Candan Yıldız: Seçimler yaklaştıkça AKP ‘erkekliği’ daha fazla kışkırtacak

AKP-MHP iktidarının son dönemki baskılarını ve seçim yolundaki tutumunu gazeteci Candan Yıldız’la konuştuk.

ELİF AKGÜL

İstanbul- AKP-MHP iktidarının son dönem gazetecilere ve özgür basına karşı saldırılarını, tüm basın örgütlerinin karşı çıktığı ve şimdilik geri çekilen sansür yasasını, içinden geçilen ekonomik buhranı, iktidarın pekiştirdiği ırkçılık ve milliyetçilik söylemlerini ve tüm bunların AKP’nin seçim hazırlığının neresinde yer aldığını gazeteci Candan Yıldız’a sorduk.

AKP ve MHP iktidarının sansür yasasıyla asıl hedefinin gazetecileri ve kurumları sindirmek olduğunu belirten Candan Yıldız, seçimler yaklaştıkça baskı ve gerilimlerin de artacağını ifade ediyor. İktidarın kadın karşıtı politikalarını değiştireceğine inanmayan Candan Yıldız, ileriki süreçte milliyetçilik saikleriyle erkekliğin yeniden kışkırtılacağını kaydediyor.

“Dezenformasyon değil ‘sansür’ yasası”

*Son dönem basına yönelik ciddi baskılar yaşandı. Operasyon, tutuklamalar ve “dezenformasyon yasası” üzerindeki ısrar. Tasarı şimdilik geri çekildi ama geri gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz. AKP bu şekilde ne amaçlıyor?

Bu düzenlemenin adı “dezenformasyon düzenlemesi”, sanki dezenforme edilen bir şeyi düzeltmek isteyen bir tasarı gibi sunuluyor. O yüzden biz “dezenformasyon yasası” demiyoruz, “sansür yasası” diyoruz. Neden sansür yasası? Meşhur 29. madde nedeniyle. Halkı yanlış bilgilendirme üzerinden galeyana getirme olarak açıklanan o madde olabildiğince muğlak. “Hangi haber gerçek”, “hangi haber gerçek değil” sorusunun tamamen muğlaklaştığı, flulaştığı bi madde. Örneğin, enflasyon rakamları açıklandığında “bu gerçek değil” diyenlerin haberlerini yapanlar mesela üç yıla kadar hapiste mi yargılanacaklar? Ya da işte TÜİK rakamını açıkladığında “doğru söylemiyor” diyen bir akademik çevre ya da herhangi bir kurum halkı galeyana getirmek üzerinden mi yargılanacaklar? Kim doğru söylüyor? Kim yalan söylüyor?

Aslında siyasal iktidarın kendi gerçeğini inşa ettiği bu iklimde, bu yasanın neye hizmet edeceği o kadar açık ki bizim açımızdan. Bir de bunun yaklaşan seçimler tarafı var. 2019 seçimlerindeki hikayeleri biz biliyoruz. Mühürsüz pusulalar ve zarflar geçerli sayıldı. Bütün siyasal partiler ve kamuoyu açısından bir şoktu. Neden böyle bir şey yine olmasın? Ya da seçim bölgelerindeki çöplerden bulunan oy pusulaları vardı. O oy pusulalarını biz haberleştirdiğimizde yalan haber mi yaymış olacağız? Bütün bunları düşündüğümüzde bu yasanın hangi sonuçları hedeflediği aslında çok açık. Gazeteciler ve gazetecilik zaten nefes alamıyor gazeteciler, daha da nefes alamaz hale gelecek.

16 Özgür Basın çalışanın tutuklanması gibi…

Şöyle ki… Kürt sorunun yıllara dayanan, karmaşık halinin gazetecilik faaliyetleri çerçevesinde yayın, haber, program olarak kamuoyuna taşınmasının her defasında kriminalize edilmesi bugünün sorunu değil. Gazetecileri tutuklama ya da gözaltına alma, devlet hafızasının, politikasının sürekliliğinin bir devamı. Bu yani gazetecilerin, "Kürt gazeteciler" olarak vurgulanması hem bir hakikate hem de devletin bölgede çalışan gazetecilere nasıl baktığının bir göstergesiydi.

“Gazeteciler haber yapmaya devam edecek”

*Burada AKP ve MHP'nin seçimin yolunu döşediğini söyleyebilir miyiz?

Hatırlarsan Mahir Ünal cinsiyetçi bir takım saldırılar sonrası  “sosyal medyada inanılmaz bir bilgi kirliliği var” diyerek “yeşil noktalı hesapları” başlatmıştı. “Temiz hesap” diye. Tam da o temiz hesaplardan cinsiyeti saldırılar geldi. Ve apar topar o uygulamayı kaldırdılar. Bunun da bu açıdan çok etkili olacağını düşünmüyorum. Çünkü sosyal medyayı ancak fişi çektiğinizde engelleyebilirsiniz. Yani sosyal medya şöyle bir şey değil. İnsanlar VPN'den de girerler. Meslek örgütleri haberlerini yapmaya devam edecek. Tabii ki sonuçta yargının yükü artacak. Yine gazetecilerin adliye mesaileri artacak. Ama engellemeleri mümkün değil. Çünkü engelleseler de zaten böyle bir yasaya ihtiyaç duymazlardı.

Hatırlarsan gazetecilerin görüntü almalarını engellemek için Emniyet genelgesi çıkardılar. Ama gazeteciler çekim yapmaya devam etti. Sonra Danıştay yürütmeyi durdurdu. Ama bu şu gerçeği değiştirmiyor: Engellemek için ilmek ilmek örecekler o yolu. Burada ilk hedefleri gazetecileri ve kurumları korkutup sindirmek.

