Devrim 12’nci yılında: Rojava’nın geleceği tüm kadınlar için önemli

Rojava Devrimi 12’nci yılında tüm dünya kadınlarına örnek bir yaşamı göstermeye devam ediyor. Emek Partisi Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Nuray Sancar ve Kadınların Kurtuluşu Üyesi Gamze Taşçı ile devrimin yansımalarını konuştuk.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Türk devleti ve ona bağlı paramiliter grupların saldırılarına rağmen 12'nci yılına giren Rojava Devrimi, Ortadoğu coğrafyasından tüm dünya kadınlarına sesleniyor. ‘Kadın Devrimi’ olarak anılan Rojava Devrimi bugün sosyalist mücadele açısından ne ifade ediyor? Devrimin dünya kadın mücadelesine yansıması nedir? Rojava örneği birlikte mücadele edilmesi açısından nasıl katkılar sunuyor? Bu soruları ve daha fazlasını Emek Partisi Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Nuray Sancar ve Kadınların Kurtuluşu Üyesi Gamze Taşçı ile konuştuk.

“19 Temmuz Rojava Devrimi, sol sosyalist mücadele açısından ne ifade ediyor?” sorusuna Nuray Sancar, şöyle cevap veriyor ve şu saptamaları yapıyor:

“Rojava, kurulu düzenin büyük egemen güçler ya da devletlerin müdahalesi olmadan hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğine ilişkin kanının yıkıldığı coğrafyadır. Suriye yönetimi altında yurttaş olarak kabul edilmeyen, sürekli baskı altında tutulan, kimliksiz Kürt halkı bölgedeki siyasal gelişmeleri de değerlendirerek kendi kaderlerini tayin ettiler.

Bir yandan devletle yıllardır mücadele eden diğer yandan da silahlı cihatçı çeteler ve bunların içinde öne çıkan IŞİD’le çok kısıtlı imkanlarla mücadele eden Kürtler belgede üç kantonda örgütlendiler. Bu kantonlaşmanın sadece Kürt nüfusunu değil bölgedeki diğer halkları da içerdiğinin altını çizmek gerekir. 2014’te hazırlanan Rojava Anayasası ya da Rojava Toplumsal Sözleşmesi bölgedeki en demokratik anayasalardan biridir.

Hala sınırları tehdit altında

Ancak Rojava’nın demokratikleşme süreci henüz bitmemiştir. Bunun bence hem içsel hem dışsal nedenleri var. Birincisi; Suriye coğrafyası büyük güçlerin yeniden paylaşım sahası olmaktan hala çıkmamıştır. Rojava da doğal olarak Kürt halkının dahil edilmediği pazarlık masalarında ve zirvelerde bu paylaşım kavgalarının unsuru olmaya devam ediyor. İkincisi Rojava sosyo- ekonomik bakımdan sanayisi gelişmemiş, modern sınıf ilişkilerinden yoksun, geçim kaynakları yağmalanmaya devam bir alandır. Ve hala sınırları tehdit altındadır.

Buna saygı duyulur

Bütün bu iktisadi, askeri ve siyasi seferberlik ortamının dayattığı öncelikler Rojava’nın demokratikleşme yolunda nasıl ilerleyeceğini kuşkusuz etkileyecektir. Rojava’nın varlığı genel olarak sol ve sosyalist olarak adlandırılan kümenin her üyesini elbette aynı biçimde etkilemedi. O yüzden homojen bir bütünlüğün refleksinin genel özellikleri olarak saptayabileceğimiz bir tutum yok. Solda görülen kimileri için Rojava’daki halk iradesinin bir karşılığı yoktur. Onlar bu siyasi oluşumu ABD’nin bir ‘komplosu’ olarak görmeyi tercih ediyorlar.

Esas olan Rojava halkının dayatılan bir talihi ve tarihi cesaretle yıkmaya kalkışması, bunda ısrar ve inat etmesidir. Bir halkın kendi kaderini tayin etmek için verdiği mücadele Sol’un da çok eski bir mirasıdır ve buna saygı duyulur.” 

