Cumartesi Anneleri katledilen 11 köylünün faillerini sordu

Cumartesi Anneleri, bu haftaki eylemde 15 Ocak 1996 tarihinde 11 köylünün kurşuna dizilip yakıldığı ‘Güçlükonak Katliamı’nın aydınlatılmasını istedi.

İstanbul - Cumartesi Anneleri, kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin açığa çıkarılıp yargılanması talebiyle her hafta düzenledikleri eylemlerinin 928’incisini online gerçekleştirdi. Cumartesi Anneleri bu haftaki eylemde, 15 Ocak 1996 tarihinde Şirnex’in Basa (Güçlükonak) ilçesinde bulunan köylerde gözaltına alınan 11 köylünün bir minibüs içerisinde kurşuna dizilip yakılmasıyla sonuçlanan ve tarihe “Güçlükonak Katliamı” olarak geçen olayın faillerini sordu. Bu haftaki eylemin basın metnini İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Maside Ocak okudu.

 Katliam devletin kayıtlarına da geçti

Güçlükonak Katliamı’nın devletin kayıtlarına da geçtiğini ifade eden Maside Ocak, bu olayın Barış İçin Çalışma Grubu’nun raporlarına da yansıdığını aktardı. Rapora göre askerlerin 10 ila 12 Ocak 1996 tarihleri arasında Şirnex’in Gerê (Çevrimli) ve Xwaran (Yatağan) köylerine baskın yaptığını ifade eden Maside Ocak, katliamında 10 ila 15 Ocak tarihleri arasında yaşandığını kaydetti. Baskında Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’un gözaltına alındığını söyleyen Maside Ocak, gözaltına alınanların Taşkonak Jandarma Taburu’na götürüldüğünü ve burada gördükleri ağır işkenceler sonucunda öldüğünü belirtti.

Tabura giden korucular da öldürüldü

15 Ocak 1996’da da köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'in jandarma tarafından arandığını kaydeden Maside Ocak, sonrasında yaşananları şu sözlerle aktardı: “Jandarma gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için tabura bir minibüs göndermelerini istedi. Mehmet Öner, korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir’i de yanına alarak Ramazan Nas’ın kullandığı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitti. Askerler tabura giden korucuları da öldürdü. Askerler, daha önce öldürülen altı köylüyle birlikte, toplam 10 kişinin cansız bedenini minibüsün koltuklarına bağladı, başlarına da çuval geçirdi. Ardından minibüs önce silahla tarandı. Atılan roketler sonucu minibüsün içindeki 10 kişinin bedeni kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan sürücü Ramazan Nas da taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi.”

Gazetecilerin köylülerle konuşmasına izin verilmedi

 Yaşanan olayın ardından öldürülen köylülerin kimliklendirme çalışması yapılmadan ve dini vecibeleri yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldüğünü aktaran Maside Ocak, o dönem Genelkurmay Başkanlığı’nın 16 Ocak 1996’da Ankara’dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak’a getirip açıklama yaparak olayın PKK’nin gerçekleştirdiği yalanını söylediğini ifade etti. Olay yerinde gazetecilerin 20 dakika tutulduğunu belirten Maside Ocak, gazetecilerin köylülerle konuşmalarına izin verilmediğini ve birçok gazetecinin o gün yapılan resmi açıklamayı kuşku verici olarak yorumladığını belirtti. Bundan dolayı o gazetecilerin İHD’ye ve Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu’na başvurduğunu da sözlerine ekledi.

‘Bu katliamı devlet güçleri yapmıştır’

Olaydan sonra Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu heyetinin olay yerine gittiğini ve ulaştığı bilgilerin resmi açıklamalarla tümüyle çeliştiğini vurgulayan Maside Ocak, “Olay yerinin güvenlik güçlerinin kontrolünde olması, minibüste bulunan silahlı beş korucunun üzerlerine açılan ateşe hiçbir biçimde karşılık vermemesi, sürücü dışında aracın içindekilerin kaçmaya çalışmaması, ağır hasar alan minibüse eşlik eden askerlerin ve askeri araçların zarar görmemesi, adeta yanarak kül olmuş kişilerin kimliklerinin sapasağlam olması gibi çok sayıda çelişkili durum vardı. Heyet, ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna, ‘Bu katliamı devlet güçleri yapmıştır’ açıklamasında bulundu ve hazırladıkları raporla birlikte Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a başvurdu. Heyet, defalarca savcılıklara suç duyurusunda bulundu. Ancak bir sonuç alınamadı. Bugüne kadar yapılan tüm girişimler ise sonuçsuz kaldı” dedi.

Son olarak Maside Ocak, Türkiye’nin bu olay üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen davada ise ihlaller zincirinin yaşandığını belirterek davada mahkum olduğunu aktardı.