Cumartesi Anneleri Hüda-Par JİTEM bağına dikkat çekti

Tayyip Erdoğan’ın davetiyle seçimde “Cumhur İttifakı’nı” desteklemesi gündeme gelen Hüda-Par’ın, Hizbullah ve JİTEM’le bağına dikkat çeken Cumartesi Anneleri, “Geçmişin karanlığı ile topluma gözdağı vermekten vazgeçin” dedi.

İstanbul – Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için her hafta düzenledikleri eylemin 938’incisini Galatasaray Meydanı’nın kendilerine yasaklanmasından dolayı online gerçekleştirdi. Bu haftaki eylemde, Cumhur İttifakı’nın görüşmeleri ile gündem olan Hüda Par, JİTEM ve Hizbullah yapılanmalarının işkence ve zorla kaybettirme pratiğine dikkat çekildi. Zorla kaybedilen ve katledilenlerin failleri ile ortak olanların unutulmayacağının vurgulandığı, “Geçmişin karanlığı ile topluma gözdağı vermekten vazgeçin” başlıklı açıklamayı, 19 Ekim 1995 tarihinde gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Jiyan Tosun okudu.

‘Hizbullah üzerinden mesaj veriliyor’

Jiyan Tosun açıklamada şunları söyledi: “Geçtiğimiz günlerde topluma faili belli cinayetler ve zorla kaybetmelerle özdeşleşmiş JİTEM üzerinden verilen mesajdan sonra şimdi de adı 90’lı yıllardaki vahşet uygulamalarıyla anılan Hizbullah üzerinden mesaj veriliyor. Adı Hizbullah’la anılan Hüda Par yetkilileri, geçtiğimiz günlerde AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin daveti ile Cumhur İttifakı’nı desteklemek üzere görüşmelere başladı. Kamuoyunun da bildiği gibi Hizbullah’ın terör örgütü kapsamına alınması sonrasında aynı çevre 2003 yılında Mustazaflar Derneği’ni kurdu. Dernek, Diyarbakır 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından ‘Hizbullah terör örgütünün amacı doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu’ gerekçesiyle kapatılınca Hür Dava Partisi yani Hüda Par adı altında partileşti.

‘İşledikleri suçlar gözler önüne serildi’

Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar mahkemede yaptığı savunmasında, işledikleri cinayetleri Allah’ın yardımıyla yaptıklarını, faaliyetleri ile asker ve polisin sevgisini kazandıklarını söylemişti. Peki asker ve polisin sevgisini kazanmalarını sağlayan bu faaliyetler nelerdi? Ahlaksız olarak damgaladıkları pantolon veya kısa etek giyinen kadınların yüzüne kezzap atmak. Kürt siyasetçileri, imamları, gazetecileri, emniyet mensuplarını herkesin gözü önünde sokak ortasında öldürmek. Politik ya da inançsal aidiyetleri nedeniyle köylüleri, kendilerine tabi olmayı reddeden İslamî yapıların önderlerini kaçırdıktan sonra en vahşi yöntemlerle öldürüp bedenlerini yok etmek. Domuz bağı gibi vahşette sınır tanımayan işkence yöntemlerini kullanmak. Susurluk sonrası artık işlevini tamamlamış olduğu düşünülen Hizbullah’ın tasfiyesi gündeme geldi. 2000 yılında yapılan polis operasyonları ile işledikleri suçlar gözler önüne serildi. Tanık oldukları karşısında dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, ‘Ne filmlerde ne kitaplarda böyle bir vahşeti gördük, duyduk’ dedi. 

‘Hizbullah bizim için kan demek, vahşet demek’

Kayıp yakınlarının Galatasaray’da, Amed Koşuyolu’nda, Êlih Gülistan Caddesi’nde fotoğraflarını taşıdığı çok sayıda insan Hizbullah tarafından, güvenlik güçlerinin göz yumması ve ‘yol vermesi’ sonucunda zorla kaçırılarak kaybedildi. Bu yüzden Hizbullah bizim için zorla kaybetmeler demek. Yeraltı sorgu evleri, sorgu köyleri demek. Domuz bağı gibi vahşi yöntemlerle yapılan işkence demek. Kendisi gibi olmayana ölüm demek. Kısacası kan demek, vahşet demek.

‘Seçim hesaplarınız için travmalarımızı tetiklemeyin’

Yapmayın, seçim hesaplarınız için 90’ların vahşet simgelerini yeniden dolaşıma sokarak yaralarımızı, travmalarımızı tetiklemeyin... Tüm toplumsal yaralarımızın sarılması için, demokrasiye, insan haklarına, eşitliğe, özgürlüğe, huzur ve refaha ihtiyacımız var. Zerresine hasret kaldığımız adalete ihtiyacımız var. Hukukun üstünlüğüne dayanan bir ülkeye ihtiyacımız var. Özgür ve adil bir seçim sürecine ihtiyacımız var. Artık yeter! Geçmişin karanlığı ile topluma gözdağı vermekten vazgeçin. Özgür, eşit ve adil bir ülke talebiyle mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Evlatlarımızı kaybedenleri ve kaybedenleri sahiplenenleri unutmayacağız.”