Kadınların direnişi


    
        

Nuray Sancar, Rojava’da IŞİD saldırılarına karşı kadınların etkin bir rol oynadığını ifade ederek, “Ancak öncülük; kadınların bu mücadeledeki görünürlüğü, cesaretleri, kararlılıklarıyla ölçülmeyecek kadar derin bir kavram bana kalırsa. Kadınların ön saflarda savaşmaları, yıkıntılar üzerinden bir ülke inşa etmeye çalışırken, kurucu güce kadının ‘görünmeyen emeği’nin mührünü vurmaları dünya kadın mücadelesinin dikkatini de burada olan bitene yöneltti. Kadınların mücadelelerle kazandıkları haklarını, laikliği, kısmi özgürlüklerini de yok etmek için her türlü vahşeti uygulayan bir güce karşı inatçı direniş bunu elbette hak ediyor. Batı’da ‘kadınları güçlendirmek’ten, kadınların sistem içindeki hareket alanlarını biraz daha kolaylaştırmayı anlayan devletlerin, son tahlilde uzlaştığı nokta, eşitsizliğin özünü yeniden üretmekten başka bir şey değildir. Bu öz sömürü ilişkilerinin daha demokratik görünümler altında devam etmesidir” diyor.

Nuray Sancar, devam ediyor: “Kürt kadınlarının eylemi bu iki yüzlülükle muhatap olan dünya kadınlarına kendi durumlarıyla ilgili bir motivasyon kaynağı olmuştur eleştirel güçlerini de artırmıştır. Yalnız; günü geldiğinde kuruluşta bu kadar etkin rol oynayan kadınların, çalkantılar ve çatışmalar bittiğinde yani ‘yerleşik’ bir sistem oluştuğunda kazanımlarını geri aldırmamak için aynı direnç mevzisinde kalmalarının şart olduğunun notu da düşülmeli” şeklinde konuşuyor.

‘Bütün mücadeleler, Rojava da dahil, emekçilerde ve halklarda bir birikim yarattı’

“Devrimin Kürt Özgürlük mücadelesi ve Türkiye sol hareketlerinin ortak mücadelesi açısından önemli katkıları olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusunu Nuray Sancar, “Ortak mücadelenin bir unsuru Kürtlerin Özgürlük Mücadelesi ise diğeri emek mücadelesidir” diyerek yanıtlamaya başlıyor. Nuray Sancar konuşmasına şöyle devam ediyor: 

“Bu iki unsurun birliğinin siyasi yönelimi; Türkiye’de Kürt sorununun eşit haklar temelinde demokratik çözümü dahil; her milliyetten ve cinsten Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri için demokrasi mücadelesini güçlendirmektir. Bu tabloya sol hareketler de girer, emekçi örgütleri, sendikalar, meslek odaları, kitle örgütleri, ekoloji ve kent savunması vb. hak mücadelesi veren örgütler de. Bu sürecin her kesimi (sol hareketleri de) tek tek nasıl etkileyeceği sorusunun yanıtıyla toplama nasıl katkıda bulunacağı genel siyasal koşullara da bağlıdır. Dünyada gerilimlerin ve paylaşım kavgalarının neredeyse bir büyük dünya savaşının arifesinde olduğumuzu hissettirecek biçimde derinleştiği bir aşamadayız. Ortadoğu da kaynamaya devam ediyor. Filistin halkının yaşadığı kıyım da ortada. İktidar Esad ile barışmaya çalışıyor. Dünya ekonomisinin bir krize yuvarlanması da mümkün. Yüksek enflasyon rakamları altında halk artık yaşamakta zorlanır hale geldi. Bu tablo içinde neyin öne çıkacağı, neyin harekete geçirici olduğunu önceden kestirmek zor. Ama şu bir gerçek ki dünyadaki bütün mücadeleler, buna Rojava da dahil, emekçilerde ve halklarda bir birikim yarattı. Arap baharında Tunus ve Mısır halkının diktatörlerini devirmesi, ABD’deki ırkçılığa karşı hareket, 21’inci yy. bütün mücadeleleri hafızaya kaydedilmiş durumda.

Bölgedeki ve dünyadaki muhtemel bütün devrimci süreçler ve gerçek barışın inşası bu toplam birikimi özümseyip soğurarak ilerleyecek. Şimdilik bu söylenebilir.”

