları hep olmalı diye verilmiş bir karar” sözleriyle AİHM’in temel yaklaşımını hatırlattı.
Umut hakkı ve Kürt meselesinin demokratik çözümü
Eren Keskin, umut hakkına dair sürecin yalnızca iç dinamiklerle değil, dış politikadaki gelişmelerle de doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi. “Bu yeni süreç dış dinamiklerin etkili olduğu bir süreç. Suriye'deki durumun, Rojava'daki Kürt varlığının, Kürtlerin oradaki gücünün, Amerika-İsrail gerçekliğinin ve İsrail'in fütursuz saldırganlığının hepsinin etkisiyle başlamış bir süreç” diyen Eren Keskin, bu sürecin zamana yayılmasının insan haklarına zarar verdiğini belirtti. “Konseyin tam tersine böyle bir süreç varken Türkiye'ye uzun bir zaman değil, bir ay belki iki ay verilebilir. Ama bu kadar uzun bir süre verilmesi bence bu sürecin de zamana yayılması demek. Hatta umutların bir anlamda kırılması demek” sözleriyle Avrupa Konseyi’ni eleştirdi. “Kürt tarafının birinci aktörü Abdullah Öcalan’dır. O nedenle de umut hakkının bir önemi var” diyen Eren Keskin’e göre umut hakkı, Kürt meselesi bağlamında da çözümün kilit noktalarından biri.
‘Bu coğrafyada başka mahpuslar da umut hakkından yararlanmalı’
Avukat Eren Keskin, umut hakkının yalnızca Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için değil, cezaevindeki tüm ağırlaştırılmış müebbet hükümlüleri ve hasta mahpuslar için uygulanması gerektiğini belirtti. “Umut hakkını biz doğal olarak Abdullah Öcalan üzerinden haklı olarak tartışıyoruz. Çünkü aynı zamanda bu sürecin Kürt tarafının birinci aktörü Abdullah Öcalan” diyen Eren Keskin, “Bu sürecin geçmiş süreçlere oranla olumlu bir yanı var. O da MHP'nin de bu süreci destekliyor oluşu. Diğer dönemlerde MHP karşıydı ve buna karşı politika geliştiriyordu. Ama şimdi öyle değil. MHP de bunun içinde” diye konuştu. AKP ve MHP’nin de barışın toplumsallaşması yönünde açıklamalar yaptığına dikkat çeken Eren Keskin, umut hakkının bunun bir adımı olduğuna dikkat çekti.
‘Hasta mahpuslar bekletilmemeli’
Cezaevindeki hasta mahpuslara dikkat çeken Eren Keskin, eylül ayı boyunca Dünya Barış Günü kapsamında birçok şehirde düzenlenen etkinliklerde kamuoyunun da bu konuyu sıkça sorduğunu belirtti. “Her hafta başka bir şehre gidiyorum, bir panele gidiyorum. Hep konu barış ve orada herkes birbirine aynı soruyu soruyor: Ne oluyor? Ne zaman biz bir şey göreceğiz?” diyerek toplumdaki beklentiyi aktardı. Hasta mahpuslarla ilgili düzenlemenin ekim ayına kadar bekletilmesini “çok saçma, çok gayriinsani” sözleriyle eleştiren avukat Eren Keskin, hasta mahpusların yaşadığı ihlalleri örneklerle anlattı. “Bugün mesela Gebze Cezaevi'nde kadın arkadaşımız Hatice Onaran'ı ziyaret ettik. Hatice sadece cezaevindeki yoksul birkaç mahpusa 200 lira, 500 lira para yatırdığı için terörün finansmanından tutuklu. Cezaevi kasasına kendi kimliğiyle para yatırıyor, insanlar cezaevine konuyor ve bu kadın hasta mahpus” ifadeleriyle mevcut adaletsizliklere dikkat çekti. İnsan hakları savunucularının beklentisinin çok net olduğunu vurgulayan Eren Keskin, “Bu güveni oluşturacak adımlar umarım bir an önce atılır” diyerek çağrısını yineledi.