Beyrutlu kadınlar: İşgalci Türk devleti Efrin’de kadınları hapsediyor
Türk devleti ve çetelerinin Efrin’in işgali ile bölgede özellikle kadınların hukuksuzca tutuklandıklarını ve işkenceye maruz kaldıklarını belirten Beyrutlu kadın hakları savunucuları uluslararası kurumlara çağrıda bulundu.
SUZAN EBU SAİD
Beyrut- Lübnan ve diğer ülkelerden kadın aktivistler, Türk devleti ve çetelerinin Kuzey ve Doğu Suriye’nin işgal altındaki bölgelerine yönelik gerçekleştirdiği insan kaçırma, tehdit, tecavüz, tutuklama, hapis cezaları, işkence şeklindeki ihlallerini ve saldırılarını kınadı. İnsan hakları aktivistleri, Efrin’in 18 Mart 2018'de işgal edilmesinden bu yana Türk devleti ve çetelerinin aralarında kadınların da olduğu çok sayıda sivili tutuklamasına ve haklarında ceza vermesine de tepki gösterdi.
‘Toplumsal bir değişim görüyoruz’
İtalya Köprü Örgütü İcra Direktörü Martina Benatti Morano, Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik ‘güvenlik’ adı altında yürüttüğü işgal saldırılarını kınadı. Özerk Yönetim bayrağı altında hem kadınların hem de erkeklerin Demokratik Ulus Sistemi’ni hayata geçirdiğini söyleyen Martina Benatti Morano, “Yürütülen çalışmayla olumlu toplumsal bir değişim görüyoruz. Bir sivil toplum kuruluşu olarak bizler de bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. 10 ya da 20 yıldır üniversite eğitimlerini tamamlayamadıkları ya da mesleki yaşamlarına devam edemedikleri için yetkilendirilemeyen çok sayıda işçi, mühendis ve teknisyeni istihdam ediyoruz” diye belirtti.
‘Dayanışma köprüsü oluşturulmalı’
Feminist hareketlerin desteğiyle toplumsal değişimin mümkün olduğunu kaydeden Martina Benatti Morano, “Ortadoğu’daki çatışmalara karşı kadınlar olarak bir dayanışma köprüsü oluşturmalı ve halkın yanında olmalıyız. Uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içerisindeyiz ve kuruluşumuz da adından da anlaşılacağı gibi bunu sağlamaya çalışıyor” şeklinde konuştu.
İnsan hakları örgütlerine çağrı
Musawa Derneği - Warda Boutros Kadın Eylemi Başkanı Dr. Mary Al-Debs de özellikle bölgede kadın tutukluların durumlarına dikkat çekti. Mary Al-Debs, “Efrin’de hayatları risk altında olan çok sayıda kadın tutuklu var. Türkiye ve dünyadaki insan hakları örgütlerine çağrımız; Türk devleti tarafından tutuklanan kadınların yanında olmalı, onları Türk devletinin baskı ve zulmünden kurtarmalı, Kürt halkının taleplerinin gerçekleşmesi için yanlarında olmalıyız. Türk devletinin Kürt halkına ve özellikle de kadınlara karşı yaptıkları yeni bir şey değil. Onlarca yıldır Kürt kadınlar Türkiye hapishanelerinde tutuklu bulunuyorlar” şeklinde konuştu.
‘Kadınlar yargılanmadan ağır cezalar alıyor’
Gazeteci ve doktor olan Sonia Al-Ashqar ise, “Her düzeyde kötü koşullar yaşıyoruz, özellikle de adaletsiz cezaların verildiği Efrin cezaevlerinde zor koşullar altında yaşayan kadın tutukluların sorunları gün geçtikçe büyüyor. Efrin’de tutuklanan kadınlara müebbet hapis cezaları veriliyor. Bu nedenle barış, huzur ve geleceğimiz konusunda güven içinde yaşamayı talep ediyoruz. Efrin cezaevlerinde ağır işkencelere maruz kalan kadınların hakkında herhangi bir yargılama olmadan ağır cezalar verilebiliyor. Toplumunda tepki gösterdiği bu konunun mutlaka ele alınması gerekiyor. İnsan hakları hukuku sadece söz, ders veya makale olarak değil, insan onurunu ve insanlığı korumak amacıyla kurulmuştu. Yani bu konunun açık ve objektif bir şekilde ele alınması gerekiyor. Bazen onları savunacak kimseyi bulamıyoruz. Kadın tutukluların çoğunun kendilerine savunmalarına izin verilmiyor, dolayısıyla bilinmeyen bir kaderle karşı karşıya kalıyorlar. İnsanlığın talep ettiği insan hakları hukuku bu mu?” diye konuştu.
‘Savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardır’
Jîn Derneği Başkanı Büşra Ali de Efrin’de yaşananları şu sözlerle değerlendirdi: “Yasa dışı tutuklamaların yasal dayanağından bahsedemeyiz. Türk devleti, Efrin’de bölgenin demografik yapısını değiştirmek amacıyla yerli halkını sınır dışı ederek paralı askerlerini yerlerine yerleştirmek suretiyle Efrin'e yerleşti. Bu nedenle bu çeteler tarafından çıkarılan her şey yasa dışı ve adaletsizdir. Bu bir dizi insan hakları ihlali, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardır. Medya karartmalarına rağmen bu dosyayı takip ediyoruz. İnsan haklarıyla ilgilenen uluslararası kuruluşların ihmal ve ilgisizliğine rağmen…”