‘Özgürlük mücadelesi güvenlik sorunu olarak görülüyor’

Bölgede özellikle son dönemde kadınlar hedef alınıyor. Bir yandan da Türk devletinin saldırıları devam ediyor. Öte yandan devrim ve kazanımları saldırıların hedefinde. Bununla ilgili olarak Nuray Sancar, şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Türkiye’de iktidar ya da devlet ülkenin güneyinde organize bir Kürt yerleşiminden son derece rahatsız. Rojava’yı dağıtmak için yapılan harekatların ardından bölgeye nüfus kaydırmaları yoluyla demografik haritayı değiştirmeye çalıştı, çalışıyor. Silahlı milisler konuşlandırmış bulunuyor. Bunun nedeni; cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin eşitlik ve özgürlük mücadelesini bir güvenlik sorunu olarak görülmesi. Bu hareketi bastırmak için yıllardır her türlü yöntemi deniyor. İkincisi; Masaya ‘terör’ olarak koyulan Kürt kartı Türkiye için bölgedeki hegemon güçler ve devletler arasında bir pazarlık kozu. Çünkü sermaye rezervi genişledikçe açgözlülük düzeyi artan Türk burjuvazisi gelişen yayılmacı ve rantçı reflekslerini terör ezberiyle örtüyor.

Bugün Türkiye’nin, Suriye’deki mevcut konumunun bir benzerini Irak’ta da gerçekleştirmek istediğini; arka arkaya düzenlenen sınır ötesi harekatların aynı zamanda bir sınır çizme operasyonu olduğunu görüyoruz. Bunu ilgililer de dillendiriyor.”

‘Kürt ve emekçi hareketinin iki yakası birleşsin istemiyor’

Dünyadaki hegemonya mücadelelerinin bıraktığı boşluğun Türkiye’yi her gün biraz daha cesaretlendirdiğini söyleyen Nuray Sancar, üçüncü nedeni de “Bir üçüncü neden Kürt özgürlük mücadelesinin yükselmesi ve Batı kentlerindeki emekçilerin de bundan etkilenerek rejim için bir tehdit haline gelmeleri. Bu yüzden devlet Kürt ve emekçi hareketinin iki yakası birleşsin istemiyor. Güncel olarak en örgütlü ve dinamik kesimi sürekli baskı altında tutuyor. Emek hareketi şu anda parçalı ve istikrarsız; ancak başını kaldırdığında o da benzer müdahalelerle geriye püskürtmeye çalışılıyor. Yani toplam neden; devletin bekası, istikrarı ve varlık koşullarıdır” sözleriyle açıklıyor.

‘Rojava önemli bir dönemeç’


    
        

Kadınların Kurtuluşu Üyesi Gamze Taşçı, Rojava Devrimi’nin Dünya Devrimci Tarihi ve sosyalistler açısından aynı zamanda da enternasyonal kadın mücadelesi açısından temel bir öneme sahip olduğunu ifade ederek, “Bu anlamda yalnızca ülkelerle sınırlı yerel sınıf hareketleri ya da kadın hareketleri açısından değil tüm dünyayı bağlayan bir düzlem ortada. Ortaya çıkan mücadele tüm dünya haklarının geleceğini etkileyen bir mücadele. Aynı zamanda da tüm dünya kadınlarının kendi kurtuluşları yolunda ilerlemelerine ilişkin önemli bir dönemeç” sözleriyle devrimin etkisine değiniyor.

‘Devrimcilerin hafızasını tazeleyen bir mücadele’

Rojava Devrimi’nin tüm dünya devrimcilerinin enternasyonal bilinci ile yöneldiği ve mücadelesini bu bağlamda inşa ettiği bir yer haline geldiğini belirten Gamze Taşçı, konuşmasına şu sözlerle devam ediyor:

“Rojava Devrimi’nde ortaya çıkan enternasyonal Özgürlük Cephesi Türkiye’den de baktığımızda aslında tüm dünyadan devrimcilerin Rojava‘ya giderek orada kurdukları bir cepheydi. Bizler de aslında Türkiye’de mücadele ederken Rojava Devrimi’nin oluşma dinamiklerinin en temelinde Kürt halkının mücadelesini görürken; Kürt kadınların, Ezidi kadınların mücadelesini görürken oradaki enternasyonal dayanışmanın da hem IŞİD’in hem de işgalciliğin yenilmesinde nasıl bir pozisyon yarattığını gördük. İspanya İç Savaşı’ndan sonra hemen hemen birçok irili ufaklı birikimler deneyimler yaşamış olsak da zafer kazanma, devrimi örgütleme bağlamında en önemli örneklerimizden biri Rojava Devrimi. Dünya devrimcilerinin en önemlisi de Türkiye devrimcilerin hafızasını tazeleyen bir mücadele oldu.”