“Buhranda AKP erkeklere alan açma gayesinde”

*Seçimden bahsetmişken, 2020’den bugüne baktığımızda kadınlara, kazanımlarına yönelik çok özel bir saldırı söz konusu. Eğer AKP ve MHP seçime bu kadar hazırlık yapıyorsa, seçmenlerin yarısını oluşturan kadınlar açısından bir hazırlık da yapıyorlar mı? Kadınların seçim gündemi ne, AKP onları kapsayabiliyor mu?

Bugün İstanbul Sözleşmesi'nin Danıştay'daki duruşmalarının kalabalıklığı aslında toplumun yarısını oluşturan kadınların bu meseleyi ne kadar hayati olarak gördüğünü gösteriyor. Bu bir duyarlılık meselesi değil. Bu kadınlar açısından hayat memat meselesi. İktidarın İstanbul Sözleşmesi'nden, aslında muhafazakar dindar seçmenlerini daha da konsolide etmek için bir grup erkeğin lobisi üzerinden çıktığını KADEM'in tutumundan biliyoruz. Bu saldırıların öncülüğünü yapan Abdurrahman Dilipak’tı. Sonra, “babaların hakları” gibi böyle kendinden menkul oluşumlar var. Bunlar nedense birden, toplumsal baskı unsuru haline dönüştürülebiliyorlar. Bunların hepsi inşa.

İşte O dönemde KADEM’in tavrını hatırlıyoruz. Her ne kadar AKP'nin bizzat organik kadın örgütü olsa bile, KADEM İstanbul Sözleşmesi'nin önemini bilen bir kurumdu. Ama onların da sınırı Erdoğan'a kadar. Ne zaman ki Erdoğan artık “buradan çıkacağız” dedi, onlar da geri adım attı. İktisadi bunalımın bütün yükünün kadınlara yüklendiği bir gerçeklikte ağırlıklı kadınların eve gönderildiğini biliyoruz. Bu kadar ekonomik buhranın olduğu dönemlerde kadınlar, erkeklere alan açmak için iş gücü piyasasından çıkarılıyor.

O erkeklere alan açılmasının iki nedeni var. Bir erkekliğin yeniden inşası, patriyarkanın güçlendirilmesi. Diğer taraftan da o iktisadi buhranı, erkekler üzerinden kontrol altına alma meselesi. Bu zaten uzun zamandır yapılagelen bir şey. Kadınların zaten istihdam oranları da düşüyor. Zaten genel olarak düşük. Ya kayıt dışı sektöre yöneliyorlar ya da güvencesiz işlere yöneliyorlar kadınlar. O yüzden kadınların AKP’den ya da iktidar bloğundan alabilecekleri herhangi bir şey yok.

Ama şu bir gerçek. AK Parti'ye en çok oy veren, ki Erdoğan figürü burada çok önemli gerçekten, evde çalışan kadınlar. Sosyal Hizmetlerin bakım emeğini kısmen gidermesi kadınlar için bir karşılığı var. Ama bunların da yavaş yavaş azaldığını biliyoruz. Engelli raporu almak artık çok daha zor mesela. Enflasyon bu kadar yüksekken de bakım emeği için aldığınız o ücretin pek bir değeri yok.

Bu süreçte AKP ve MHP’nin yani iktidar bloğunun kadınları karşılarına almaktan çok imtina etmediklerini düşünüyorum. Çok enteresan çünkü ciddi bir oy potansiyeli ama ideolojik konumlanmaları gereği aslında yapması gerekenleri yapıyorlar. O yüzden de bu kadın düşmanlığına devam edecekler diye düşünüyorum.

“Kışkırtılan erkekler gücü yettiğini ezecek”

*Enflasyonun durumu belli. Gerçek bir ekonomik buhran var. Bunlar seçim öncesinde AKP için kötü bir görünüm. Ama bunun yanı sıra yine Suriye’ye harekat konuşuluyor, Yunanistan ile gerilim yaşanıyor. Baskının, toplu tutuklamaların yaşandığını görüyoruz. Seçime kadar bizi ne bekliyor?

Bu sorunun yanıtı şu: Bu toplumsal mühendisliğin karşısında muhalefet ne kadar güçlü? İktidar 2014’ten, 2015’ten beri el yükseltiyor ama aslında bildiğimiz şeyleri yapıyor. İşte hamasi söylem, milliyetçilik, milli beka söylemi… Bunlar sürekli olarak üretilen şeyler. Ama burada belki es geçtiğimiz şey şu: Toplumsal olarak bu nasıl karşılık buluyor? En son Yenisahra’daki olayı hatırlayın. Evet oradaki gençlik aslında bir güruh ama örgütlenebiliyor ve kağıt toplayan işçilere saldırabiliyor. Ve orada atılan sloganların hepsi çok milliyetçi. Yani bir mahallede bu söylemler karşılık bulabiliyor. Siyasetin bütün bunları da düşünmesi gerekiyor.

Mesela o ırkçı saldırıya çağrı yapanlar “Siz nasıl erkeksiniz? Ananız, bacınız, vatanınız elden gidiyor” diyormuş. Yani erkekliğin yeniden ve daha fazla kışkırtıldığı bir döneme gireceğiz. Ve bu kışkırtılan erkekler özellikle güçlü değilse, altındakini ezecek. Bu kadın olabilir, LGBTİ+ olabilir ya da göçmen olabilir. Kendisinin güçsüzlüğünü yüzüne vurmayan bütün o güçsüzlerden öfkesini çıkaracak. Çünkü diğerine gücü yetmiyor. O yüzden bunların hepsinin karşılık bulabileceği bir iklim olacak. Muhalefet bunu yeniden üretecek mi yoksa boşa mı çıkaracak?