‘Kadınların bilincinde çok büyük yer etti’

Devrimde kadınların rolüne de değinen Gamze Taşçı, IŞİD’in özellikle desteklenerek oradaki kadınlara yöneltildiğine dikkat çekiyor. Gamze Taşçı, “Bu çetelerin bunca gücüne rağmen oradaki kadınlar kendi öz örgütlülükleri ile var olan devrimci hattın inşacısı olarak, oradaki mücadeleyi direnişe öncü olarak dünya kamuoyunda desteğiyle Türkiye haklarının ve dünya haklarının devrimcilerin mücadelesiyle de beraber dayanışmasıyla da beraber kazandığına tanık olduk. Aslında cihat çağrılarıyla kadın düşmanlığının örgütlenmesine karşı kadınlar kendi kurtuluşlarını inşa edecek bir mücadeleyi de orada örgütlediler. Bir yandan Rojava Devrimi gerçekleştirilirken hem bu devrim kadınların öncülüğünde gelişti hem de o devrimin içerisinde kadınlar kendi mücadelelerini örgütleyerek kendi özgürlük yollarını o devrimin içinde buldular” diyor.  Bu durumun aynı zamanda Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada kendi kurtuluşlarının mücadelesini veren kadınların bilincinde de çok büyük bir yer ettiğini belirterek ,“En çok biz Türkiyeli kadınlar kendi kurtuluş mücadelemizi örgütlerken Rojavalı kadınların orada devrim içerisinde oynadığı role ve IŞİD çeteleri gibi cami çeteleri ve oradaki işgalcilere dönük mücadelelerine baktık ve buralardan güç aldık” şeklinde konuşuyor.

‘Biz kadınlar birlikte güçlüyüz’

“Rojava‘daki kadın kazanımlarının bugünkü emperyalist kapitalist patriyarkanın, düzenin çok daha ilerisinde ve kadınların kendi inşa ettikleri düzlemde devam ediyor” değerlendirmesi yapan Gamze Taşçı, Rojava‘nın geleceği açısından da şunları dile getiriyor:

“Başta Türkiye olmak üzere birçok emperyal kapitalist güç orada o devrimi boğmak istiyor. Oradaki kadın kazanımlarının patriyarkayı aşındıran boyutlarını gördükleri için oradaki kadın kazanımlarını yok etmek istiyorlar. Biz Türkiyeli kadınlar olarak Rojava‘nın geleceğinin tüm dünya kadınları açısından büyük bir değer ve önem taşıdığını bu gibi bütün kazanımların korumanın ileri mevzilere taşıma konusunda önemli bir yol olduğunu biliyoruz.

Bu açıdan Türkiye kadın hareketinin ve feminist hareketin temel tutumu anti sömürgeci bir tutum. Bu anti sömürgecilik patriyarkaya karşı mücadeleleri bağlamında Kürt kadınların, Ezidi kadınların Rojava ve halklarının tamamının kazandığı kazanımlara yönelik bir tavır geliştirmek üzerine güçlenmeli. Özellikle Efrin’de yaşanan işgal saldırısından sonra oradaki zeytinliklerin oradaki zeytin ağaçlarının sermayedarlar tarafından iktidar tarafından alınıp oralardan kar elde edilmesi oradaki doğanın talan edilmesinin yanında kendilerinin zenginleştirmeleri bu anlamda bu saldırıları neden düzenlediklerine neden yaptıklarına ilişkin fikir sunuyor. Eğer bu saldırılara karşı Türkiye’den Ankara’dan İstanbul’dan ses çıkarabilirsek aslında kendi egemenimize karşı da söz söylemiş olacağız. Biz Türkiyeli kadınlar olarak; dünyada herhangi bir kadının özellikle sınırlarımızın yanı başında egemenlerin aramızda çektiği sınır tellerinden elimizi uzatıp, kadınların hayatlarını cehenneme çevirenlere karşı sesimizi ortak yükselteceğiz. Biz kadınlar birlikte güçlüyüz. Yaşasın kadın dayanışmamız.”